Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nun 48 maddesi ve riskleri- 1

  • GİRİŞ21.07.2013 09:20
  • GÜNCELLEME21.07.2013 09:20

Önce konu ile ilgili genel bir açıklama yapıp, ardından üzerinde uzlaşılan 48 maddenin kısa tanıtımını yapmaya çalışacağız. Çünkü Anayasa, yazılı hukuk sisteminde yer alan normların tepe noktasını oluşturan bir kanun olarak tüm toplumu yakından ilgilendirmektedir.

Öneri metninin 8. maddesinde tutuklama tedbirinin yer aldığı görülmekle birlikte, bu maddede milletvekilleri ile ilgili bir düzenlemenin bulunmadığı görülmektedir. Kanaatimizce, mevcut Anayasanın 83. maddesinde bu konuda bir düzenleme yapılmazsa veya yürürlükteki 14. madde kaldırılmazsa (ki bu pek mümkün gözükmüyor), milletvekillerin tutuklu yargılanıp yargılanmaması tümü ile mahkemelerin takdir ve değerlendirmesine bağlı olacaktır. Kanaatimizce, bu konuda “eşitlik” ilkesinden ayrılmaya da gerek yoktur. Çünkü tutuklama tedbirinin yanlış uygulanması, Ceza Muhakemesi Kanunu'nda değişikliği gerektiren ve özellikle de uygulamayı ilgilendiren ciddi bir sorundur. Bu sorun, tüm bireylerin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı bakımından güncelliğini korumaya da devam etmektedir. Bir ayrıcalık yapılıp, milletvekillerine tutuksuz yargılanma yolu açılmak istenmekte ise, ya mevcut Anayasa m.83'de bir değişikliğe gidilmek suretiyle milletvekillerinin tutuksuz yargılanmasının yolu açılmalı ya da yine 83. maddede yer alan yasama dokunulmazlığının kapsamı genişletilmelidir.

Belirtmeliyiz ki temel sorun, yeni Anayasadan ziyade uygulamadan kaynaklanmaktadır. Anayasayı tümden de değiştirseniz, yeni Anayasa veya değişen Anayasa,  sorunların çözümüne çare olamayacaktır.

Geçmişte 1982 Anayasası'nda birçok köklü değişikliğe gidildi. Şimdi ise, yapboz tahtasına dönen Anayasada değişikliğe gitmek, birçok maddeyi ve kazuistik, yani ayrıntıcı yöntemi korumaya devam etmek, Anayasadan kaynaklandığı söylenen sorunları çözmeye yeterli olmayacaktır. Sorunlar bu şekilde çözülse idi, 2010 yılı Değişikliğinden bu tarafa birçok sorun çözüme kavuşurdu.

Önerilen 48 maddeden ibaret Anayasa hükümleri arasında bir uyum ve sistematiklik mevcut değildir.

Öneride yer alan; “Düzeltme ve cevap hakkı”; “Devletin sosyal ve ekonomik görevlerinin sınırı”; “Kıyıların korunması ve kıyılardan yararlanma”; “Tarih kültür ve tabiat varlık ve değerlerinin korunması”; “Doğal servetlerin aranması ve işletilmesi”; “Ormanların korunması ve geliştirilmesi”; “Devletleştirme ve özelleştirme”; “Tüketicinin korunması”; “Yabancı ülkelerde yaşayan vatandaşlar”; “Sporda tahkim”; “Tarım, hayvancılık ve bu üretim dallarında çalışanların korunması” ve “Adalet hizmetlerinin denetimi” başlıklı 12 maddenin Anayasada yer almaması gerektiğini düşünmekteyiz. Bu maddelere giren konular, yasalar ve alt normlar tarafından düzenlenmelidir.

Önerilen bazı madde metinlerinde (örneğin, Yerleşme ve seyahat hürriyeti başlıklı 10. madde ile Mülkiyet ve miras hakkı başlıklı 13. madde), sınırlamanın kanunla getirilebileceği ifadesine yer verilmemesi, her ne kadar yürürlükteki Anayasanın 13. maddesi korunduğunda soruna yol açmayacak gibi gözükse de, kanaatimce mevcut Anayasanın en isabetli ve en iyi hükmü olan “Temel hak ve hürriyetleri sınırlanması” başlıklı 13. maddenin yürürlüğüne son verip, yerine aynı başlıkla öneri Anayasa metninin 24. maddesinde yer alan hükmün getirilmesi halinde, kişi hak ve hürriyetlerine kanun dışında ve keyfi olarak sınırlama getirilmesi gibi bir anlam doğabilecektir. Bu sonuç, hem çok tehlikeli ve hem de İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin kişi hak ve hürriyetlerinin sınırlanması konusunda belirlediği ölçütlere kesinlikle uygun düşmeyecektir. Mevcut 13. madde muhafaza edilmeyecek ve yerine “Hürriyet esas, sınırlama istisnadır. Tereddüt halinde, yorum hürriyet lehine yapılır.” cümlesini içeren 24. madde koyulacaksa, bu durumun insan hak ve hürriyetleri açısından hiç doğru ve yeterli olmayacağını ifade etmek isteriz. Çünkü mevcut 13. maddeye göre, “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz”. Kişi hak ve hürriyetlerini koruyan ve sınırlamalara somut ölçütler getiren 13. maddeden asla vazgeçilmemelidir. Bu konuda alınacak risk, kamu otoritesini aşırı güçlendirecek ve beraberinde demokratik hukuk toplumu ile kişi hak ve hürriyetleri açısından ciddi tehlikelere neden oluşturacaktır.

