‘Öcalan isterse hendek siyasetini bırakabiliriz!’

  • GİRİŞ01.12.2015 10:23
  • GÜNCELLEME01.12.2015 10:23

Sokağa çıkma yasakları, hendekler en çok onları endişelendiriyor. Muhtarı oldukları mahallelerin halkı çoktan göçün yollarına koyuldu. İlçeler şu gün itibariyle neredeyse yarı yarıya boşalmış durumda.

Bölgede demografik hareketlilik her geçen gün biraz daha artıyor.

Geçenlerde bir muhtarla konuşuyordum. Hendek ve barikatların başında elde silah bekleyenlerle konuşuyor musunuz, ne istiyorlar amaçları nedir hiç soruyor musunuz diye sordum. Sormaz olur muyuz dedi muhtar. Soruyoruz ve aldığımız cevap genellikle şu oluyor:

‘Öcalan isterse hendek kazmayı bırakabiliriz!’

Öyle mi gerçekten? Bir an için düşünelim isterseniz. Şimdiye kadar, en azından çözüm sürecinde, Öcalan üç kritik meseleye müdahale etti ve KCK Öcalan’ı dinledi, isteği doğrultusunda hareket etti.

Bu kritik meseleler şunlardı:

- HDP’nin bir takım bahanelerle, meclisi terk ederek Diyarbakır merkezli bir siyaset yapma kararı İmralı’dan geri döndü. Geri dönünce de bu arkadaşlar Diyarbakır’dan Ankara’ya geri geldiler.

- Cezaevlerindeki açlık grevleri, bıçak kemiğe dayandığında, Öcalan’ın talimatıyla bitti.

- Ve en son olarak, Duran Kalkan’ın ifadesiyle söyleyecek olursak ‘Erdoğan ve AK Parti’yi iktidardan düşürünceye kadar’ devam ettirilmesi düşünülen 6-8 Ekim olayları yine Öcalan’ın isteğiyle durdu.

Ama bütün bunlara rağmen, PKK, aslında Öcalan’ı en çok dinlemesi gereken meselede, yani silahlı mücadeleyi sona erdirme, HDP’nin rolünü, misyonunu kabullenme, özetle silahlara veda dönemini başlatma söz konusu olduğunda, aynı PKK’nın, Öcalan’a görünürde evet diyerek bariz bir şekilde reddettiğini hep beraber gördük ve tanık olduk.

***

Özellikle de Rusya’nın, Kürtler ve Baas üzerinden bölgeye yeniden dönmek istemesinin yarattığı konjonktürün bu hareketi çok farklı bir siyaset tarzı izlemeye ittiği açıkça görülüyor.

Öcalan’ın koşullar oluştuğunda, PKK’yı bugün yöneten kadrolar arasında olmasa da, PKK’yı olumlayan halk kesimleri arasında korumaya devam ettiği siyasi nüfusunu harekete geçireceği muhakkak.

Ama bu siyasi nüfusun işe yaraması, devreye girmesi, apayrı bir konu.

PKK’nın en zayıf karnı hendek siyasetidir. Hendek siyasetinden geri dönüş demek, ‘devrimci halk savaşı’ stratejisinin sona ermesi demek.

Bu stratejinin bir yüzü Türkiye’ye dönük ama bir yüzü de ‘Kürt alanına’ balıklama dalacağı görülen Rusya’ya dönük.

PKK gücünü yeni müttefiklerine veya dostlarına göstermek ve ispat etmek zorunda. Bu gücün, HDP üzerinden ve demokratik alanda ayan beyan olması (belediyelerin yönetimi parlamento grubu ve hem Türkiye’de hem Avrupa’da hatırı sayılır bir prestij) PKK’yı ve yeni müttefiklerini pek de ilgilendiren bir durum değil.

PKK, silahlı olarak ilçeleri ve hatta şehirleri, yönetebildiğini varoluşsal bir mesele, bir siyasi prestij meselesi olarak görüyor. Böyle görmeye devam ettiği sürece de devletle ve toplumla çatışması kaçınılmaz. Peki HDP ne yapacak diye sorulabilir. HDP hendek siyasetine şu zaviyeden bakıyor:

- Hendek siyaseti eninde sonunda devleti Öcalan’a mecbur edecek. (Sırrı Süreyya’nın ifade ettiği gibi)

İkincisi: - Hendek siyaseti, HDP’ye göre ‘savaş koşullarının sonucudur, o halde ancak masada müzakere edilebilecek bir sorundur!’

Hendek siyasetine yönelik ve HDP’nin dillendirdiği bu iki bakış açısı, hakikaten çok sorunlu.

PKK’nın hendek siyaseti, Tahir Elçi’nin hayatına mal oldu. Her gün birkaçı şehit edilen asker ve polislerimiz, Türkiye’nin yüreğini yakmaya devam ediyor.

yazının devamı için tıklayınız

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat