Vesayetle pazarlık yapılmaz zira demokrasinin azı

  • GİRİŞ28.07.2014 10:57
  • GÜNCELLEME28.07.2014 10:57

Cumhurbaşkanlığı için yapılacak seçim son dönemde özellikle son 10 yılda yaşanan değişimin hülasasıdır. Siyasal, sosyal, ekonomik; en önemlisi de zihniyette reformun yeni bir formla, yeni bir“rejim”le kapasite artırması zaruriydi. Şimdi bu oluyor...

“Milli irade” sadece bir varsayımken şimdi referans kavram haline geliyor. Geride kalan yıllarda her kritik tarih milli iradesini sistemin merkezine bir adım daha yaklaştırdı. 10 Ağustos’ta tepeden aşağıya bir mekanizma olarak milli iradenin hakimiyeti tamamlanmış olacak. Bir başka ifadeyle muhtardan reisicumhura kadar bütün yönetim katlarına seçimle gelinmiş olacak.

Milli irade o kadar dışlandı ki

Bizim sistemimizde millet iradesi o kadar uzun süre denklemin dışında kaldı ve o kadar ikinci sınıf muamele gördük ki bugün her alanda coşkulu bir şekilde geri dönüşü yadırganmamalı. Düne kadar“sistem” adını verdiğimiz şey kaliteli yönetimi değil, aşağıdan yukarı gelen millet taleplerini dengelemek ve etkisizleştirmeyi amaçlıyordu. Ülke, yönetimin altın hissesinin her durumda asker-sivil bürokratik sınıfta olduğu bir rejimle idare olunuyordu. Görünürde parlamenter sistem egemenliği vardı ama her biri bağımsız bir kale olan ve aynı zamanda kendi aralarında özel bir bağa sahip anayasal kurumlar parlamentoyu kuşatmış durumdaydı.

Uzun anlatmaya hacet yok. Hafızalar ne kadar zayıf olsa da 12 Eylül 2010 tarihine kadar hemen her kritik siyasi kararda vesayetin nasıl bir direniş ve püskürtme imkanına sahip olduğunu unutmak mümkün değildir. Reform kapasitesi ve değişimin gücü arttıkça direnç de o kadar diş gösteriyordu.

Askeri, yargısal ve ekonomik vesayet geriletiliyor. Sadece anayasal ve yasal düzenlemeler tahtında değil, toplumun zihin dünyasında da geriletiliyor. Bu ülkede insanlar bir daha, askerin, yargıçların, seçkinlerin kendilerini toplumun yerine koyarak herkes için en iyisini bildikleri iddiasını ciddiye almaz.“Rejiminin yüksek çıkarları” bahanesiyle veya “Âli menfaatler” bahsiyle siyasete müdahale girişimlerine kıymet vermez. Esasen, değişimin tabiatı gereği artık böyle cümleler de kurulamaz.

Türkiye’nin başardığı budur.

150 yılı aşkın süredir ülkenin kaderine hükmeden bir sınıf tasfiye edilmiştir. Hükmeden veya hükmetme teşebbüsünde bulunanlar... Paralel unsurlara karşı başlatılan hukuki süreç de bu mücadelenin doğal bir devamıdır.

10 Ağustos, zihniyet değişiminin zaferi olacak

Türkiye toplumu şekli, hacmi, görüntüsü ve niyeti ne olursa olsun vesayet kabul etmiyor. Zira bünye reddediyor.

Zihniyet değişimi sadece vesayete reddiye şeklinde tezahür etmiyor, aynı zamanda toplum her türlü demokratik adıma hazır ve hatta talepkar haldedir. Kriz ve sorunların aşılması için en etkili yolun daha fazla demokratikleşme olduğuna dair yaygın bir kanaat oluşması boşuna değildir. Düne kadar bir endişe ve korku nesnesi olan demokrasi bugün vazgeçilmez bir yöntem olmuştur.

12. Cumhurbaşkanı’nı belirlemek için seçim yapılacak olması da yapılacak seçim de işte bu zihniyet dalgasının üzerine oturuyor. Teknik bir düzenleme ya da kendi başına bağımsız bir model değil, yaşanan değişimin kaçınılmaz bir sonucudur.

Millet iradesini sisteme dahil eden bir demokrasi, vesayetle pazarlık yapmadan onu tesfiye edecektir, elbette.

Yazının tamamını okumak için tıklayın...

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat