Trump’un Çantası: 2.Çin Dosyaları

  • GİRİŞ11.01.2017 07:09
  • GÜNCELLEME12.01.2017 07:44

Geçtiğimiz çeyrek asırlık dönemde, yirmibirinci asrın başında, Çin’in etki alanı olan Asya Pasifik bölgesinde, dinamik ilişkiler ve gelişmeler olmaktadır. Gittikçe tırmanan gerginlikle kontrolden çıkma özelliği gösteren bu çok boyutlu hareketlilikte, 2016’da, tansiyonlar daha da arttı.

Çin merkezli olmak üzere, Güneydoğu Asya’daki çevre ülkeleri de kapsayacak şekilde yıllardır gerçekleşen ekonomik büyümenin artık son bulacağı bir gerçek. ABD şirketleri, fason üretim politikalarında çok sert değişiklikler yapmak isteseler bile bunun kısa zamanda gerçekleşmesi imkansız görünüyor; üstelik sözkonusu ABD şirketleri için ciddi rekabet problemleri ortaya çıkacaktır. Bununla birlikte, Çin’in her durumda bu gelişmelere karşı alternatif politikalar üretmesi gerekecek.

Bölgedeki ABD müttefikleri (Japonya, G.Kore) için hayat daha fazla zorlaşacak. Bundan böyle ABD’nin bu ülkeler için yaptığı varsayılan harcamalara daha fazla katılmaları, belki de ABD’den yeni silahlar almaları ve kontrollü bir şekilde kendi ordularını donatmaları talep edilebilir. Bugün için müttefiklerin çok fazla alternatifleri yoktur. Örneğin Japonya ekonomisi son 8 yıldır ABD tarafından terbiye edilmektedir. Toyota’ya “dur” denilmiş olması ve etkileyici bir sembolik eylem olarak, Mr. Toyota’nın, ABD’li Senatörlerin huzurunda “hazırol”da bekletilerek sigaya çekilmesi hala hafızalardadır.

2016’nın en ilginç olayı, bölgenin adını verdiği, dev ticaret anlaşmasıydı; bölgenin on ülkesinin birliğinden oluşan ASEAN Ekonomi Birliği hayata geçti. Güney Çin Denizi anlaşmazlığında uluslararası tahkim mahkemesinin kararına rağmen Çin, bölge üzerindeki nüfuzunda ısrarcı odu.

Myanmar, Tayvan ve Filipinler’deki genel seçimler sonrasında biraz da süpriz sayılabilecek başkanlar ve partiler siyasi gücü eline geçirdi. Arakanlı Müslümanların sorununun sadece Myanmar’ın Arakan Eyaleti ile sınırlı olmadığı da bir kez daha ortaya çıktı. Çok etnikli ve çok dinli yapıya sahip Endonezya, başkent Cakarta valisine yönelik sivil başkaldırıya sahne oldu. Malezya’da ‘1 Malezya Kalkınma Fonu’ndaki (1MDB) usulsüzlüklerin uluslararası soruşturmalarla derinleşirken ülke iç siyasetinde ciddi yansımalara yol açtı. Tsunaminin 12. yılında Açe’de ölümcül ve ciddi maddi kayba neden olan deprem ortaya çıktı. Hong Kong’da meclis seçimlerinde bağımsızlık yanlısı milletvekillerinin çıkışı kaosa yol açtı.

Ayrıca ABD Başkanlık seçimlerinin sonuçlanmasıyla ilgililerin yaptığı ve ABD-Çin ilişkileri başta olmak üzere ve ABD ile bölgedeki müttefikleri arasında belirsizliğe kapı aralayan tezat içeren açıklamalar dikkat çekti.

Bölgede kalkınmışlığı ve istikrarı ile dikkat çeken Güney Kore’de devlet başkanı Park’ın da içinde bulunduğu ‘siyasal/etik’ skandal gündeme bomba gibi düştü. Bu arada ABD ve Japonya arasında 75 yıllık acıyı dindirmeye matuf ‘duygu’ yüklü ‘anıt’ ziyaretleri  de kayıtlara geçti. 

Güney Çin Denizi, dünyanın önemli deniz ticaret yollarından biri; 5.3 trilyon dolarlık küresel ticaret sözkonusu, devasa bir ekonomik etkileşime var. Deniz altı potansiyel zenginliği ve 3.5 milyon kilometre kare genişliğindeki bu devasa deniz, sadece Pasifik’in Asya kıyılarında, Çin ve ASEAN ülkelerinin ilgi alanında bulunmuyor. Jeo-ekonomisi, geliştirilmeye matuf kaynaklarıyla küresel güçler için jeo-stratejik bir öneme sahip. Obama’lı yıllarda ABD yönetiminin “Asya Yüzyılı Projesi”ne verdiği öneme dikkat çekiciydi. Bu politika, 20. yüzyılın son çeyreğinde Afganistan-Irak-Suriye ekseninde geniş İslam ülkesini parçalayıp mikro devletleri çoğaltmaya çalışan ABD’nin yaklaşan Çin savaşı öncesinde yeni bir arayışıdır. Kapitalist küresel süreçte Asyalı devletler, kalkınmacı politikalarla dünya pazarının üreticisi olmakla birlikte tüketimci eğilimleriyle de dünya güçlerince daha çok büyük bir pazar olarak görülüyor.  Asya Pasifik bölgesi, tırmanan ABD Çin gerginin dünya savaşına dönüşebileceği şimdilik son derece soğuk bir savaş alanı.

Güney Çin Denizi’nin yüzde 90’ında Çin’in egemenlik iddiası var. Tayvan’ın yanı sıra, ASEAN’a üye Bruney, Malezya, Vietnam ve Filipinler ile aktif, Endonezya’yla ise ‘şimdilik’ dolaylı teritoryal haklar meselesindeki anlaşmazlığını Çin henüz çözüme kavuşturamadı. Filipinler devletinin 2013 yılında Uluslararası Tahkim Mahkemesi’ne açtığı davanın 12 Temmuz’da Çin aleyhine sonuçlanması bile Çin’ yönetimini geri adım attırmadı.

Filipinler’de yaşanan başkan ve iktidar değişikliği sonrasında, yeni Filipinler yönetimi söz konusu tahkim mahkemesinin kararını sahiplenmedi ve kararın uygulamaya geçirilmesinde ısrarcı olmadı; aksine geri çekilerek Çin’e alan açan bir siyaset ortaya koydu. Filipinler devlet başkanı Rodrigo Duterte’nin ulusal bir politika olarak ülkedeki uyuşturucu sorunuyla mücadelesine yönelik eleştiriler nedeniyle ABD ile başlayan söz düellosu, bir anda ABD ile kopuşa evrilmekte olduğu izlenimi yarattı. Duterte, “ABD’nin ne ekonomik yardımına ne de askeri desteğine ihtiyacımız var.” dedi. Kullandığı dille uluslararası ilişkilere yeni ‘jargonlar’ getirdi. Duterte, ABD’yi ‘Filipinler sathında’ dışarda bırakma sürecine karşılık olarak “Çin’le ve Rusya ile yakınlaşacağı” yönündeki açıklamasıyla ‘düne kadar yerel siyasette kalmış’ ve başkanlık yarışında süpriz bir şekilde ulusal siyasette baş aktör konumuna gelmiş bir siyasetçinin küresel ilişkilerde şu veya bu şekilde yön tayin edici olabileceğine örnek teşkil ettiği yorumları yapılıyor. Duterte, Güney Çin Denizi politikalarında Çin’e daha da ön plâna çıkma imkanı tanıyan çıkışlarını daha ne kadar sürdürecek diye merak ediliyor.

4 Ocak’ta Yeni Zelanda’da Pasifik’e kıyısı olan 12 ülkenin tarafından Trans Pasifik İşbirliği Anlaşması (TPPA) imzalandı. İlgili ülke parlamentolarında henüz onay bekleyen anlaşma, birliğin oluşumunda büyük rolü olan ABD’de Obama yönetiminin senatodan onay alamamış olmasıyla kesinti dönemine girildi.

Anglo-Sakson dünyasına üye ABD, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda’nın yanı sıra, sömürgecilik geçmişleri ve siyasi bağlamları dikkate alındığında bu dünyaya yabancı olmayan Singapur, Bruney Malezya ile 2. Dünya Savaşı’nın bitiminden bu yana ABD’nin bölgedeki en önemli müttefiki konumundaki Japonya’nın ve Latin Amerika dünyasından Meksika, Peru ve Şili’nin yer aldığı birlik dünya ticaret hacminin yüzde 40’ını kapsayabilecek bir özelliğe sahip.

Dolayısıyla TPPA’nın kaderi, büyük ölçüde ABD’de iktidarı ele alacak olan Trump yönetimine bağlı. Trump’in ilk açıklamaları TPPA’nın hayata geçirilemeyeceği yönünde. ABD seçimleri sonrasında Japonya başbakanı Şinzo Abe’nin Trump’la uzun bir görüşme yapması, anlaşmaya taraf olan ülkelerden Singapur ve Malezya’nın agresif bir şekilde anlaşmanın hayata geçirilmesi konusunda Japonya ile aynı kulvarda yer alması, serbest piyasa ilkeleriyle şekillenmiş kalkınmacı politikaları ile öne çıkan Pasifik bölgesi ülkelerinin TPPA ile olmasa da, bunun yerine ikame ettirilebilecek alternatifler üzerinde kafa yormalarına yol açıyor.

Asya Pasifik bölgesinde ilginç bir jeo-stratejik ve ekonomik çatışmalar zinciri söz konusu. TPPA görüşmeleri sırasında ve anlaşmanın imzalanmasından sonra başta Tayland ve Endonezya yönetimleri, bu ‘ticari’ birlik içinde yer alma noktasında görüş beyanlarında bulunurken, kimi çevreler Çin’in de birlik içinde yer alması konusunda ‘Neden olmasın?’ yaklaşımını ortaya koydu.  Hindistan’ı da dahil edecek şekilde genişletilmiş bir Asya Pasifik ittifakı dikkate alındığında, bölge ülkelerinin bağımsızlık öncesi yıllarına dönüp bakıldığında Pasifik bölgesinde ticari yapılaşmaya yön veren ülke İngiltere’ydi. 2. Dünya Savaşı sonrasında İngiltere yerini ABD’ye bırakırken, bugün Trump’lı ABD yönetiminin kararına bağlı olarak bölgenin ticari ve ekonomi yapılanmasının yeni bir dönemeçle karşı karşıya kaldığı görülüyor.

Çin yönetimi, elbette hem Güney Çin Denizi, hem TPPA konularındaki gelişmelerden memnuniyet duyuyor. Hatta Çin bölge ülkelerine ‘tehdivari’ yaklaşımlarını devam ettiriyor. ABD’yi gerilimi düşürme ve zaman kazanma hesaplarında yakalayan Çin’e, bölge ülkeleri mesafeli.  

ABD, Asya Pasifik bölgesinde yavaşlayarak İslam ülkesindeki operasyonlarının kontrolden çıkmasını önlemeye, mümkünse sonuçlandırmaya çalışacak. Oysa dünya ticaretine de yön verebilecek TPPA veya benzeri ticari ittifaklar, Güney Çin Denizi gibi devasa bir denizde, jeo-stratejik ataklar yapmaktadır. Bölge ülkeleri, ABD Çin rekabetinde bir orta yol bulunup bulunamayacağına bakarak dış politikalarını belirleyecekler. 

Yorumlar1

  • 7 yıl önce Şikayet Et
    Güzel bir analiz, tespitler ve bağlantılar havada kalmamış. Bütün dünya siyasetinin tek sayfalık özeti gibi. Hocam tebrikler bukadar geniş bir konuyu bu kadar kısa nasıl anlattın helal olsun.
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat