2000 kilometrekare alan... Üs bölgeleri...

30 Kasım 2016 tarihli, yılın son Milli Güvenlik Kurulu toplantısının en önemli mesajı, sınır ötesindeki terör odaklarına karşı Ankara'nın mücadele sürekliliğini vurgulaması oldu.

  • GİRİŞ03.12.2016 11:45
  • GÜNCELLEME03.12.2016 11:45

 "Terörle mücadelede kararlılık" demiyorum o zaten milli güvenlik siyasetinin ana ekseni.
Lakin sınır içinde olduğu gibi sınır dışında da terör örgütlerini tehdit olmaktan çıkarma hedefi, -nedenini biraz sonra açıklayacağım- yeni bir aşamayı işaret ediyor.
PKK terör örgütünün ikinci Kandil olarak düşündüğü Sincar'dan (Kuzey Irak), PKKYPG- PYD'nin Akdeniz'e uzanan koridor olarak gördüğü Menbiç veya El Bab'a, hatta Afrin'e (Kuzey Suriye) kadar uzanan bölge, Türkiye için "yüksek risk alanı" şeklinde tanımlanmış durumda.
Bu yaklaşım, terörü kaynağında etkisiz hale getirme niyeti kadar, nüfus veya nüfuz dengeleri bakımından PYD-YPG terör örgütünün yerleştiği, Türkiye sınırına yakın her noktayı da "güvenli alana" dönüştürme gerekliliğine işaret ediyor.

***
DEAŞ terörüne karşı Özgür Suriye Ordusu'nu destekleyen Türk Silahlı Kuvvetleri'nin, El Bab yakınlarında hava saldırısına uğraması, şehitler vermesi, bölgeye dair tüm planların gözden geçirilmesini gerektiriyor. Nihayetinde, "Kimin eli kimin cebinde belli değil" şartlarının geçerli olduğu bir ortamda, TSK'nın sanki savunmasız gibi algılanmaması lazım. El Bab'daki sinsi ve karanlık eylemin kuklası ile kuklacısı artık iyi biliniyor. Bu nedenle hem kuklacının elinin yanması hem de bir daha bu tür saldırılara cesaret etmemesi için kullanılacak farklı enstrümanlar söz konusu.
***
Bugün gelinen noktada... ÖSO tarafından kontrol edilen ve TSK sayesinde DEAŞ teröründen arındırılan alanın, "temiz kalması" büyük önem taşıyor.
Bunun anlamı, bölgede hayatın normalleşmesi ve terör gruplarının bir daha yerleşmesine izin verilmemesi. Bilhassa PYD-YPG terör unsurlarına, onları destekleyen güçlere, rejimin üniformasının arkasına saklanan bölgesel aktörlerin hesaplarına karşı Türkiye'nin sadece "kaygı paylaşan konumunda" olması beklenmemeli. Kuzey Irak kadar kuzey Suriye de Türkiye'ye yönelik terörist faaliyetlerin yürütüldüğü bölgeler olmaktan çıkarılmalı. Yerleşik terör örgütlerinin kapasiteleri de kırılmalı.
***
Peki, bu tablo karşısında ne yapılabilir?
Suriye'de istikrar sağlanıncaya, siyasi çözüm bulununcaya yani, Suriye toprakları Türkiye için terör üretmekten çıkıncaya kadar "takviye askeri tedbirler" alınabilir.
TSK'nın, bugünden tezi yok Fırat Kalkanı Harekâtı ile -şimdilik- güvenlik teminatı kazanan kuzey Suriye'yi bir kez daha masaya yatırmasında fayda var.
Bölgenin, kalıcı barış ve huzuru için Türk Ordusu'nun Mare hattı ve güneyi boyunca "ileri karakollar", "üs bölgeleri", "helikopter pistleri" kurması bir zorunluluktur.
Gerek bölgenin asli sahiplerinin gerekse Türk askerinin güvenliğini pekiştirmek için "hava savunma sistemlerini" de içeren konsept değişikliği hemen hayata geçirilmelidir.
Alanın büyüklüğü, rejimin acımasızlığı ve PYD-YPG'nin ABD tarafından himaye edildiği gerçeği karşısında TSK, kendi göbeğini kendisi kesecek tarzda güvenli bölgeyi kalıcı kılacak adımlar atabilir. Suriye'nin toprak bütünlüğünü vurgulayarak, terörle mücadele ve meşru müdafaa hakkı zemininde uluslararası topluma da hassas koşullarını anlatabilir.

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat