Alkol yasağı

Yine alkol kullanımı, alkolün tüketileceği yerler ve buna ilişkin yasaklar gündeme geldi.

  • GİRİŞ14.03.2013 09:28
  • GÜNCELLEME14.03.2013 09:28

Tartışma, birçok durumda yaşandığı gibi hukuk zemininde değil, bu tip yasakların neden gerekli olduğu ve gerçekte hangi amaçla konulduğu üzerinden gitmektedir. Toplum olarak kamplaşmayı ve her meselede olduğu gibi altında yatan başka nedenlerin olduğunu bir “karine” olarak kabul ettiğimizden, alkol kullanımı ile ilgili meseleyi de gerektiği gibi tartışmaktan uzak kalmamız muhtemeldir.

Alkol kullanımı konusunda iki görüş olabilir. Birincisi, teşhire ve satışa sunulma şekil ve yerlerini düzenleyelim, bu kapsamda üretim, satış ve reklam kurallarını belirleyelim, alkol kullanımı ve eğitici ile ilgili eğitici ve öğretici çalışmalarda bulunalım, ancak insanların alkol kullanıp tüketeceği yerlere karışmayalım. İkincisi ise, özellikle gençlerin korunması ve alkol düşkünlüğünün önüne geçilmesi amacıyla gerekli tedbirleri alalım, hatta suçun işlenmesinin önlenmesi, kamu düzeninin ve huzurunun korunması amacıyla insanların alkol tüketip kullanacağı yerleri de belirleyelim. Bu düşünceye göre alkol, içilmesi ve insan üzerinde oluşturduğu etkiler itibariyle kontrol altına alınması gereken bir maddedir. Hatta bu düşünceyi biraz ileri götürdüğümüzde alkol kullanımının, gerek görüntü ve gerekse başka insanlara verilen rahatsızlık ve muhtemel zararları sebebiyle de sınırlandırılması gerektiği düşünülebilir.

Demokratik hukuk toplumlarında esas olan, kişi hak ve hürriyetlerine sınırlanma getirilmemesi ve herkesin dilediği şekilde hak ve hürriyetlerini kullanabilmesidir. Bunun istisnası ise, kişi hak ve hürriyetlerinin başkalarının hak ve hürriyetlerinin korunması amacıyla sınırlandırılmasıdır. Anayasa m.13, temel hak ve hürriyetlerinin sınırlanmasına ilişkin net bir hüküm ortaya koymuştur.

Hukuk kurallarında, alkol kullanıp tüketmek suç olmadığı gibi, idari yönden de yasaklanmamıştır. Bu durumda alkol kullanımı, Anayasanın ilgili maddesinde belirtilen sebebe bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir ki, bu sınırlama da Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik hukuk düzeninin ve laik Cumhuriyetin gerekleri ile ölçülülük ilkesine aykırı olmamalıdır.

Anayasa m.56'da, herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu, Devletin, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamakla sorumlu ve yetkili kılındığı; Anayasa m.58'de ise, Devletin, gençleri alkol düşkünlüğünden ve kötü alışkanlıklar ile cehaletten korumak için gerekli tedbirleri almakla yükümlü tutulduğu anlaşılmaktadır.

Görüleceği üzere Anayasanın bu hükümlerinde, insan sağlığının ve gençlerin korunması amacıyla alkole karşı tedbirler alınabileceğini öngörülmüştür. Bu nedenledir ki Türk Ceza Kanunu, “Kamu Sağlığına Karşı Suçlar” başlığı altında zehirli madde katma, imali veya ticareti, bozulmuş veya değiştirilmiş gıda veya ilaç, insan hayatını ve sağlığını tehlikeye sokacak biçimde ilaç üretme ve satma, uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti, bu maddelerin kullanılmasını kolaylaştırma veya bu maddeleri satın alma, kabul etme veya bulundurma, sağlık için tehlikeli madde temini gibi fiilleri “suç” olarak tanımlamıştır. Ancak kanun koyucu, alkol ve alkollü içecekler ile tütün mamulleri konusunda aynı tercihte bulunmamıştır. Suç ve ceza ise, ancak kanunla konulabilir.

Alkol kullanımı ile ilgili kamu sağlığının korunması dışında bir sınırlamanın getirilebilmesi mümkün gözükmemektedir. Çünkü normlar hiyerarşisinin tepesinde olan Anayasanın öngörmediği bir sınırlama, Anayasaya uygun olması gereken kanun ve diğer alt mevzuatla getirilemez.

5442 sayılı İl İdaresi Kanunu'nun 11. maddesi ile valiye, il sınırları içinde suç işlenmesini önlemek, kamu düzen ve güvenini korumak, kamu esenliğini sağlamak amacıyla gereken karar ve tedbirleri alması konusunda yetki verilmiştir. Bu yetki çerçevesinde vali tarafından alınan tedbir ve kararlara uyulmaması, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun “Emre aykırı davranış” başlıklı 32. maddesinde öngörülen yaptırımın tatbikini gerektirecektir.

Bütün mesele, bir ilin valisi tarafından İl İdaresi Kanunu'nun 11 ve 66. maddeleri ile Kabahatler Kanunu'nun 32. maddesi dayanak alınmak suretiyle il sınırlarında bulunan hangi yerlerde alkollü içki kullanımının belirlenip belirlenemeyeceğinin tespitinden ibarettir. Bu konu netleştirmeden önce ifade etmeliyiz ki, Kabahatler Kanunu'nun “Sarhoşluk” başlıklı 35. maddesinde, sarhoş olarak başkalarının huzur ve sükununu bozacak davranışlarda bulunan kişilerin idari para cezası ile cezalandırılacağı ve sarhoşluğun etkisi geçinceye kadar da kontrol altında tutulacağı ifade edilmiştir. Buna göre kanun koyucunun, başkalarının huzur ve sükununu bozmaksızın alkol kullanımının yasaklamadığı sonucuna varmak gerekir.

Kanaatimizce, alkol kullanımının sınırlanabilmesi, bu konuda tedbirlerin alınıp, Ülkenin, bir bölgenin, ilin veya ilçenin hangi yerlerinde alkol kullanılabileceğine dair düzenlemelere başvurulması, ancak kamu sağlığının korunması gerekçesiyle ve kanunla mümkün olabilir. Bu konuda, yürütme organının veya idari makamların dayanağını net bir şekilde yasadan almayan yetki kullanarak, alkollü içeceklerin hangi alanlarda tüketileceğine dair düzenleme yapıp, sınırlama getirebilmesi ve bu sınırlamalara uymayanlara da idari para cezası tatbiki isabetli değildir.

İl İdaresi Kanunu'nun 11. maddesi, suçun işlenmesini önlemek, kamu düzen ve güvenini korumakla birlikte kamu esenliğinin sağlanması amacıyla o an için ve somut olarak zorunluluk gerektiren haller yönünden valiye karar ve tedbir alma yetkisi vermiştir. Bu yetki, bir ilde baş gösteren salgın hastalık, süreklilik arz eden yangın veya halkı rahatsız eden bazı kamu düzeni ve güveni ile kamu esenliğini bozucu yaygın davranışların önlenmesi amacıyla geçici şekilde kullanılabilir. Bunun dışında bu madde, soyut bazı gerekçelerle genel manada bir il için, Ülkede bulunan diğer illerden ve bölgelerden ayrı şekilde, Anayasa ve yasal altyapı olmaksızın alkollü içeceğin tüketileceği yerlerin belirlenmesi ve bazı yerlerde alkollü içeceklerin tüketilmesinin yasaklanması amacıyla kullanılamaz.

Bu belirleme ve yasak, ancak yukarıda belirttiğimiz Anayasa hükümleri dayanak alınmak suretiyle kanunla Ülkenin tüm coğrafyası yönünden getirilebilir. Üniter yapının özelliği ve merkeziyetçilik de, bu tip kararların Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından alınmasını zorunlu kılar.

Özetle; sadece suçun işlenmesini önlemek, kamu düzen ve güvenini korumak ve kamu esenliği sağlamak gibi soyut gerekçelerle temel hak ve hürriyetlere sınırlama getirilebilmesi mümkün değildir. Kişi hak ve hürriyetlerine, Anayasa ve kanunla sınırlandırma getirilebileceği doğrudur. Yukarıda bunun usulü kısaca anlatılmıştır. Dayanağını Anayasa ve yasadan almayan sınırlama yetki kullanılamayacağı gibi, soyut ve geçici hükümler kullanmak suretiyle de insan hak ve hürriyetlerine sınırlama getirilemez.

Sonuç olarak; alkol kullanım yerleri tespit edilmek suretiyle insanların suç işleyebileceği, kamu düzen ve güvenini bozabileceği ve kamu esenliğine karşı tehdit oluşturabileceği “ihtimalinden” hareketle kısıtlamalar getirilmesi hukuki yönden doğru gözükmemektedir.

Prof. Dr. Ersan Şen - Haber 7

ersansen@hotmail.com

Yorumlar2

  • Ejder Ejderha 11 yıl önce Şikayet Et
    kabahatlerin hepsi caiz o zaman. kabahatler kanunundaki tüm maddeler geçersiz kalıyor o zaman. insanlar her türlü kabahati anayasa ile sınırlanmadığı için işleyebilir görünüyor.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Dolunay 11 yıl önce Şikayet Et
    sadece Millet tanımı konusunda ayrılmıyoruz demekki. Son cümlenizin üzerine....Demekki hukuka ve anayasaya göre milleti sarhoş etmek aklen ve biyolojik olarak zehirlemek ve onları kötülüğün kucağında bırakmak uygundur. Tam bir liberal düşünce. Ve liberalizm çağımızın vebasıdır.
    Cevapla Toplam 6 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat