Milli İradeyi Kırmak

Adana’ya dair gençlik hatıralarımdan biri de, şehir girişindeki Yenice Tren İstasyonu’nu birkaç kez ziyaretimdir.

  • GİRİŞ29.11.2016 07:51
  • GÜNCELLEME30.11.2016 08:50

İstasyonu benim için görülmeye değer kılan husus, yakın tarihe Adana Buluşması olarak geçen, İkinci Dünya Savaşı sırasında, 30-31 Ocak 1943 tarihlerinde, Türkiye Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile Britanya Başbakanı Winston Churchill arasında geçen  görüşmedir. Adana yakınlarındaki Yenice tren istasyonunda yapılan bu tarihi görüşme, Türkiye’nin ABD ve İngiltere’yle ilişkilerini, doğal olarak da Türkiye’nin geleceğini  belirledi. Bugünden bakıldığında, Adana Buluşması’nın amacı, rolü ve tarihimizdeki yeri daha kolay anlaşılabilmektedir.  

Winston Churchill tarafından Kıbrıs’ta planlanan gizli buluşma, Türkiye’nin önerisiyle Adana’da gerçekleşmişti. Winston Churchill, İkinci Dünya Savaşı’nın gidişatının netleştiği bir aşamada 12-26 Ocak 1943'te Fas’ta yapılan ve iki hafta süren Kazablanka Konferansı'ndan geliyor ve ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt’in mesajını getiriyordu. Adana Buluşması’nın fotoğrafında, küstahça gülümseyen Churchill karşısında İnönü ezik bir şekilde oturmaktadır. İnönü’nün yanında dönemin başbakanı Şükrü Saracoğlu ve  Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak da bulunuyor.     

1978 yılında on sekiz yaşında bir genç olarak gerçekleştirdiğim ilk Yenice istasyonu ziyaretimde, Churchill ile İnönü’nün otuz beş yıl önce gerçekleştirdiği Adana Buluşması’nı anlamaya çalışıyordum. Balkanlar, Irak, Suriye, Kıbrıs, Ege Denizi, Oniki Adalar meseleleri vardı masada. Franklin D. Roosevelt ile Winston Churchill, iki gün süren Adana Buluşması’nda, Türkiye Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye yakınlaşma koşullarını bildiriyordu. 

Türkiye’nin Almanya'yla ilişkileri, bu gizli görüşme basına yansıyınca bozuldu. Churchill'in girişimiyle Türk-Sovyet ilişkilerinde geçici, yüzeysel bir düzelme sağlandı. Ancak bu Adana Buluşması, uzun vadede, savaş sonrası ittifaklarının biçimlenmesinde ve Türkiye'nin sözkonusu BM ve NATO ittifakında yer almasında bir ön adım niteliği kazandı. Türkiye’ye biçilen rol, ABD ve İngiltere’nin yanında, SSCB’nin karşısında pozisyon almaktı.

Avrupa Devletleri, İkinci Dünya Savaşı’nda boğuşurken, İslam aleminin bağımsızlaşmasına ve birliğine engel olan İsmet İnönü, Adana Buluşması'ndan sonra yedi yıl daha Milli Şef olarak rüzgarlı tepe Çankaya’da sakin sakin oturdu ve milli iradeyi prangalayıp Türkiye’yi dünya güçlerinin belirlediği vaziyet ve istikamette tuttu. Churchill ile İnönü’nün Adana Buluşması, İncirlik üssünün de habercisiydi.

12 Eylül askeri darbesine giden süreçte, Türkiye’nin sağ sol çatışması yüzünden kan gölüne döndüğü bir ortamda, terör olaylarının hiç eksik olmadığı Adana’da, Yenice tren istasyonuna birkaç kez gittim. Çünkü o zamanlar Bülent Ecevit’in liderliğini yaptığı CHP, sol, sözde ABD karşıtı, SSCB yanlısı, sosyalist bir partiydi. Sağ, sol, terör ve darbe kavramlarının anlamlarını, Yenice istasyonunda saatlerce düşünerek kavradım.

Koalisyon hükümeti kurup tarihi değiştirebilecek olan Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit, dünya güçleri açısından İsmet İnönü’den daha az güvenilir değildi. O gün bugündür siyasi liderleri hep Yenice istasyonunda tartıya çıkarırım ben. Türkiye’nin Kıbrıs Barış Harekatı’nı, İran’ın da devrimi gerçekleştirdiği, Rusya’nın Afganistan’ı işgal ettiği, İran Irak Savaşı’nın kanlı bir şekilde sürdüğü, İsrail’in Kudüs’ü başkent ilan ettiği uluslararası ortamda, 12 Eylül askeri darbesi oldu; Kenan Evren ile Turgut Özal iktidara geçti. Gözlerimizin önünde 12 Eylül, Türkiye’yi yeniden Adana Buluşması ayarlarına getirdi. 12 Eylül’den önceki 27 Mayıs 1960 ve 12 Mart 1971 darbeleri, sonraki 28 Şubat 1997 ve 27 Nisan 2007 darbeleri hep milli iradeyi prangalamak ve Türkiye’yi dünya güçlerinin belirlediği vaziyet ve istikamette tutmak için yapılmış müdahalelerdi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Avrupa'ya “Bizi cezalandırmayın! Biz yüzümüzü hep Batı'ya döndük..” diye yalvarırken, yine bir ayar vakti geldiğini ve eminlerine hazır olduğunu ifade etmiş oluyor. Kılıçdaroğlu, Bakırköy'de bir açılışta yaptığı konuşmada[1] “Türkiye'nin yüzünü hep Batı'ya döndüğünü” hatırlatıp "bizi cezalandırmayın" diyerek AB'ye adeta yalvardı: "Avrupa Birliği üyelerinin tümüne, tüm yöneticilerine seslenmek isterim. Türkiye, Türkiye Cumhuriyeti, öteden beri, kurulduğu tarihten bu yana yüzünü Batı'ya ve uygarlığa dönmüş bir ülkedir. Biz laik, demokratik, sosyal hukuk devletini koşulsuz savunan bir ulusuz. Dolayısıyla bir kişiye kızıp, bir kişinin söylemlerine kızıp, 80 milyonluk bir ülkeye yaptırımlar uygulamayın." dedi. Bu sözleri, hangi CHP liderine nisbet etseniz, ters düşmez ve sırıtmaz. 

Türkiye’de Batıcılık, Adana Buluşması ayarlarına sadakattir. Kemal Kılıçdaroğlu, Batıcılığın milli iradeyi prangalayıp Türkiye’yi dünya güçlerinin belirlediği vaziyet ve istikamette tutma anlayışının son temsilcilerinden biridir yalnızca.

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat