Bütün kitaplar, sonuçta iyi okur için hazırlanıyor

.

  • GİRİŞ09.09.2019 09:23
  • GÜNCELLEME10.09.2019 09:24

Hiç bir kitap çalışmasında, başlangıç düzeyinde bir okumadan, gelişmemiş okurdan hareket edilmez. Yazar her türlü okur için niyet etse de kitap iyi okur için kaleme alınmıştır.

 

 

İyi okur, bilgiyi sever ve düşünmeye açık insandır; bilgeye dayanan düşünceye taliptir. Rahatsız olmaktan şikayet etmez; bilir gelişim ve değişimin zor olduğunu. Bir medeniyetin canlılığı okur yazarının niteliğine bağlıdır. İslam medeniyeti iyi okur yazar yetiştiren kültür ortamıyla tarihin en çok iyilik üreten en aydınlık, en temiz yoludur.

Yazar sorgulamaktan kaçınmayan okurlar için yazmalıdır. Sıradan okurlar, kafalarındaki doğruları onaylayan yazarları “düşünür” kabul eder. Benimsediği anlayışı savunan yazarları arar durur.

 

 

İslam medeniyetinde bilgi alanında söz sahibi olmak bakımından belli bir hiyerarşi vardır: Piramidin zirvesinde Allahu Teala, orta kısımda peygamber, tabanda da alimler bulunur. Cahilin ise söz hakkı yoktur.  

Sorgulamak demek, okuyup yazanların meseleyi hakikate götürmesi, geçerli olup olmadığını bizzat kendisinin görüp bilmesidir. Yazarı ve okuyucuyu buluşturan işte bu hakikate başvurma, sorgulamadır.

Dolayısıyla okuyucunun bilinç seviyesi yükseldikçe, hatta yazardan yukarıda bir düzeyden algıladıkça ki bu tasavvufla mümkündür, yazı daha çok yararlı olacaktır. Okumak ve yazmak, yazar ile okuyucunun bilinçli ve gönüllü dayanışmasıdır.

İyi okuyucular, yeni düşüncelere açılmayı sağlayan yazarları tercih ederler.

Hiç şüphe yok ki, büyük şiir, büyük eser, yükselen eğilimlere ve kitap dünyasındaki gidişata aykırı nitelikte olmasına rağmen her kuşağın yeniden yeniden dönüp müracaat ettiği kitaplardır.

Basında dil hor kullanılıyor. Hepimiz görüyoruz, basındaki birçok köşe yazarı paragraf bile kullanmıyor artık. Konuşma diliyle yazılıyor. Kelimelerin içi boş; kelimelerin yanlış yerde kullanılışından belli bu. Kelimelerin tanımları gereksiz daraltıp genişleterek kullanılışından belli içi boş oluşu.

Yazarlar, eline hiç sözlük almamış sanki. Sözlüğü elinden düşürmeyen, tanımından emin olduğu önemli bir kelimeyi bile, yeni ayrıntı yakalama umuduyla sözlüğe götüren yazar kuşağından çok az kişi kaldı. 

Mevcut medyada tarihsel kişilere ve olaylara, toplumun gidişatında belirleyici olabilecek önemli gelişmelere, her şeye magazinsel açıdan bakılıyor.

Tartışmalar da münazara veya kişisel çekişme havasında yürütülüyor. Kesinleşmiş ifadelerle, kalıplaşmış ifadelerle belirtiliyor görüşler sürekli. En korkuncu da bu. Akademisyenler ve yazarlar da dahil çok fazla kişi, düşünme etkinliğini çeşitli ortamlarda kanaatleri dile getirmekle karıştırıyor.

Sadece ülkemizde değil, tüm dünyada iletişim teknolojisindeki gelişmelerle, sanki insanlığın Kuran öncesi dönemine, cahili sözel kültüre dönmüş gibiyiz. Vahiy merkezli yazılı kültürün filtre ettiği sözel kültürü kaybettik. ABD ve Avrupa’dan ithal ikinci el sözel kültür, bit pazarından sağlanmış ikinci el görsel kültür insanımızı ve toplumu çürütüyor.

Kulaktan dolma bilgiler, söylentiler ve başıbozuk bir malûmatfurûşluk dolaşıyor ortalıkta. Bu ortam, hiçbir konuya yoğunlaşmadan, derinlemesine düşünüp yeterince araştırmadan, yüzeysel ilgileri yeterli bularak; her konuda fikir sahibi olan kişilik özelliklerini besliyor.

Herkesin kendi imkanlarıyla halka açık biçimde çağrısını, istediği sözleri yayınlayabilmesinin iyi yönleri var. Bizim gibi İslam ülkesinin her köşesinde, geçmişteki, yabancı reklam verenlerin belirleyici olduğu medya sistemlerinin ve medya iktidarlarının sansürüne uğramış, kötü niyetli yayınlar karşısında sesini duyurma kanalı bulmakta zorlanmış birçok Müslüman aydın için çok önemlidir iletişim teknolojisindeki gelişmeler, ifade imkanı ve özgürlüğü.  

Ne var ki düşünceleri serbestçe açıklayabilmek, düşüncelerin özgürleşmesine yetmiyor. Düşünceleri ifade etme özgürlüğü kadar, en az o kadar, özgürce düşünebilmek de önemli.

Üniversitelere Avrupa merkezli bilim anlayışı kök salmış; bir yabancı dil bilmek yeterli, akademisyenler bilginin üreticisi değil, tüketicisi. Üniversitelerimiz, özellikle sosyal bilimlerde, kendi medeniyetimizin insan ve toplum anlayışına dönüp kendi özgün bilimlerimizi canlandırmamız gerekiyor. Kuran odaklı İslam kültüründen beslenmeli, aydınlanmalı ve arınmalıyız..

Düşünmek için çeşitli alanlardaki bilgileri ilişkilendirmek, verileri değerlendirmek gerekir. Kullanılan kaynakları sorgulamak, zihinsel yetiler geliştirmek gerekir.

Öyle tembelce “Bu da benim fikrim!” diye açıklanan görüşler, bir düşünce ürünü, bir edebiyat eseri kabul edilemez. Üzerinde durulan konuyla ilgili daha önce düşünülmüş olanları, yapılmış çalışmaları bilmek, geleneği canlandırıp sürdürmek gerekir.

Daha çok, emek ve cesaret gerekir düşünmek için, yazmak için. Hakikate gitmekten, gerçeği bilmekten çekinmemek gerekir. Doğru bildiğinin yanlış olduğunu kabul etmeye hazır olmadan, hoşuna gitmeyecek bir sonuca ulaşmayı göze almadan düşünsel süreçler yaşamak mümkün değildir.

Düşünce anlatmanın önündeki engelleri algılamak kolaydır. Ailede, okulda, medyada, çeşitli alanlardaki kaynakları, amaçları, yasakları, baskıları biliyoruz. Bunlar yüzünden çekilen acılar, bu engelleri aşmak için verilen mücadeleler ortada.

Elbette üzerinde önemle durulacak değerde yazılar da çıktı basında. Ama daha da önemlisi, okurların verdiği karşılık sayesinde içinde yaşadığımız döneme direnen güzel insanları, yiğit kalemleri penceremden izlemeye başladım. Umutluyum bu yüzden okur, yazar ve eser konusunda.

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat