Gözaltı ve Sorgu 1

Herkes bilmelidir ki, ceza yargılamasında “peşin gözaltı” olmaz. Gözaltı için, öncelikle şüphelinin yakalanması gerekir.

  • GİRİŞ03.08.2014 09:07
  • GÜNCELLEME03.08.2014 09:07

Bizde yakalama, çağrı üzerine gelmeyen veya çağrı yapılamayan şüpheli hakkında sulh ceza hakimliği tarafından çıkarılan yakalama emri ile hakkında yakalama emri çıkarılma veya tutuklama kararı verilme şartları oluşan ve gecikmesinde sakınca bulunan hallerde kolluk tarafından doğrudan kullanılabilen yetki hariç, suçüstü ile sınırlı yapılabilir. Suçüstü durumunda herkes yakalama yapabilir, ancak bu yakalama şekli abartılıp, hürriyeti tahdide ve suçüstü, yani o an işlenen veya henüz işlenmiş suç olmamasına rağmen, örneğin aranan veya arandığı zannedilen bir kişinin haksız yere yakalanmasına çevrilmemelidir.

Uygulamada, “suç örgütü kurmak” veya “terör örgütü kurmak” suçlarının “mütemadi/neticesi devam eden suç” olduğundan bahisle suçüstü, yakalama ve buna bağlı peşin gözaltı yöntemlerine başvurulduğu görülmektedir. Özellikle 2007 yılından itibaren suç/terör örgütünün faaliyetleri kapsamında işlenen amaç suçların gözardı edildiğini, amaç suç işlensin veya işlenmesin buna bağlı olmadan “suç/terör örgütü” kavramına ait neticenin devamlılığı dikkate alınarak, hatalı ve keyfi şekilde yakalama ve gözaltıların yapıldığını görmekteyiz.

Suç/terör örgütü kurmak suçlaması altında, muhtemel suçlu kabul edilen veya suçlu görülmek istenilen insanların değişik saik ve gerekçelerle sürekli teknik takibe tabi tutulduklarını gördük. Kanunlarda ne değişiklik yaparsanız yapın, hukuk güvenliği hakkının sözde kaldığı yerlerde bireyler, ya alabildiğine özgür ya da korku ile yaşarlar. Kimin hangi durumda olacağı ise, zamana ve kamu gücünü elinde tutan tarafa göre değişkenlik gösterir. Bu güvensiz yaşam biçimi yanlıştır, ama "demokrasi" ve "hukuk" kavramlarının hazmedilmediği vaziyette de kaçınılmazdır.

Birey ve toplumun, kişi hak ve hürriyetlerinin korunması, kamu huzuru ve barışı için hukuk düzenine ihtiyacı olduğu, bunun da kamu otoritesi eliyle, yani "devlet" tarafından sağlanmasının kabul edildiği tartışmasızdır. Ancak bu yolla bireyleri sürekli izlemek, fişlemek, önleyicilik, bilgi toplama ve istihbarat ile adli kolluğu birbirine karıştırmak doğru değildir.

 

Kamu otoritesini güçlendiren, kişi hürriyeti ve hakkını tehdit eden yöntemlerin, esas olarak Anayasa m.19 ve CMK m.90 ve 91 karşısında koruma görmeyeceğini ifade etmek isteriz. Bir suç isnadına muhatap edilen bireyin davetle veya zorla getirmeyle adli makam huzuruna gelebileceği bir aşamada, ortada CMK m.90’ın şartları oluşmadığı halde başvurulan yakalama ve gözaltı tedbirleri hukuka aykırı sayılmalıdır. Bu noktada, suç/terör örgütünün faaliyetleri kapsamında bir amaç suça bağlı olarak CMK m.90’da öngörülen nedenlerden birisinin varlığı tespit edilmeksizin, yalnızca suç/terör örgütü kurma suçunun neticesinin devamlılığından hareketle “suçüstü” uygulaması yapılması doğru değildir. 2007 yılından itibaren başlayan ve teamüle dönüşmüş bu hatalı uygulamanın kronikleştiğini, Devletin güç gösterisine dönüştüğünü söylemek yanlış olmayacaktır.

CMK m.90’da gösterilen gerekçelerle yakalanan şüpheli, ancak cumhuriyet savcısının kararı ile gözaltına alınabilir. Bu sebepledir ki "peşin gözaltı" olmaz, yani “gözaltı için önce şüphelinin yakalanması gerekir” deriz.

Yakalanan veya gözaltına alınan, sorguya sevk edilen kişinin üzerinde, cep telefonu ve sair iletişim cihazı bulundurulamaz. Bu kişinin görüntüleri ve beyanları tespit edilip dışarı aktarılamaz. Aksi halde, soruşturmanın gizliliği, adaletten kaçma ve delil karartma ihtimalleri tereddütsüz gündeme gelecektir. Yakalama, arama-elkoyma, gözaltı, sorguya sevk ve tutuklama tedbirlerinin uygulanma şekil ve şartları ile ilgili bir hukuka aykırılığın varlığı iddia edilmekte ise, şüpheliyi temsil eden avukat soruşturmanın gizliliğini ihlal etmeden ve delilleri karatmadan bu durumu yetkili makama ve kamuoyuna aktarabilir.

Yakalanan veya gözaltına alınan, sorguya sevk edilen kişinin, bu sırada yakınları ile görüşebilmesi mümkün değildir. Şüphelinin görüşebileceği kişi avukatıdır. Tutuklu ve hükümlülerin yakınları ile görüşmesi için öngörülen usul hükümleri delillerin karartılmaması ve soruşturmanın etkiden uzak tutulması amacıyla yakalama, gözaltı ve sorguya sevk aşamalarında kabul edilmemiştir. Bu sebeple, sağlık veya mücbir sebep gibi beklenmeyen ve aciliyet içeren hallerin dışında bayram, doğum günü, cenaze merasimi ve sair gerekçelerle de gözaltı ve sorgu sırasında şüphelinin yakınları ve arkadaşları ile görüşmesine izin verilmeyecektir.

Şüpheliye yakalandığı an yasal hakları bildirilir. Cumhuriyet savcısının kararı ile gözaltına alınmayan şüpheli derhal serbest bırakılmalıdır. Aksi halde, bireyin hürriyeti hukuka aykırı şekilde sınırlandırılmış olur. Yakalama ile yakalanan kişinin gözaltına alınıp alınmayacağının süresi çok kısa olmalıdır. Kolluk, bir suçla ilgili şahsın yakalandığını ve "şüpheli” konumunda olduğunu gecikmeksizin cumhuriyet savcısına bildirmeli, cumhuriyet savcısı gözaltı kararı vermezse şahıs derhal serbest bırakılmalıdır. Elbette bu serbest bırakılma, ceza sorumluluğunun bittiği anlamına gelmez; fakat bundan, o an için yakalanan bireyin hürriyetinin tahdidi noktasında gerekli sebep ve şartların oluşmadığı anlaşılır.

Gözaltı süresi, bir veya iki şüphelinin yakalandığı durumda şüphelinin adliyeye gönderilmesi ve hakim huzuruna çıkarılması için gerekli yol süresi hariç 24 saat; aynı soruşturma kapsamında üç veya daha fazla şüphelinin yakalandığı hallerde azami 4 gündür. CMK m.91/3’de öngörülmediği için, toplu suçlarda ayrı bir yol süresi hesaplanmamalıdır. Bununla birlikte uygulamada, dört günlük gözaltı süresinde de hesaplamanın yol hariç yapıldığı görülmektedir.

CMK m.91’de gösterilen gözaltı süreleri azami süreler olmakla birlikte; buradan, şüphelilerin mutlaka bu süre sonuna kadar kollukta, nezarethanede veya savcılıkta bekletileceği sonucuna varılmamalıdır. Bir başka ifadeyle, gözaltı süresine ilişkin üst sınırı çizen 4 günlük sürenin her olayda azami şekilde uygulanması gerekli değildir. Yapılması gereken, her somut olayın özellikleri ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına saygı göstererek bu süre dolmadan şüphelileri hakim önüne çıkarmaktır. Şüpheli sayısının çok olması durumunda, sorguyu yapacak hakim sayısının arttırılması isabetli olacaktır. Kanaatimizce bu usul, şüpheli sayısının fazla olduğu sorgularda bireylerin adalet saraylarında deyim yerinde ise “perişan” olmalarını da engelleyeceğinden, kişi hak ve hürriyetleri açısından yerinde olacaktır.

Ayrıca, susma hakkını kullanan veya gözaltında tutulma gerekçesi kalmayan şüpheli bekletilmeyip, ya kolluktan veya savcılıktan serbest bırakılmalı veya derhal hakime sevk edilmelidir.

Biz burada gözaltı sürelerinin azlığını veya çokluğunu tartışacak değiliz. Anayasa m.19 çerçevesinde belirlenen gözaltı süreleri, bireyin hürriyetini tahdit etmek amacıyla değil, şüphelinin üzerinde yoğunlaşan suç işleme şüphesinin yoğunluğunu ve ağırlığını tespit edip delilleri karartılmadan ele geçirilmesini sağlamak amacına hizmet eder.

Şüpheli, en geç yukarıda belirttiğimiz süreler bittikten hemen sonra, yani bu sürelerin sonunda sulh ceza hakimi önüne çıkarılıp sorguya çekilmelidir. Bu sevk, yargılamanın esası ile ilgili olmayıp, soruşturma aşamasında savcının uygulanmasını talep ettiği tutuklama veya adli kontrol tedbirleri ile ilgilidir. Soruşturma aşamasında yapılacak bu sorguda, yargılamanın esası değil, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ilgilendiren tutuklama veya adli kontrolün şartları tartışılmalı, iddia ve savunma bu alanla sınırlı dikkate alınmalıdır. Tutuklama veya adli kontrole sevk edilen şüphelinin yanında mutlaka avukatı bulunmalıdır.

Prof. Dr. Ersan Şen - Haber7

Yorumlar1

  • Metin Yılmaz 9 yıl önce Şikayet Et
    Keşke. Keşke operasyondan önce haber kanallarına haber verip hazır olun demek kanunlarda var mı onu da yazsaydınız.
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat