Dünya güçlerine Türkiye’yi şikâyet etmek

.

  • GİRİŞ12.09.2017 07:18
  • GÜNCELLEME13.09.2017 07:04

Bir ara Viyana Uluslararası Havalimanı’ndaki dijital panolarda dönen Türkiye’yi kötüleyen yazılar haber olmuştu: Bir yazı, “Türkiye tatili, Erdoğan’ı desteklemekten başka bir şey değil!” şeklindeymiş. ABD ve Avrupa ülkeleri, aralarında Türkiye’yi karalama turnuvası düzenlemiş sanki; tuhaf bir yarış var. Koca koca devlet adamları, başbakanlar ve bakanlar, üst düzey bürokratlar kameraların karşısına kurulup ağızlarını köpürterek Türkiye aleyhine açıklamalarda bulunuyorlar. Seçim sürecine girmiş ülkelerde özellikle sağcı partilerin adayları, Türkiye ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan aleyhine en kötü söz söyleme yarışında ter döküyorlar.

2017’nin mart ayında Almanların Türkiye tatili için yoğun rezervasyonları haber olunca, Alman Sol Parti Lideri Katja Kipping, Almanları Türkiye’ye karşı turizm boykotuna çağırdı: “Sıra dışı bir devletin plajlarında güneşlenirken kim kendini rahat hissedebilir ki?” Daha sonra Temmuzun son haftası, Alman hükûmetinden bazı yetkililerin, Almanların Türkiye’ye tatile gitmemesi gerektiği yönünde çeşitli açıklamaları medyada yer aldı.

İşte tepeden yapılan bu açıklamalar, yoğun bir şekilde Alman medyasında tartışılırken, Türkiye’nin ana muhalefet partisinin lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Alman Focus dergisi muhabirinin “Bir araştırmaya göre Almanların yüzde 90’ı Türkiye’de tatil yapmak istemiyor. Çünkü yanlış bir tişört veya yanlış bir fıkra yüzünden tutuklanmaktan korkuyorlar. Bu korku yerinde bir korku mu?” şeklindeki sorusuna, şu cevabı veriyor:

“Böyle bir havanın gerçekten olduğunu tespit ediyorum. Ben uzun zamandır Türkiye’de şu an hiç kimse için güvenlik garantisi olmadığını, ne can ne de mal güvenliği olduğunu söylüyorum.”

Zaten Kemal Kılıçdaroğlu, daha önce dünyanın üç büyük gazetesinde aynı içerikte makaleler yayınlanmıştı: Kılıçdaroğlu, 6 Temmuz’da İngilizlerin önemli gazetesi The  Guardian’a, bir gün sonra da ABD’nin New York Times ve Almanların Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetelerinde benzer içerikte makaleler yayınladı.

The Guardian’daki yazısında, Türkiye’deki gelişmeleri Batılılara şu şekilde anlattı: “Türkiye geçen temmuzda bir darbe girişimine sahne oldu. Fakat beş gün sonra, AKP hükûmeti olağanüstü hâl ilan ederek hukukun üstünlüğünü ve parlamenter demokrasiyi askıya aldığında ikinci ve daha sinsice bir darbe meydana geldi. O günden beri Türkiye kararnamelerle yönetiliyor. Hükûmet doğru düzgün bir açıklama yapmaksızın yaklaşık 105 bin devlet memurunu görevden aldı.”

Son bir yıl içinde Türkiye’de olup bitenden habersiz Amerikalılar, İngilizler ve Almanlar bu metinden ne anladı acaba? 15 Temmuz darbe girişimi önemsizleştirilip sadece girişim düzeyinde kaldığı ama Türkiye’de alınan tedbirler ve zorunlu yasal süreçler ise 20 Temmuz’da hükûmet tarafından gerçekleştirilen darbe olduğu kanaati oluşturulmaya çalışılmıyor mu?   

FETÖ ilişkisi nedeniyle yargı makamlarından uzaklaştırılanlar, makalede “bağımsız ve tarafsız davranmaya çalışan hâkimler hemen görevden alınıyor ve haklarında iddianame hazırlanıyor” şeklinde dünya güçlerine şikayet ediyor.

Sözkonusu makalelerin temel tezi şu: 15 Temmuz darbe girişimi başarısız kaldı. Ne var ki 20 Temmuz’da hükûmet tarafından ciddi bir darbe gerçekleştirildi.  Türkiye şimdi darbe sürecinde..

Türkiye’de olan bitenleri, ana muhalefet partisi liderinin dünya güçleri ve uluslararası çevrelere bir marjinal örgüt bildirisi şeklinde ve şikâyetçi bir dille sunması doğru mu? 

Dünya güçlerinin yerel siyasete ilişkin beklentileri doğrultusunda, içeride ve dışarıdaki algının, “siyaset sonrası gerçeklik” olarak adlandırılan ama aslında “manipülasyon” ve “yalan” olarak bilinen söylemler tarafından şekillendirilmesi olgusuyla karşı karşıyayız.

Bu sorgulamayı, siyasetin hakikatini bozmaya dair bir yazıyla sürdürmeyi düşünüyorum..

 

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat