Necip Fazıl, Menderes'e niye kızdı?
- GİRİŞ27.01.2012 09:59
- GÜNCELLEME27.01.2012 09:59
Üstat Necip Fazıl Kısakürek Türk Edebiyatının en dobra şairi hiç şüphesiz.
Karşısında her kim olursa olsun, söyleyeceği bir sözü varsa sözü dolandırmadan, kıvırmadan, eğilip bükülmeden söylemeleriyle bilinir Edebiyat dünyasında.
Sözleri hep ayakta olan, yere düşecek sözü söylemeyen bu kudretli şair, ne gençliğinde ne ihtiyarlığında hiç kimselere minnet etmemiş, kul olmamış, dalkavukluk yapmamıştır.
Gazeteci-Yazar tarihçi İlhan Bardakçı, Türk Edebiyatı Vakfı yayınlarından çıkan “Güleç Yüzlü Anılar” kitabında sizi bir hatıralar ikliminde dolaştırırken daha önce hiç duymadığınız, okumadığınız birçok anekdotla da buluşturuyor aynı zamanda. Yıllar önce Türk Edebiyatı Dergisinde tefrika edilmiş bu hatıralar kitaplaştırılmış ve pırıl pırıl bir eser olarak kendini ellerimize ve dikkatlerimize bırakmış okuyun diyor adeta.
Merhum İlhan Bardakçı, 1935 ve sonrasını çeşitli yönleriyle ele alıyor ve duyup işitmediğimiz birçok konuya açıklık getiriyor. Bu eserde en ilginç olanı ise Necip Fazıl Kısakürek ile alakalı olan hatıralar demeti.
“Zırvalama İlhan, diye gürlüyor. Ben onun müjdesine değil, o benim şefkat ve idrakime muhtaç. Hemen söyle!
Yukarıdaki sözler necip Fazıl Kısakürek’in dönemin başbakanı Adnan Menderes için sarf ettiği sözler. Bu hadiseyi tarihçi-yazar İlhan Bardakçı “Güleç Yüzlü Anılar” kitabında şöyle naklediyor:
“Yıl 1957. Üstat zindanda. Hemen hemen her gece, müdürün odasından bana telefon ediyor. Gazete sebebi ile Başbakan Adnan Menderes Beyefendi ile sık sık görüşmek imkânım olduğunu bilmem nereden haber almış.
Bir gün, gece yarısına doğru yine aradı. Meramı af kanununun çıkıp çıkmayacağı… Başbakana mutlaka sorup bir cevap almamı istiyor.
-Elbette Hocam, dedim. Ararlarsa itimat ediniz ki söylemeye çalışacağım.
Kadere bakınız…
Birden masamdaki telefon çaldı. Santral memuru Erdoğan:
-Ağabey dedi, Ankara. Başbakanlıktan arıyorlar.
Önce özel kalem müdürü rahmetli Muzaffer Er ve sonra Adnan Bey… Öbür uçta Necip Fazıl bekliyor.
Adnan Bey’in huzurlu bir saati, belli. Güneşte kalıp da ısınmış sıcak bir kadife yumuşaklığı. Tam zamanı idi.
-Beyefendi dedim, izninizi rica ederim. Diğer telefonda Necip Fazıl Bey var. Af kanunu konusunda müjdenize muhtaç.
Sesimi diğer kulağımdaki ahizeden, Üstat da dinliyor ve kulağımda aniden patlayan bir tokat:
-Zırvalama İlhan, diye gürlüyor. Ben onun müjdesine değil, o benim şefkat ve idrakime muhtaç. Söyle hemen.
Nasıl söylerim. Hattın öbür tarafındaki Başbakan.
Rahmetli Menderes ses verdi:
-Lütfen söyleyiniz üstada. Her an ve her gün hatırımızdadır. Yakında birlikte olmayı kendisi kadar arzu ediyorum. Sorunuz bir ihtiyacı var mı?
İzinlerini rica ediyorum. Hocaya naklediyorum başbakanın sözlerini. Ve Paşakapısı cezaevinin telefonunda şuurlu bir iltifat ve acımasız ısrarı:
-Bekliyorum İlhan, diyor. Aynen naklet ki duyayım.
Nasıl söyler, nasıl telaffuz ederim o iltifatları.
-Üstada naklettiniz mi İlhan Bey?
-Teşekkürlerini arz ediyorum Efendim, diyorum.
Rahmetli Menderes, müsamahaya bulanmış bir ruh ve mana insanı. Telefonda Başbakanın kahkahasını duyuyorum:
-Bilirim çocuğum bilirim. Ben Necip Fazıl Beyin ne dediğini, nasıl teşekkür ettiğini de iyi bilirim.
Kapanıyor telefon. Üstat hala hatta bekliyor.
-Hocam diyorum, ölmek üzereyim. Kan ter içinde kaldım.
Telefonu gök gürültülü bir sağanak gibi kapatıyor.”
Tarihçi -Yazar İlhan Bardakçı, devrin efsanevi Başbakanı ile şairini böyle anlatıyor. Bu hatırattan üzerinde durulması gereken şey dönemin başbakanının bu nazik, oturaklı ve üsluplu tarzıdır şüphesiz.
Necip Fazıl Kısakürek enaniyet sahibi bir şairimiz ve mütefekkirimiz ve bir parça asi olan ruh haletini ülkenin başbakanının hoş görmesi, nezaketinden ve hürmetinden ödün vermemesi ayakta alkışlanacak bir meziyet olsa gerektir.
Tarih o başbakanı içli, nazik ve duygulu başbakan olarak da yazdı.
Bir demokrasi kahramanı olarak tarihe adını altın harflerle yazan Adnan Menderes’in bu yönüne ışık tutan bu hatıratta İlhan Bardakçı, Necip Fazıl’ı ise şöyle tarif ediyor:
“Necip Fazıl Bey için, Nazım Hikmet “ Heykelleşmiş bir ahmaktır!” Aslında kendine göre ahmak saymadığı kişiyi bulmak nice zordur. Peyami Safa Beye acır, zaman zaman Menderes’i kendisini çemberleyen kerpeteninde teşhis eder, Nurullah Ataç Bey’in teşbih ve kelimelerini “donanma feneri” diye vasıflandırır. Sanırım beyin hücrelerinde tenkit, iğneleme veya başkasını beğenmeme fobisi, gergef gergef işlenmiş ender insanlardan biridir. “
Birisi Türk Edebiyatın Sultanü’ş şuarası, birisi Türk Demokrasi tarihinin en önemli ismi. Aralarındaki diyalog, itimat, güven ve hoşgörü hakikaten de oldukça çarpıcı.
Nitekim birisi Başbakanından emin, diğeri ise mütefekkir şairinin huysuzluğunun ve tok sözlü oluşunun yanında art niyetsiz oluşundan emin.
Ne diyelim nur içinde yatsınlar.
Muhabbetle kalınız.
Meryem Aybike Sinan/ Haber7
meryemaybike@gmail.com
Yorumlar34