Uzlaşma Komisyonu, yazılı hukuk sisteminde izlenen anayasa düzenleme tekniğine de uygun davranmamaktadır. Bildiğimiz kadarı ile hedef yeni anayasa düzenlemektir. Bunun dışında, sınırı, amacı ve hangi maddeleri kapsadığı bilinmeyen değişiklik önerisinde bir ciddiyet, istikrar ve ihtiyaca uygun sonuç elde etmek mümkün değildir. Mecliste grubu bulunan siyasi partilerden oluşan bir uzlaşma komisyonunun, her bir madde üzerinde oybirliği ile mutabık kalmak suretiyle ne olduğu bilinmeyen Anayasanın bazı hükümleri üzerinde değişikliğe gitmesi ve bazı yeni hükümleri kabul etmesi, öncelikle yürürlükte bulunan 1982 Anayasası ile uyumlu olmayacak, sürekli yapılan değişikliklerle özünü ve sözünü yitiren 1982 Anayasası'nda gerçekleştirilecek bu değişiklikler, Anayasa tartışmalarını daha da artıracaktır.

Yazılı metinden ibaret Anayasa her şey demek olmadığı gibi, bir an için tümü ile yeni Anayasa düşünülmekte ve bunun da yolu Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden geçmekte ise, ya mevcut siyasi partilerin Mecliste bulunan çoğunluğu ile uyumlu bir komisyon oluşturulmalı ya da bu Meclisin yeni Anayasayı düzenlemeye vaktinin kalmadığından bahisle sadece seçim kanunlarında değişikliğe gidilerek, daha fazla demokratikleşmenin sağlanması amacıyla özellikle seçim barajı ve milletvekili adaylarının ön seçimle belirlenmesi konuları yeniden düzenlenip, yeni Anayasanın hazırlanması bir sonraki Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne bırakılmalıdır. Çünkü ne zaman Anayasa değişikliği veya bir kanun değişikliğinde acele edilse, gerek kabul edilen kuralların iyiliği ve gerekse uygulanması açısından hedeflenen başarının elde edilemediği örnekleri ile sabittir.

Mevcut durumda, Meclis Başkanı'nın iyiniyetli çabaları ile oluşturulan Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nun çalışma masasından kalkmayarak, eşit oylarla ve oybirliği ile Anayasanın tüm maddeleri ve tartışılan her husus üzerinde anlaşması aranmaktadır. Bu tür bir anlaşma hayaldir, zaman kaybıdır, hukuki bir yarar sağlamaz. Siyasi partiler bundan sadece siyasi kazanç sağlayabilir, fakat kaybedilen zaman, oyalanan gündem olur ve yeni Anayasa beklentileri de bir başka bahara kalır.

Bu kadar uzun süre çalışan Uzlaşma Komisyonu'nun, öncelikle Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın özelliği, madde sayısı, konuları, sistematiği ve sürekli değişikliğe uğramasının önlenmesi amacıyla ne tür bir yöntemin izlenmesi gerektiği konularında bağlayıcı çerçeve kurallarını belirlemesi isabetli olurdu. Böylece, yeni Anayasa düzenlenmesinde daha hızlı ve verimli yol almak mümkün hale gelebilirdi. Mevcut durumda izlenen yöntem, maalesef bazı değişikliklerin yapılmasına ve bir bütünlük taşımayan bu değişiklikler ile yürürlükteki Anayasanın çelişmesine de yol açabilecektir.

Şu an ortaya çıkan sonuç, bugüne kadar 16 kez değiştirilen 1982 Anayasası'nda yeni değişiklikler yapmaktan öteye geçmeyecektir. Kazuistik, yani ayrıntıcı ve birçok maddeden oluşup, her meseleyi Anayasa ile çözeceğini zanneden ve her müesseseyi de Anayasaya koymak suretiyle meşrulaştırmayı hedefleyen anlayışın terk edilmesi gerekmektedir. Aksi halde, Türkiye Cumhuriyeti'nin geçmiş anayasaları ile 1982 Anayasası'nın başına gelen yürürlükten kaldırılma ve sürekli değiştirilme geleneği varlığını sürdürmeye devam edecektir. Bu varlık, Anayasanın tüm sorunları çözemeyeceğini, yerine bireyin hak ve hürriyetleri ile Ülkenin yönetim sistemini gösteren kısa ve öz Anayasanın kabul edilmesinin yerinde olduğunun kabulü ile son bulacaktır.

Prof. Dr. Ersan Şen - Haber 7

ersansen@hotmail.com

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat