Akşamları gelmeyen incir kuşları!

.

  • GİRİŞ11.09.2017 07:07
  • GÜNCELLEME11.09.2017 07:08

Üstad Sezai Karakoç ”un Mona Rosa” şiirini ayrı severim.

Bu şiirde his ve gönül vardır, herkesi büyüleyen, düşündüren ve şiirin o efsunlu dünyasına çeken ipince bir ruh vardır, ince düşünüş ve insani bir damar vardır. Ve aşk vardır en vefalısından.

Önceki akşam yaşadığım şehrin apartmanlarla kuşatılmış bir caddesinde yürürken bu şiiri mırıldandığımı fark ettim. Şiirin bir dizesinde “Akşamları gelir incir kuşları” diyordu ünlü şair. Şehirlerin beton sarmalı labirentlerinde bu kuşlarla karşılaşmak hoş bir tesadüf olurdu ancak herkes bilir ki tesadüflerle çok sık karşılaşmayız.

Beş türlü incir kuşu varmış meğer.

Karada, havada, batakta, çölde ve kutuplarda yaşayan bu gezgin kuşlara şairimiz “İncir Kuşu” derken halk arasındaki bir diğer adının da “Keskingöz” olduğunu öğreniyorum. Eee akşamları geldiğine göre gözleri de keskin olacak elbette…

“Zaman çubuk geçiyor Mona” diyen şairin sözlerinin peşine takılıyorum. Evet, zaman bayağı çabuk geçiyor hem de. Daha beş, on yıl önce şehirlerimizin bir ruhu ve nevi şahsına münhasır bir kimliği vardı. Kırmızı kiremitli mahalleler, avlusu olan evler ve İncir kuşlarını davet eden zümrüt yeşili bahçeleri vardı.

Bir de mahalle sakinleri… Amcaları, dayıları, bibileri, teyzeleri, ablaları vardı bu mahallelerin!

Şimdi doğduğu evi yerinde duran kaç kişi var?

Kaç kişi var eski mahallesi o sıcak haliyle yerli yerinde duran?

Şehirlerimiz betonlaşıyor. İnsanlar evlere artık ekonomik bakıyor sadece. Bahçe içindeki müstakil evini kat karşılığı müteahhide verip, eski evinin yerinde apartman sakini olan insanlar ne kadar da çoğaldı böyle!

Ve müstakil bahçeli evler şimdiler de ne çok pahalı…

Müstakil evlerin yok yere kaybolması, incir kuşlarının görünmez oluşu, güllerin kokularını yitirmesi, eski mahalle kültürünün silinmesi kimseyi düşündürmüyor mu? Tedirgin etmiyor mu?

Şehirlerin yamaçlarına dikey gelişen binalar mutlu etmez, etmeyecek! Bunu zaman gösterecek lakin neden kimseler bu hususu konuşmaz, tartışmaz. Camdan gökdelenler inşa edenler, zenginliklerine zenginlik katarken bu camdan binaların şehirlerin bağrına kıymık gibi battığını kimseler görmüyor mu?

Bırakınız incir kuşlarını, kargalar bile semtimize uğramıyor artık farkında mısınız? “Yağmurlardan sonra büyürmüş başak/ Meyvalar sabırla olgunlaşırmış” diyen Üstad Sezai Karakoç, başakların artık şehirlerin fersah fersah uzağına düştüğünü, meyvaların sabrı öğrenemeden dalından düştüğünü biliyordur mutlaka ama bu hususa ne der, ne düşünür bilmiyorum.

Bildiğim bir şey var ki şehirlerimiz artık eski şehirler değil! Başaklar da, Meyvalar da bildiğimiz gibi değil artık. Şehirlerin beton labirentleri arasında boğuluyoruz. Sıcaklar arttıkça bunu daha fazla hissediyoruz. İşin en vahimi ve ilginci de yağmur yağdığında da bu felaketimiz oluyor!

Şairin dediği gibi yağmurdan sonra başaklar büyümüyor, sel oluyor!

Müteahhitler durup dinlenmeden gökdelen yapıyorlar. Bahçesi olmayan, ruhu olmayan, misafir odası olmayan, sesi olmayan! İnsanlar yokun yoka karıştığı bu beton yığınlarından bir daire satın alabilmek için bir ömür harcıyorlar. Ve belki kiminin fiyatına bir ömür bile yetmiyor!

“Kanadı kırık kuş merhamet ister!”

Sadece kanadı kırık kuş mu merhamet ister? Beton şehirlerin tüm insanları göklerden gelen o ilahi merhamete muhtaç. Güzel ve aydınlık, huzurlu, cenneti andıran şehirlerin ihya ve inşası için Yüce Allah’a dua etmek lazım şair diyorum içimden…

Yavuz Bülent Bakiler’in ünlü şiiri ile yazımızı sonlandıralım:

“ Bu apartman katlarından alın kurtarın beni,

Tavanlar basık basık, odalar yarım yarım,

Ey çocukluk günlerimi süsleyen sofalarım

Avlularım nerdesiniz?”

Meryem Aybike Sinan-Haber7

meryemaybike@gmail.com

Twitter:@aybikesinan

 

 

Yorumlar1

  • Arife Soydemir 6 yıl önce Şikayet Et
    Çok güzel kaleme alınmış değerlerimize sahip çıkmamızı düşündüren anlamlı bu yazı için yazarı olan Meryem Aybike Sinan hanımefendiyi yürekten kutlarım
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat