Suriye ve Irak’ta proaktif politika

  • GİRİŞ23.10.2016 09:44
  • GÜNCELLEME23.10.2016 09:44

Bağımsız devletler kendi ulusal güvenliklerini kimsenin insafına bırakamazlar. Egemen her devlet kendi ulusal çıkarları ve ulusal güvenliği için özgürce tedbirler alabilmelidir. 11 Eylül saldırılarından sonra dünyada terörle mücadele konsepti değişmiştir. Terörü ulusal güvenliği için tehdit olarak gören ülkeler, bu tehdidi engellemek ve ortadan kaldırmak için ülkelerinin içinde ve sınırlarında aldıkları önleyici güvenlik tedbirlerine ilave olarak terörle sınır ötesi mücadele konseptine geçtiler. ABD, El Kaide’yi engellemek için örgütün üs olarak kullandığı Afganistan’a, Pakistan’a gidip El Kaide’ye oralarda yani kaynağında müdahale etti. DAEŞ terör örgütünü kendilerine tehdit olarak gören ABD-Almanya-Fransa-İngiltere, kısacası koalisyon güçleri Irak’ta-Suriye’de, yerinde bu örgütün üstüne çullanıyorlar. Son bir yıldır Türkiye de terörle mücadelede benzer bir konsepti uygulamaya koydu. Şu anda Türkiye, ulusal güvenliğini açıkça tehdit eden PKK-PYD-YPG ve DAEŞ terör örgütlerine karşı mücadele veriyor. Bir de bu örgütlere yardım eden ve dünyanın dört bir yanında Türkiye aleyhine faaliyetler sürdüren ve kumpaslar kuran FETÖ’yü eklerseniz tehdit tablosu tamamlanıyor.

Türkiye, terörle mücadelenin yeni konsepti gereği, FETÖ ile sadece yurt içinde değil, en güçlü olduğu yer olan ABD dahil sınır ve okyanus ötesinde de mücadele etmek zorunda. Aynı şekilde Irak ve Suriye sınırımızın kendi tarafımızda bekleme-tedbir alma dönemi bitti. Bu tedbirler yetersiz kalıyor. Uluslararası hukukun verdiği meşru müdafaa hakkını kullanarak PKK-YPG ve DAEŞ unsurları ister Suriye topraklarında ister Irak topraklarında olsun Türkiye tüm imkânlarını kullanarak müdahale ediyor, etmeye devam etmelidir. İran sınırından başlayarak Akdeniz’e kadar oluşturulmak istenen terör koridoruna asla müsaade edilmemelidir. Bu koridoru engellemek için Türk ordusu gerekirse sınır ötesi harekât yapmalıdır. Suriye’nin kuzeyindeki kantonları Fırat Kalkanı harekâtı nedeniyle birleştiremeyen PYD-YPG şimdi bunu güneyden yapmaya çalışıyor. Yani Münbiç-El Bab ve Afrin koridorunu birleştirmeye çalışıyor. Türkiye de YPG’ye müdahale ediyor. Kim ne derse desin, kim ne düşünürse düşünsün Türkiye asla bu girişime izin vermemelidir. Hem PYD-YPG’yi hem de DAEŞ’i, Türkiye’ye zarar veremeyecek hâle getirmek asıl hedeftir. Bu terör örgütlerini Suriye ve Irak hükümetleri engelleyemedikleri sürece bizim Irak ve Suriye topraklarına girip bu tehditleri engelleme ve bertaraf etme hakkımız vardır. Biz bu hakkı kullanırken kendi ulusal güvenliği için binlerce kilometre öteden gelen müttefiklerimizin bize söz söyleme hakları olamaz. Kendi ülkesinde egemenlik tesis edemeyen, terör örgütlerinin cirit attığı Irak’ta, Irak hükümeti PKK’lı unsurların Kerkük’e sızmasına ne diyecek acaba? Ya engel olacak, olamıyorsa bizim engellememize ses çıkarmayacak.
Ulusal güvenliği ve halkının huzur-güveni için Türkiye, Suriye ve Irak’ta proaktif bir politika izlemek zorunda. Türkiye, Suriye ve Irak’ta emperyal amaçlı bir nüfuz alanı peşinde değil, 1295 kilometrelik güney sınırının ötesinde güvenli bir beka koridoru oluşturmanın peşinde. Bu koridor teşkil edilemez ise Türkiye güvende olamaz. Bu güvenli beka koridorunun oluşturulması için Türkiye Yenikapı ruhu; diplomatik, siyasi-askerî tüm millî güç unsurlarını sonuna kadar kullanmalıdır. İlk adım Fırat Kalkanı ile atıldı ve sonuç alındı. Şimdi sıra Musul’da. İran’dan başlayıp Akdeniz’e kadar uzanan bir terör koridorunu planlayanlar, Türkiye’nin buna engel olamaması için epeyce hazırlık yaptılar. 17-25 Aralık operasyonu, Gezi-Kobani kalkışmaları ve 15 Temmuz darbe girişimi ile Türkiye’yi her alanda zayıflatıp en zayıf anında bu koridoru oluşturmaya başladılar. Ama Türkiye tüm imkânlarını kullanarak bu girişime engel oluyor.

 

YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYIN

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat