Emperyalizmin Büyük Kuklaları

  • GİRİŞ01.12.2016 07:14
  • GÜNCELLEME02.12.2016 07:41

İsmet İnönü, 89 yaşında, Pembe Köşk'te, 25 Aralık 1973 Salı günü,  saat 16.05'te vefat etti. Ölüm haberi, radyolardan anında duyuruldu. İsmet İnönü’nün vefat ettiğinde, Mehmet Akif Ersoy İlkokulu son sınıf öğrencisiydim.

Toplumda bir tuhaflık vardı, çocuk sezgimle bunu fark ediyordum ve çok şaşırmıştım. Radyo, yayını kesip kıyamet kopmuş gibi ikide bir İnönü’nün ölüm haberini giriyordu. Oysa Adanalıların umurunda değildi. Elbette her ölüm haberi gibi İnönü’nün vefat haberi de keyifleri kaçırdı; insanlar azınlık da olsalar kederlilere en azından saygı gösteriyordu. 

Daha sonra Turgut Özal’ın, Alaparslan Türkeş’in, Necmettin Erbakan’ın cenaze törenlerinde görülen keder iklimi, o dip dalga İnönü’nün ölümünde yoktu. Toplumun büyük çoğunluğu sevincini elbette sakladı ama ölüm haberini de umursamadı. Kimsenin kolları yana düşmedi. Herkes hiçbir şey olmamış gibi işine gücüne baktı. Aklımda kalan bu. İnönü’nün ölümü, Süleyman Demirel’in ve Kenan Evren’in ölümü kadar bile toplumu etkilemedi diyeyim, gerisini siz anlayın.

İsmet İnönü, 1923’ten 1973’e varan elli yıllık siyasi hayatıyla Türkiye’nin vaziyet ve istikametini belirleyen en önemli siyasi aktördü. Mustafa Kemal Paşa, 1923’ten 1938’e topu topu onbeş yıl siyaset yapmıştır ve onun biyografisinin siyaset bölümü, İnönü’nün siyasi hayatı yanında sönük bile kalabilir. Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda Birleşik Krallık’ın Cemiyet-i Akvam’la kurduğu dünya düzenine Lozan’da Türkiye’yi uyarlayan da, İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda Amerika’nın BM’yle kurduğu çift kutuplu dünya düzenine Adana Buluşması ve İkinci Kahire Konferansı’nda Türkiye’yi uyarlayan da İsmet İnönü’ydü. Türkiye’nin Kore Savaşı’na, dolayısıyla BM’ye katılması kararları, İnönü’nün politikalarının süreğidir ve temelini onun hazırlıkları oluşturur.

İsmet İnönü, 27 Mayıs 1960 darbesinin de, 12 Mart 1971 darbesinin de içindedir. 1982 Anayasası’nın revize ettiği, ilk Amerikancı anayasa olan 1961 Anayasa’sının hazırlanmasının da içindedir. Türkiye’de İsmet İnönü, yakın tarihte belirleyici olan masonik İttihat Terakki zihniyetinin / Batıcılığın Cumhuriyet dönemindeki en büyük temsilcilerinden birisidir.

İsmet İnönü’nün Türkiye’yi Amerikan eksenine oturtması birkaç adımda gerçekleşir. İnönü, 1943 yılının ocak ayı sonunda gerçekleşen Adana Buluşması’ndan on ay sonra, 4-6 Aralık 1943 tarihlerinde Mısır’da gerçekleşen İkinci Kahire Konferansı’na da katılmıştı. Üstelik Türkiye Cumhuriyeti'nden çağrılan Cumhurbaşkanı İnönü ile Birleşik Krallık'tan Başbakan Churchill’in buluştuğu Kahire’deki toplantıya, bu kez Birleşik Devletler'den Başkan Roosevelt de bizzat katılmıştır. İkinci Kahire Konferansı, Adana Buluşması’nın devamı mahiyetindedir ve Türkiye’nin BM düzenine intibakı amaçlanmaktadır..

İkinci Kahire Konferansı’nın sonunda, Almanların Akdeniz’e inme hamlesine tedbir olarak Türkiye'nin tarafsızlık görüntüsü altında zinde güç pozisyonunun devam etmesine karar verildi. Ayrıca Müttefik Devletler'in bölgedeki muhtemel hava operasyonları için Adana yakınlarında İncirlik Hava Üssü'nün inşa edilmesine karar verildi fakat inşaat İkinci Dünya Savaşı bittikten sonra başladı. İncirlik Hava Üssü daha sonra Soğuk Savaş boyunca NATO için önemli bir rol oynadı. 

İkinci Kahire Konferansı’nda İsmet İnönü, Roosevelt’e yanaştı ve istediklerini vererek Roosevelt’e emrinde olduğunu gösterdi. Churchill bu sonuçtan hayal kırıklığı yaşadı. İnönü’nün Churchill’i satıp Roosevelt’e yanaşması, yani Amerikancı eksene hızla intibakı, siyasi ömrünü uzatma çabasıydı. Birleşik Kırallık, 27 Mayıs 1960 darbesi sonrasında etkili olduğu Türkiye’de, İsmet İnönü’ye güvenmemesinin ve onu eskisi gibi devletin başına koymamasının arka planında Churchill’i satmasına duydukları kızgınlık vardı.

İkinci Kahire Konferansı’ndan onbeş gün önce, 22-26 Kasım 1943 tarihleri arasında yine Mısır’da,  Roosevelt ile Churchill, Çin Cumhuriyeti'ni temsilen çağırdıkları Çan Kay Şek ile Birinci Kahire Konferansı’nı gerçekleştirmişti.

ABD ve Birleşik Krallık, SSCB ile anlaşarak kuracakları çift kutuplu yeni dünya düzeni çalışmaları kapsamında Tahran Konferansı’na hazırlanıyorlardı. Çan Kay Şek’in Tahran Konferansı’na katılmasına SSCB lideri Josef Stalin'in itirazı üzerine Kahire Konferansı’yla ara bir çözüm bulmuşlardı. Roosevelt ile Churchill, Stalin’le masaya oturacakları Tahran Konferansı öncesinde Asya ve Afrika’yı nasıl yapılandıracaklarına dair kararlar vermeye çalışıyorlardı.

Roosevelt, Churchill ve Çan Kay Şek, Kahire Konferansı’nda Asya problemlerini konuştular. Çan Kay Şek, Çin Milliyetçi Partisi lideriydi, Çin halkını mahalli diktatörlere karşı birleştirerek 1928 yılında Çin Cumhuriyeti'nin lideri olmuştu; Çin komünistlerine karşı amansız bir mücadelesi vardı. Dolayısıyla Çan Kay Şek, ciddi bir devlet adamıydı, Kahire Konferansı’nda ülkesi Çin’i satmadı.

Roosevelt ile Churchill, Çan Kay Şek ile İsmet İnönü’yü ayrı ayrı çağırıp iki Kahire konferansı yaptılar. Kahire’de iki konferans yapmalarının nedeni, dokuz yıl sonra kuracakları BM’de Çin ile  Türkiye’ye fark roller biçmeleriydi.

1948’de Çin’de komünist devrim oldu, sosyalist sistem üzerinden Çin ulus devlete dönüştürülüp 1952’de BM güvenlik konseyine alınırken Çan Kay Şek çoktan Çin’den çıkarılmıştı. Ama İsmet İnönü, yedi yılı devlet başkanlığı olmak üzere 30 yıl daha politika yaptı.

Roosevelt ile Churchill, Asya’yı yapılandırırken BM’nin güvenlik kuruluna Mao ile Stalin’i masaya aldılar. Dolayısıyla Tahran Konferansı’nda ve iki yıl sonra Yalta’da İslam aleminin kaderi konuşulurken, Türkiye ve İran masada yoktu..

Franklin D. Roosevelt, Winston Churchill ve Joseph Stalin’in katılımıyla, SSCB'nin Tahran Büyükelçiliği'nde 28 Kasım-1 Aralık 1943 tarihleri arasında gerçekleşen Tahran Konferansı’nda ve daha sonra Yalta Konferansı’nda İslam alemi masada yoksa, bunun sorumlusu elbette büyük oranda İsmet İnönü’ydü..

Bu millet, Batıcılığı ve İsmet İnönü’nün sömürge politikalarını çok iyi bilir: İnönü, emperyalizmin Türkiye’deki büyük kuklalarından biridir. Biyografisini süsleyen yüksek makamlara, milletin iradesiyle değil, Batılı emperyalist güçlerle girdiği karanlık ilişkilerle geçebilmiştir.

Batı’nın 1930 -1945 arası bunalım döneminde, Türkiye başta olmak üzere İslam aleminin nasıl prangalarla felç edildiğini, raptı zapt altında tutulduğunu; Tahran Konferansı, Yalta ve BM’de temsil edilmeyişini anlatmaya devam edeceğim..

Yorumlar1

  • Abdullah Dalkıran 7 yıl önce Şikayet Et
    Şükürler olsun! yorumumu herkes okuyacak... .......chp aygıtının ele geçirilmesinden korkan ^buyurgan efendiler^ , bu aygıtı ele geçirmesinden korktukları kişilere ^çokpartili siyasi yaşama geçtik^aldatmacası ile parti kurdurdular. bu ^gayretli^Vatan Evlatları chp den uzaklaştırılarak imha edildi. Bir taşla kaç kuş vuruldu varın hesabı siz yapın.
    Cevapla Toplam 2 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat