Siz 5 Şubat Laiklik Günü'nü kutlamayanlardan mısınız? Evet!

.

  • GİRİŞ17.04.2017 07:52
  • GÜNCELLEME17.04.2017 11:30

Batıcılar ve Masonlar, “5 Şubat Kutlaması” yaparlar. Bunun bir görünen, birde görünmeyen nedeni vardır.

Görünen nedeni şudur: Mustafa Kemal Paşa, 1935 yılında, Mason Locaları’nı zararlı ve “kökü dışarıda olduğu için” kapatmıştı. İsmet İnönü, 13 yıl sonra, 5 Şubat 1948’de aldığı ani bir kararla , Mason Locaları’nı tekrar açtı; Türkiye Mason Derneği, İnönü’nün emri ve Celal Bayar’ın da desteği ile kurulup tekrar faaliyete girdi. 1952’de ise Celal Bayar locaların varlığını yasal güvenceye aldı.  Mustafa Kemal Paşa, 1935 yılında, Halkevleri’ni alternatif olmasın diye Mason Locaları’yla birlikte tüm cemiyetleri kapatmış, demirbaşları da Halkevleri’ne devrettirmişti. Masonlar açtıkları davalarla Halkevleri’ne devredilen tüm mal varlıklarını tekrar ele geçirdiler. “5 Şubat Kutlaması”nın görünüşte nedeni budur.

Oysa “5 Şubat Kutlaması”nın gerçek nedeni, 5 Şubat 1937’de yapılan bir anayasa değişikliğiyle 1924 Anayasası’na laiklik ilkesinin eklenmesidir; bu da görünmeyen nedenidir.

5 Şubat 1937’de Anayasa’ya laiklik ilkesi eklenmiş ve 1924 Anayasası’nda İslam devleti olarak tanımlanan Türkiye Cumhuriyeti, anayasada yapılan bir değişiklikle laik bir devlet olarak tanımlanmıştır: 5 Şubat 1937’de, 1924 Anayasası’nın “Türkiye Devleti’nin dininin İslâm olduğu”nu bildiren 2. Madde’si şöyle değişti. “Madde 2: Türkiye devleti, cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, laik ve inkılâpçıdır. Resmi dili Türkçedir, makarrı (Başkenti) Ankara şehridir.” Böylece 1924 Anayasası’na “Altı Ok” olarak nitelenen Kemalist ilkeler girmiş oldu.

Türkiye Cumhuriyeti, İslam devleti olarak kuruldu; milletimiz, bu temel üzerinde yükselmesini istemektedir. Bıtıcılar, Masonik İttihat Terakki’nin devamı CHP ve ayni zihniyetteki siyasi kadrolar, 1937 değişimini esas alırlar, laiklik politikasını savunurlar.

Çünkü 5 Şubat Laiklik Günü, Türkiye’de, Masonlar tarafından açıkça, CHP ve zihniyetini taşıyanlar tarafından gizlice kutlanır.. 5 Şubat’ı “Laiklik Bayramı” yapmak isterler ama toplumun tepkisinden çekinirler. Çünkü artık laikliğin ne olduğu artık anlaşılmaktadır.

LAİKLİK MİLLİ İRADEYİ KIRMAKTIR

Laiklik, teorik olarak ‘dini kuralların devlet yönetimi dışında tutulması’ olarak tanımlansa da, uygulamada, o kurallarla ortaya konan milli iradenin kırılması demektir.

Laiklik, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrı olarak yönetilmesi olarak da tanımlanırken, uygulamada devletin bütün kademelerini İttihat Terakki’nin devamı olan CHP ve birbirinin içinden çıkan Batıcı partilerin kadrolarının kontrolü dışında bırakmamaktır. Kontrol kaybedilir gibi olunca, on yılda bir darbe yapılır, devlet tepeden aşağı bütün kademeleriyle temizlenir. 

Eski başbakanlardan Adnan Menderes ve iki arkadaşının idam edildiği 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra yapılan 1961 Anayasası’nda kaşla göz arası bir oldu bitti ile “cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik ve devrimcilik” ilkeleri çıkarılmıştı.

İlginçtir ki Kemalist sol ulusalcı kesimlerce ilerici olarak savunulan 1961 Anayasası, 1924 Anayasası’nda yer verilen ve  “Altı Ok” olarak nitelenen Kemalist ilkelerden 5’ini atmış, sadece “laiklik” ilkesini bırakmıştı. Böylece Kemalizm’in ilkelerinin bir bütünlük oluşturmadığı, birinin diğerlerine göre önceliği ya da ilkeler arasında bazılarının ‘olmasa da olur’ niteliğinde olması söz konusuydu.

İster istemez aklımıza şöyle bir soru geliyor: Nedense kimse 1937’de “cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik ve devrimcilik” olarak 1924 Anayasası’nda yer alan 5 ilkeden söz etmiyor da, ille de “laiklik” üzerinde duruluyor? 

Kemalist sol ulusalcı bilinen kimi aydın ve askerler 1961 Anayasası’ndan Kemalizm’in sözde özünü oluşturan “cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik ve devrimcilik” ilkelerini niçin anayasadan çıkardılar?

Peki bu beş ilke çıkarılırken “laiklik” niçin anayasa maddeleri içinde kaldı?

Beş ilkesi budanıp sadece laiklik ilkesine indirgenmiş Kemalizm niçin resmi ideoloji olarak 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan ve 15 Temmuz darbelerine ve darbe girişimlerinde savunuldu?

İSLAM İLE BATICILIK KAVGASI

Tarihte hiçbir şey rastlantı değildir. Batıcılık ve laiklik, İslam ülkesine ve Anadolu’ya eşzamanlı olarak girmiştir. Türkiye, Batı’ya bağımlılaştıkça, uydulaştıkça, laiklik ona paralel olarak sürekli ve istikrarlı bir şekilde resmi ideoloji olacak kadar yükselebilmiştir.

Mustafa Kemal ve kadrosu, sömürgeciliğin en azgın güçleri olan Batılı haçlıları ülkeden kovarken milleti İslam’la harekete geçirmişti; Milli Mücadele’nin ideolojisi İslam’dı.

Millet Meclisi oluşurken Ankara’ya, toplumsal uyanışı engelleyen Batıcı İttihat Terakki’nin kadroları yanı sıra Bediüzzaman, Mehmet Akif Ersoy gibi büyük İslam aydınları davet edilmişti. Çünkü İslam’ın emperyalizmin ve Batıcılığın panzehri olduğunu biliyorlardı.

Cumhuriyet tarihinde laikliğin Batıcı özünün ödünsüz uygulandığı dönemler, emperyalizmin emrine girildiği, İslam’dan kopulduğu ve uygulanan sömürgeci politikaların ülkenin kültürel olduğu kadar ekonomik altyapısını da iyice zayıflattığı kriz dönemleridir. Kısaca emperyalizme boyun eğme ve Batı’ya bağımlılık, Türkiye’de laikliği hortlatmıştır.

Laikliğin kabul edilmesiyle birlikte, devlet yönetiminde, İngiltere  öncülüğünde Batılı devletlerin üstümüzdeki etkisi artıp Batıcıların önü  açılmış, İslam milletinin iradesi sınırlanmış ve engellenmiştir.

1937’den beri İslam karşıtı laiklikle mayalanmış Batıcı siyaset anayasal bir dayatma olmaktadır. Türkiye’de çatışan, İslam ile Batıcılık görüş ve hareketleridir bu yüzden.

Bu Kemalist ilkeler söyleminin ya da laiklik ilkesinin sakladığı gerçek, millete sadakat göstermemek, tam aksine Batıcı vesayetçi rejim için mutemet olmaktır.

İslam’ı irticala yaftalayıp Müslümanları tehdit ve tehlike olarak gösteren Batıcı vesayetçi rejim, milletin seçtiklerine ülkeyi yönettirmemek için geniş yetkilerle donattığı cumhurbaşkanını emniyet supabı gibi kullanıyordu. Vesayet rejimine bağlığından, yani laik olduğundan emin olunmayan birisine Çankaya yolu, yani cumhurbaşkanı olma yolu kapalı tutuluyordu.

Abdestli, namazlı, eşi başörtülü, inançlı bir Müslümanın her ne şekilde olursa olsun cumhurbaşkanlığı makamına getirilmemesi için zinde kuvvetler daima teyakkuzda tutuluyordu.

Müslüman toplum, kontrolden çıkıp laik olmayan, yani dünya güçlerine ve vesayetçi rejime sadık olmayan birini iktidara getirirse, Batıcı cumhurbaşkanı ona göz açtırmasın, önüne konulmuş yol haritasından şaşmasın, karanlık odanın emirlerini uygulayıp milleti oyalasın isteniyordu. 

Türkiye’de laiklik, İslam milletinin bilincini bulandırmak, iradesini kırmak, toplumu baskı altında tutup İslam ülkesinin dünya güçlerinin sömürgesi olarak kalmasına destek olmak anlamına gelmektedir.

Yorumlar3

  • DZMFE 5 yıl önce Şikayet Et
    Laik olacağına lâyık ol!..
    Cevapla
  • Muhammed 6 yıl önce Şikayet Et
    Laiklik ideolojik bir kavramdır, bu sebeple nasıl DAEŞ'in Islam adına kadınlara tecavüz etmesi kullanılarak Islam eleştirilmemeliyse, geçmişte laiklik adina yapilan birtakım despotluklar kullanılarak laiklik elestirilemez. Sadede gelecek olursam, laiklik bir devletin vatandaşlarının her türlü inancını koruma altına alır. Din ve vicdan özgürlüğü sağlar. İnananın da hakkını korur, inanmayanin da. Bugün dünyaya baktığınızda laik olmayan ülkelerin huzur içinde olmadığını da görüyoruz. Özellikle Türkiye gibi kültürel bakımdan zengin ülkelerde toplumsal huzurun korunmasi için laiklik vazgecilemez bir ilkedir.
    Cevapla Toplam 8 beğeni
  • auzgur... 6 yıl önce Şikayet Et
    düşüncelerinize katılıyorum ancak bakan ŞİMŞEK diyor ki: laiklik en büyük kazanımımızdır..gel burdan yak..
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat