Sizin ne farkınız var Putin’den?

  • GİRİŞ10.03.2020 09:12
  • GÜNCELLEME11.03.2020 09:35

Hepimizin pek çok kez başına gelmiştir.

 

 

Hani caddede yürürken ani bir yağmur sağanağına yakalanırsınız. Ön hazırlığınız da yoktur. Sonra gök yarıldı deyip başınızı sokacak kapalı bir mekân ararsınız. Veya denizde iken aniden patlak veren bir fırtınaya tutulursunuz. Dalgalar üzerinize üzerinize gelmeye başlar. Telaşınızı dindirmek için hemen sığınacak güvenli bir liman aramaya koyulursunuz.

Yaşadığımız çağda zihinlerimizi istila eden bilgi tufanından bahsediyorum. Kasıtlı üretildiği belli olan bunca bilgi kirliliğinden nereye sığınacağız?

 

 

Adını duyduğumuzda bile içimizi aydınlatan, bizi hakikate ulaştıracak diye yana yakıla yollarını gözlediğimiz ve karanlıklarımıza son verecek diye kollarına atılmayı beklediğimiz bilginin kirletilmesinden bahsediyorum.

Bilgi çağı; faydalı, faydasız, doğru, yanlış, saf ve virüs barındıran dünyalar dolusu malumatla ve olanca karmaşıklığıyla gelip oturdu hayatımızın baş köşesine. Daha ne olduğunu anlayamadan dünyayı baştan başa saran internet ağları ve akıllı cihazlar aracılığıyla bir anda her yer karmakarışık bilgi ve her tarafımız malumatfuruşluğun yoğun esareti altına girmiş oldu.

Bilginin bu kadar kirletilip ışığının çalınabileceğini hesaplamamıştık oysa.

Bilgi çağı, beklentilerimizin aksine aydınlık yerine karanlık, huzur ve mutluluk yerine kaygı, korku ve gözyaşlarıyla girdi bizim dünyamıza.

Bilginin güç olduğunu fark edenler, kendilerine bu sayede korunaklı sınırlar çizerken başka coğrafyaları bilginin gücüyle şekillendirmeye, boyun eğdirmeye ve sözüm ona terbiye etmeye koyuldular. Bu modern çağ yamyamları, bilgiyi insanlığın ortak mirası olmaktan çıkarıp kendi tekellerine almakla yetinmediler. Hali hazırda dahi dünyanın her bölgesinde neticesi kaç milyon cana mal olursa olsun bütün coğrafyaları kendi istedikleri kıvama getirmenin yoğun çabasına devam ediyorlar.

Bilgi çağı, batıyı güçlü ve kendince huzurlu kılarken doğuyu ise huzursuzluğun, savaşların ve gözyaşlarının merkezi haline getirdi.

Güçlü bir devlet geleneğine sahip olan ülkemiz bu günlerde doğu ve batı arasındaki sıkışmışlıktan silkelenip kendi ayakları üzerinde durma iradesi göstermeye çalışıyor. Ülkemizin bu niyetini aşikâr etmesinin ardından içerde ve dışarda başına gelen olayları bu çerçevenin dışında yorumlamak mümkün değildir. “Ya bizim amaçlarımıza hizmet ederek varlığını devam ettirir ya da parçalanıp gidersin” mantığıyla ülkemize dayatılan bu küresel oyunun, her atılan kararlı adımla yeni perdeleri sahneye sürülüyor ve ülkemizin insanlık adına üstlendiği merhamet yüklü hamleleri bir şekilde boşa çıkarılmak isteniyor.

Suriye’de devam eden olayların henüz patlak verdiği günlerde siviller için uçuşa yasak güvenli bölge oluşturma gayretimizin boşa çıkarılması sonucunda milyonlarca sivil ülkesini terk etmek zorunda kalırken yüz binlercesi de bombalar altında can verdi. Çünkü ABD petrol kuyularının başına çöreklenmek, Rusya ise uzun yıllardan beri rüyasını gördüğü sıcak denizlere ulaşma hayalini arzuluyordu. Bölgede bu reel duruma karşı koyma iradesi sergileyebilecek tek ülke ise bizdik. Bu yüzden süreç devam ederken ülkemiz hukuki, fiili ve ekonomik darbelerle zayıflatılmak ve bu denklemin dışında bırakılmak istendi. Sınırlarımız terör ağıyla örülmeye ve çevremiz, ileride ülkemizin bölünmesine yol açacak ayrık oluşumlarla kuşatılmaya çalışıldı.

Bir beka sorunuyla karşı karşıya kaldığımız muhakkaktı. Bu yüzden 15 Temmuz hain darbe girişiminin atlatılmasının hemen akabinde ardı ardına sınır ötesi harekatlarımızı gerçekleştirmek durumunda kaldık. Böylece de ufkumuza örülmeye çalışılan bu çelik ağları parçalayıp attık.

Lakin bizler karşı hamle yapmaya devam ettikçe üstümüze oynanan oyunun yeni perdeleri bir bir ortaya çıkmaya devam ediyor.

Bu günlerde ülkemiz aleyhine yürütülen en sinsi oyun, virüslü bilgiler yayarak insanlar üzerinde güçlü bir algı oluşturmak. Özellikle gençler üzerinde çok etkili olduğunu bizzat gözlemlediğim bu algı operasyonlarının öncelikli amacı vatandaşın devlete olan güvenini kökünden sarsmaktır. Zira güvensizliği kaygı ve korkuyla besleyip yoğurduğunuzda insanı her türlü tahrike açık hale getirirsiniz.

Geçen hafta İdlib bölgesinde askerlerimizin saldırıya uğramasının ardından sosyal medyada yüzlerce askerimizin şehit olduğuna dair yalan-yanlış ve virüslü bilgiler dolanmaya başladı.

Olayın üzerinden epey bir süre geçmesine ve şehitlerimizin kimliklerinin açıklanmasına rağmen yapılan bu algı operasyonu o kadar profesyonelce tertip edilmiş olmalı ki hala gençlerimizin üzerinde etkisini sürdürüyor. Pek çoğumuzun bildiği üzere dile getirilen algı şu; “Aslında şehit sayımız yüzlerce olmasına rağmen devlet bunu vatandaştan gizliyor.” Bu algıyı desteklemek için görgü tanıkları, asker akrabaları ve benzer ikna edici kanıtlar da eksiksiz olarak kurgulanarak gençler arasında süresiz olarak dolaşıma sunulmuş vaziyette.

Bir diğer virüslü bilgi örneği ise dünyayı kasıp kavuran korona virüsle ilgili.

Gençlerin pek çoğu bu salgının ülkemize de yayıldığını ama yetkililerin bunu gizlediğine inanıyor. İşin tuhaf tarafı da güya hemen herkesin ya hastanede çalışan akrabasından ya da bizzat bu duruma şahit olan arkadaşından dinlediği kesin delilleri var. Olayın duyulduğu ilk günden itibaren alınan tedbirleri, yapılan çalışmaları ve yetkililerin açıklamalarını hatırlatsanız dahi bu algının gücünü hafifletemiyorsunuz. Sosyal medya aracılığıyla yayılan algı oluşturmaya yönelik bu virüslü bilgiler gençlerimizin zihinlerini de virüslü hale getiriyor.

Bu sinsi operasyon neticesinde devleti, ülkesi ve yöneticilerine güvenmeyip sosyal medyanın virüslerine inanan bir kitle çıkıyor karşımıza.

Bu virüslü bilgi tufanından kendimizi ve gençleri nasıl sakındıracağız? Hangi bilginin peşinden gidip hangisine dur diyeceğiz? Bu dalgalı denizde kendimizi koruyacağımız güvenilir bir liman var mıdır?

Kıyamete değin bizlere yol gösterici vasfını sürdürecek olan Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim, yaşadığımız hayata dair pek çok hususta önümüzü açacak ve yolumuzu aydınlatacak temel ilkelerden bahsederek bizlere zor anlarımızda en sağlam sığınak ve barınak olmuştur. Bu durum bilgi hususunda da geçerlidir. Nitekim İsra Suresi 36. Ayette Rabbimiz şöyle buyurmaktadır; “Hakkında (kesin) bilgi sahibi olmadığın şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur.”  

Yüce Kitabımızın bu buyruğunun yol göstericiliğinde insanımızı hakkında kesin bilgi sahibi olmadığı şeylerin ardına düşmekten sakındırmak lazım. İsra Suresi 36. Ayet, arıtma cihazının suyu kirlerinden arındırdığı gibi biz insanların zihinlerini de bilgi kirliliğinden arındıracaktır.

Zor süreçlerden geçtiğimiz bu günlerde dışarda üretilip sosyal medya aracılığıyla gündeme taşınan, insanımızın devlete olan güvenini sarsmaya yönelik bu bilgi kirliliğine ve algı operasyonlarına karşı dikkatli davranmak durumundayız. Zira bu algıların içeride de hatırı sayılır işbirlikçileri var. Bunlar; Neden hala ülkemizde korona virüsü çıkmadı? Neden yüzlerce şehit vermedik? Diye dövünenlerdir. Bir de Rus devlet televizyonunun algı seline kapılıp ülkesini aşağılayan ama Putin’i öve öve bitiremeyip adeta göklere çıkaran ezik tipler var. Putin algı peşinde, siz de algı derdindesiniz.

Söyleyin bana, sizin ne farkınız var Putin’den?

Mürsel GÜNDOĞDU

murselgundogdu@gmail.com

Yorumlar1

  • anıl ve utku 4 yıl önce Şikayet Et
    kaleminize sağlık. oldukça istifade ettiğimiz güzel bir yazı olmuş..
    Cevapla Toplam 2 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat