Anayasa Mahkemesi’nin HSYK kararı

  • GİRİŞ26.07.2014 09:55
  • GÜNCELLEME26.07.2014 09:55

Bu yüzden de pek tartışma konusu yapılmadı. 
Bu kararın birkaç yönden masaya yatırılması gerekiyor. 
İlk önce karar çok kapsamlı olan 6524 sayılı Kanuna ilişkin olmasına rağmen, pek çok başvurunun önüne geçirilmek suretiyle hızla raporu hazırlanıyor, gündeme alınıyor ve hızla karar verilip, başvuru iptal ile sonuçlandırılıyor. HSYK gibi çok önemli bir kurumun yapısına ilişkin böyle bir kanunun sonuçlarının önemli olması nedeniyle “öncelikli” olarak tasnif edilmesi ve hızla karara bağlanması olağan karşılanabilir. Muhtemelen buna çok itiraz eden olmaz. 
İkinci husus iptal dava dilekçesiyle ilgili. Dava dilekçesini okuyan ve iptal davalarının diline ve kurgusuna hakim olan her uzmanın yapacağı ilk tespit, bu dilekçenin CHP tarafından yazılmasının imkansızlığıdır. Büyük bir ihtimalle bir yerlerden oturulup yazılmış ve paket olarak CHP’ye sunulmuş, ardından CHP imzasıyla Anayasa Mahkemesi’ne ulaştırılmıştır. Bu “bir yerler”in neresi olduğu bir bilmece değil elbet! 
Üçüncü husus ise mahkemenin iki maddeyi iptal ederken kullandığı gerekçeyle ilgili. 
Bunlardan ilki mahkemenin daha önce verdiği bir karardan dönmesine işaret ediyor. Anayasa Mahkemeleri zorunluluk doğduğunda içtihatlarını değiştirirler. Elbette dinamik bir hukuk yorumu sadece yasaların yorumlanmasıyla sınırlı değil, aynı zamanda mahkemelerdeki hukuki bakış açılarının da zaman içinde gözden geçirilmesini gerektiriyor. Lakin buradaki içtihat değişikliği sıradan bir değişiklik değil. Hatırlanırsa Anayasa Mahkemesi 2010 referandumuna sunulan anayasa değişikliklerini incelerken anayasayı ihlal ederek iptal kararları almıştı. Biz hukuken bu kararların hukuk âleminde asla var olamayacağını, bu yüzden siyasal iradenin Anayasa Mahkemesi’nin anayasayı ihlal etmek suretiyle ulaştığı sonuçları kabul etmemesini, Meclis’in kurucu iradesini, yasadışı her girişime karşı olduğu gibi, mahkemelerin de anayasayı ihlal eden girişimlerine karşı koruması gerektiğini dile getirmiş, yıkıcı sonuçlarına işaret etmiştik. 
Anayasa Mahkemesi 7.7.2010 tarihli o kararında HSYK üyelerinin seçimine ilişkin “tek kişi tek oy” gibi demokratik ve çoğulcu bir seçimin en önemli uygulamalarından birini “seçmen iradesini yansıtmaktan uzak olan bir seçim usulünün demokratik olmadığında kuşku yoktur. Seçmen iradesinin gerçek anlamda oya yansımasını sınırlayan böylece oy kullananların iradesini olumsuz yönde etkileyen bu düzenlemenin hukuk devletinin temel öğesi olan bağımsız ve tarafsız bir yargının oluşmasını da engelleyeceği açıktır” gerekçesiyle iptal etmişti. 
Bu iptalin hemen ardından paralel derin yapılanmanın gerekli hazırlıkları tamamladıktan sonra Pensilvanya’dan “mümkünse ölülerinizi de alıp sandığa gidiniz” şeklindeki o meşhur söz sadır olmuştu. 
Sonuçları ortada.  Şimdi Anayasa Mahkemesi bu görüşünden çok da esaslı bir gerekçe göstermeden bu defa “HSYK üyeliği seçimlerinde seçmenlerce bir oy kullanılması, seçim sonucu oluşacak yapının çoğulculuğunu sağlamaya yönelik olduğundan, ‘tek oy’ kullanımını öngören düzenlemede ‘demokratik hukuk devleti’ ilkesine aykırılık bulunmamaktadır. Avrupa Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu’na göre de, ‘Seçmenler, seçilecek kişilerin sayısından daha az aday için oy kullanma hakkına sahip olmalıdırlar. Bu demokrasi ilkesiyle uyumlu bir şekilde geniş kapsamlı menfaatlerin temsiline yol açacaktır’” gerekçesiyle tersi yönde hüküm kurdu. Venedik (Avrupa Hukuk Yoluyla Demokrasi) Komisyonu’nun görüşüne de atıf yaptı. Üstelik Komisyon’un bu görüşü 2009’un Mart ayından beri bilinmekteydi ve tarafımızca da mahkemeye defalarca hatırlatılmıştı. 
Mahkemenin bu görüş değişikliğini bir bakıma “Milletin demokratik iradesinden özür” olarak okuyabiliriz. Elbette Başbakanlığın anayasayı, iptal kararları hiç verilmemiş gibi, güncellemesi de gerekecek.

Yazının tamamı için tıklayınız

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat