HSYK: Zırhlar neyi korumalı?

  • GİRİŞ01.10.2014 09:40
  • GÜNCELLEME01.10.2014 09:40

Pozisyonlarını “hukukun ve demokrasinin gereği” olarak tarif ettikçe çözüm yerine, sorunun parçasına dönüşüyorlar. 
Neden oldukları sorunlardan biri, yargıda meşruiyetin “hukukilik” ile sınırlı olarak algılanmasıdır. Oysa yargı yetkisinin anayasal temelinin bulunması, kimin o yetkiyi kullanacağı hakkında fikir vermiyor. Yargı yetkisi millete ait olduğuna göre, yetkilendirmenin doğrudan ya da dolaylı olarak millete dayanması gerekir. 
Bu gerçeği göz ardı edince, hukukiliği demokrasi ilkesinin karşısına çıkarma ve demokrasi karşıtı hamleler için koruyucu zırh üretme imkanı doğuyor. Dolayısıyla “hukukilik” varsa her şey çözülmüş, yoksa mahvolmuş vaziyette. Meseleyi bu şekilde tarif ettikten sonra, bir dönem üretilmiş ve halen geçerliliğini devam ettiren hukuki kurallar bütününün tartışılmasına imkân kalmaz. Koruma kalkanı bu şekilde konumlandırılınca, oyunun kuralları ile bu kuralları gayrimeşru yöntemlerle bozan, buna dayalı olarak kurumlarda kilit pozisyonları ele geçirenlerin hukukun üstünlüğü ilkesine sığınarak pozisyonlarını koruması ve gayrimeşru operasyonlarına devam etmesi tartışmanın dışına çıkarılmış oluyor. 
İkinci sorun yargı bağımsızlığıyla ilgilidir. Bu zırh da yukarıdaki sorunları perdelemektedir. 
Oysaki bağımsızlık sadece dışa, yani yürütme veya yasamaya karşı değil,  belki de onlardan daha fazla başka unsurlara karşı anlam ifade eder. 
Yasama, yürütme ve yargı, her üç erk de millete ait egemenliğin ifadesidir. Dolayısıyla aralarında, demokratik bir ilişkinin varlığı zorunludur. Her bir erk, kendi yapısına uygun demokratik usullerle millete ait egemenliği icra etmek ve işbirliği içinde toplumsal taleplere rasyonel bir şekilde cevap vermek zorundadır. 
Buna bağlı olarak yargı bağımsızlığı meselesi, yargının, toplumun adalet beklentilerine cevap verme fonksiyonunu, toplumun güven duygusunu sarsmayacak bir şekilde, topluma hesap vermek ve denetlenebilir olmak suretiyle yerine getirmek için öngörülmüş bir zırhtır. Zırhın kendisi bu amaca uygun kullanıldığı sürece meşrudur. Kısaca yargı bağımsızlığı zırhı, yargının gerçekten “yargı” olarak kalması için kullanılır, yargıda çeteleşmeleri maskelemek için kullanılmaz. 
Zaten bu yüzden yargı bağımsızlığı iç ve dış bağımsızlık olarak iki başlıkta incelenir. Yasama ve yürütme gibi diğer iki meşru erke karşı bağımsızlığı dış bağımsızlık olarak nitelenir. Ancak yargının içinde oluşacak yapılara, adalet tesisini imkânsızlaştıracak hiyerarşilere, üst kurumların hegemonyasına karşı da korunması gerekir ki, buna da iç bağımsızlık denir. Buna dikkat edilmediğinde, yargı, yasama ve yürütmeye karşı bağımsızlaştırılırken, çok daha tehlikeli ve karanlık yapılara esir olabilir. 
Lakin yargı bağımsızlığı zırhını araçsallaştıranlar, meselenin bu boyutunu görmek istemezler. 
Üçüncü zırh, erkler ayrılığı meselesidir. 
Toplumsal meşruiyeti olmayan yapıların en iyi yaptığı şeylerden biri de erkler ayrılığı zırhını kullanmaktır. 
Amaç nedir? Yasama yürütme ve yargının birbirinden ayrılması, bu üç fonksiyonun tek bir organda toplanmaması, erklerin birbirini demokratik yöntemlerle dengelemesi ve denetlemesidir. 
Bu ilke erklerin birbiriyle savaşması anlamına gelmez. Savaşmalarını isteyenler, gayrimeşru bir amaç için kenarda ellerini ovuşturup bekleyenlerdir. Erkler parlamenter sistemde “yumuşak erkler ayrılığı ve daha çok erklerin işbirliği” olarak anlaşılır. 
Elbette toplumsal meşruiyetini kaybetmiş veya bunu zaten hiç bir şekilde arzulamamış, tüm hedefi ülkenin yönetimini bir şekilde kontrol etmek olan zihniyetler, yargıyı bir iktidar mekânı olarak görecek, erkler ayrılığı ilkesini de, yargının meşru iktidarlara karşı siyasal muhalefet gibi tutum almasını ve hukukilik yerine ideolojik referanslara göre çalışmasını isteyeceklerdir. 

Yazının tamamı için tıklayınız

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat