Kürtler Başkanlık Sistemi’ne nasıl bakıyor?

  • GİRİŞ30.03.2015 09:39
  • GÜNCELLEME30.03.2015 09:39

Kürt halkı bu işe ne diyor, veya ne diyecek, seçim sathı mealinde bunu epey tartışacağız. Elimizde henüz somut araştırmalar olmasa da, Kürtler’in Başkanlık sistemine sıcak baktıklarını gösteren epey veri olduğu da muhakkak.  

Tarihi ve sosyolojik olarak, Kürt milliyetçi hareketleri her zaman bir Başkan’ın yani bir ‘Serok’un önderliğinde gelişti.

Irak Kürt hareketi Mustafa Barzani’yle başladı ve oğul Barzani, Bölgesel hükümetin başkanı olarak bugün görev yapıyor. İsteseydi Celal Talabani’yle anlaşır, Irak cumhurbaşkanı olabilirdi. Ama Kürtler, başkan yani serok olarak Talabani’yi değil, Mesut Barzani’yi istiyorlardı.

Kısmen, HDP/PKK’yle temsil edilen, Türkiye Kürt hareketi de, bu geleneğe bağlı olarak, her zaman bir ‘Serok’ yani Başkan miti üzerinden yol aldı.

Öcalan bir ‘serok’ olarak, bugün hareketin tek lideri, yani Başkanı konumunda.

KCK yasaları bu ‘Başkanlığı’ açık ifadelerle tarif ediyor ve tartışmasız onaylıyor.

Kürtler’in Başkanlarla, Seroklar’la problemi pek yok.

Başkanlık sistemiyle, toplumun siyasi genetiği arasında uyuşmazlık bulunmuyor.

Yavuz Sultan Selim ve İdris-i Birlisi’den bu yana, Kürtler güçlü bir ‘Başkan veya Serok’un sorunların çözümünde temel bir rol oynayacağına inandılar. Ahmedê Xani, Kürt milliyetçiliğinin ilk desturu sayılan, Mem û Zin’de, Rabit ji me jî cîhanpenahek / Peyda bibitin me padîşahek (İçimizden bir hükümdar kalksa/bizim içimizden de bir padişah çıksa) diye hayıflanmayla karışık bir serzenişte bulunur.                

Cumhuriyet döneminde ise, Celadet Bedirxan’dan tutun bir çok Kürt aydını, dertlerini mektuplara döküyor ve  bu mektupları ‘Başkana’ yani, Mustafa Kemal’e gönderiyorlardı.  

Kürt meselesi söz konusu olduğunda iki türlü liderlik ya da başkanlık gerçeğiyle karşı karşıya kalırız:

Başkan gibi davranıp inisiyatif alabilenler, riske aldırmayanlar ama bir tarafta da, askerlerden, devlet bürokrasisinden korkup, meseleye seyirci kalmış ‘Partiye Başkan’ olabilmiş ama halka Başkan olamamış pasif liderler.

Mustafa Kemal, Dersim operasyonuna imza attığında, 1921 Anayasası’ndan çark edip, inkara yöneldiğinde aslında büyük bir risk alıyordu. 

Ama Erdoğan da Kürt sorununda, doksan yıl sonra, bu defa inkarı bitirmek için siyasi, hatta hayati bir risk aldı.

Tarih yapmak böyle bir şey olsa gerek.

Recep Tayyip Erdoğan’ı, AK Partili Kürtler arkasında güvenle duracakları bir Başkan, öbürlerine benzemeyen bir lider olarak görüyorlar ve AK Parti’yle siyasi ilişkiler, temelde bu anlayış ve genel kabul üzerinden belirleniyor.

HDP’ye oy veren -en geniş manada söylüyorum-halk kesimi ise Erdoğan’ı, çözümün mimarı olarak görüyor ve yine ‘diğerlerine benzemeyen’ liderliğini takdir ediyor.

Bazen utangaç, ama bazen de dobra dobra bir üslupla, kimi HDP’li aktörler bu gerçeği ifade ediyorlar zaten.

Hal böyleyken HDP’nin seçim stratejisini, Erdoğan’ın Başkan olmasını engellemek gibi bir fikre dayandırması, her yanlış hesap gibi Bağdat’tan dönmeye mahkum.

HDP, CHP seçmeninden oy almayı ve bu yolla barajı aşmayı düşünüyor ama ‘dimyata pirince giderken....’ misali, evdeki bulgurdan olabilir.

yazının devamı için tıklayınız

Yorumlar3

  • hak nerde 9 yıl önce Şikayet Et
    kürtlerin kenan evren gibi kürt sorunu yoktur diyen başkana hayalini kurduğu başkanlık sistemine ihtiyacı ve itimadı yoktur.
    Cevapla
  • anti satan 9 yıl önce Şikayet Et
    islam halifeliği düşüncesini bitirmek için başkanlık denen sistemi getirmeye çalışıyorlar işte böyle bakıyoruz.
    Cevapla
  • kafkasyalı 9 yıl önce Şikayet Et
    tersinden bakarsak ya da o düşünceye ulaşmak için bir araç olamaz mı?Bizde böyle bakıyoruz.
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat