Alman Dinlemesi: Devletin Koruyup Kollama Görevi

Biz birbirimizle uğraşıp, birbirimizi takip edip, dinler ve izlerken, dost ve NATO üyeliğimiz sebebiyle müttefikimiz saydığımız Almanya’nın Türkiye Cumhuriyeti’ni dinleyip, izlediği ve kayda aldığı ortaya çıktı.

  • GİRİŞ21.08.2014 11:22
  • GÜNCELLEME22.08.2014 08:17

Elbette Türkiye Cumhuriyeti derken, Almanya’nın ulusal ve uluslararası menfaatlerine göre dinlenip izlenen ve yaşamları kayda alınan insanlarımızı anlamalıyız. Almanya, Türkiye ile ilişkilerinde korunması gereken menfaatlerini veya Almanya’da bulunan yoğun Türk nüfusundan kaynaklanan ilişkileri veya kendisi için tehdit gördüğü kişi veya unsurları hedef alarak, ortada yasal zeminde başlatılmış bir soruşturma olmaksızın “istihbarat” adı altında teknik takip yapıp kontrolü sağlama amacıyla hareket etmiş olabilir.

Bu dinleme ve izleme nedense herkesi çok şaşırttı. Bence asıl şaşırtıcı olan, bu uluslararası dinleme ve izleme iddiasını “Der Spiegel” adlı bir Alman dergisinin ortaya koyması idi. Dergiye göre Alman İstihbarat Teşkilatı (BND), Türkiye Cumhuriyeti’ni 2009 yılından bu tarafa izlemektedir. Bu haber doğru ise, bilgi toplama ve Almanya’nın milli menfaatlerini koruyup kollama teşkilatı olarak bilinen BND, muhtemelen durumdan vazife çıkarmamış, Türkiye Cumhuriyeti’ni dinleyip izleme işini Alman Hükümeti’nin emir, talimat ve oluru çerçevesinde yapmıştır, çünkü “hukuk devleti” ilkesi ile bağlı olduğunu beyan eden Almanya’da hiyerarşik düzene mutlak bağlılık vardır, ayrı bir yapılanma bağımsız hareketlerde bulunmadıkça da, bu tür uluslararası faaliyetler merkezin bilgi ve oluru dışında gerçekleştirilemez.

Almanya’nın gizli yürüttüğü ve belki olağan gördüğü, kendisine karşı yapıldığında deyim yerinde ise kıyameti kopardığı, ulusal ve uluslararası menfaatleri açısından gerek duyduğu bu tür davranışlar, Türkiye Cumhuriyeti yönünden net bir şekilde hukuka aykırı olup suç teşkil eder.

Haber doğrulandığı veya basit de olsa haberin doğruluğuna ilişkin şüphe ciddileştiğinde; Türk Ceza Kanunu’nun 8, 12, 13, 19/2, 132, 133, 134, 135, 136, 137, 140, 305, 327, 328, 331, 334 ve 335. maddeleri uyarınca, yabancılar tarafından özel hayata ve hayatın gizli alanına karşı suçlar ile Devletin güvenliğine, Devletin sırlarına karşı suçlar ve casusluk suçu işlendiğinden bahisle gerekli soruşturmalar başlatılmalı, deliller toplanmalı, mesele Türkiye Cumhuriyeti ile Almanya Federal Cumhuriyeti arasında akdedilmiş ikili ve çok taraflı sözleşmeler çerçevesinde değerlendirilmeli, Alman adli makamları, NATO, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi ve Uluslararası Adalet Divanı nezdinde derhal gerekli girişimlerde bulunulmalıdır. Kısacası, Alman Hükümeti’nin dileme ihtimalinin bulunduğu özrünün yeterli olmayacağı açıktır.

Ancak ana meselemiz bu değildir, yani haberin ciddiyet ve doğruluğu önemli olmakla birlikte, güvenlik ve haberleşme hürriyeti konularında bu tür uluslararası müdahalelerin olduğu bilinmektedir. En son Amerika Birleşik Devletleri ile Almanya Federal Cumhuriyeti arasında dinleme ve takip krizi çıkmıştır.

Bizce acı olan, Türkiye Cumhuriyeti’nin iç ve dış dinleme, izleme, veri toplama ve fişleme faaliyetlerine karşı gerekli önlemleri almaması, bu alanda duyarsız kalması, bilim-tekniğe yatırım yapmaması, hatta dinleme ve izleme faaliyetlerinde gerçekleşen hukuka aykırılıklara karşı vatandaşını koruyup kollayan Anayasa ve yasalarda mevcut düzenlemeleri uygulanmaması ve uygulayamamasıdır. Haber doğru ise, Alman İstihbarat Teşkilatı’nın uzun yıllardır sürdürdüğü iddia edilen dinleme ve izleme faaliyetlerini, Türkiye Cumhuriyeti’nin bırakalım önlemeyi bu hukuka aykırılığı ortaya çıkaramaması da ayrı bir acı tablo olarak karşımızda durmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti, bırakalım başka ülke ve yabancı unsurları dinleyip takip etmeyi, bu konuda kendi milli yararlarını ve vatandaşlarını koruyup kollama konusunda aklını başına almak zorundadır.

Sokağa indiğimizde, Türkiye Cumhuriyeti’nde hemen her vatandaşta bir dinleme ve izlenme paranoyası bulunmaktadır. Oysa “hukuk devleti” ilkesi, kişi hak ve hürriyetlerini her türlü üç ve dış saldıra karşı korumayı, ancak istisnai durumlarda ve yasal dayanaklarla özel hayata ve haberleşme hürriyetini müdahaleyi mümkün kılar.

Devletlerin ilişkileri dostluk ve müttefiklikle yürümez. Uluslararası alanda net ve geçerli bir hukuk düzeni de yoktur, güçlünün hukuku vardır. İçte egemen ve dışa karşı bağımsız olduğu kabul edilen devletlerin ilişkileri karşılıklı menfaatler üzerinden yürür. Her an değişebilen menfaat dengesinde, görünürde dost ve müttefik gözüken bir devletin sahip olduğu bilim-teknik ve imkanlarla bir başka devlete gizlice müdahalesi gündeme gelebilir. Bu tür hukuka aykırı ve gizli faaliyetler, her zaman örtbas edilmeye çalışılır ve bir şekilde ortaya çıktığında ise, o devletin yüksek menfaatleri ile açıklanmaya gayret edilir, bu da yetmezse klasik özür ve sessiz tutum takınmak suretiyle sorunun çözümü zamana bırakılır.

Şaşırmamak lazım. Uluslararası alanda düzen budur. Şimdi gözlerimizi kapatıp Almanya dışında kalan, kimisi ile ilişkimizin iyi ve kimisi ile de kötü olduğu diğer devletleri düşünelim ve Türkiye Cumhuriyeti’nin milli yararları ile bireyin haberleşme hürriyetinin ne derece koruma gördüğünü, huzurlu yaşayıp yaşamayacağımızı tahmin edelim.

Türkiye Cumhuriyeti’nin ve insanlarının dinlenip takip edilebilmesi için, önce bu amaca hizmet eden bir merkezin kurulması gerekir. Türkiye Cumhuriyeti’nde telefon ve internet hat dağıtıcısı olarak hizmet veren firmaların hatlarından canlı hat çekilmedikçe, haberleşme hürriyetine müdahale edilmesi mümkün değildir. Bildiğimiz kadarıyla bu teknik takip gücüne, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı ile sınırlı şekilde Milli İstihbarat Teşkilatı sahiptir. Dünyada “A5/1” ve “A5/2” adları ile bilinen “stream cipher/şifre dizisi”, cep telefonu görüşmelerinin güvenli şekilde yapılmasını sağlayan algoritmalardan ikisini oluşturur. Bu konuda yedi farklı algoritma olduğu bilinmektedir. A5/1, hava üzerinden gerçekleştirilen iletişimin harf veya sayılardan oluşan şifre dizileri ile güvenli hale getiren ilk algoritmadır. A5/2 ise, cep telefonlarında ses güvenliğini sağlamak için yine rakam ve harflerden oluşan şifre dizilerinden ibaret bir sonra uygulamaya koyulan protokoldür.

A5/1 ve A5/2 şifre dizilerinin elde edilip konuşma güvenliğinin ortadan kaldırılması yönünden birçok girişimin olduğu bilinmektedir. Bu şifreler bir başkasına verildiğinde veya kırıldığında, iki kişi arasında yapılan görüşmenin gizliliği ve güvenliği ortadan kalkmaktadır. Bu sebeple, haberleşme hürriyetinin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenliğinin korunması amacıyla telefon hatlarına ilişkin şifre dizilerinin gizliliğinin sağlanması, bu sırların hiçbir şekilde yetkisiz kişilerin eline geçmemesi, kötüye kullanılmaması ve şifrelerin kırılmaması gerekir.

Veri paylaşımı ve görüşme kayıtlarının güvenliğinin sağlanmasının bir ötesi, özellikle Devletin güvenliği ve sırlarını ilgilendiren konularda kriptolu cihazların kullanılmasıdır. Örneğin kriptolu telefonlarda, konuşma sırasında 30 haneli şifrelerin otomatik olarak saniyede birçok defa değişmektedir. TÜBİTAK tarafından hazırlanan kripto kodları gizlidir. Cep telefonlarında geçerli olan şifre dizilerinin yanında bir de kripto kodları kullanılmak suretiyle konuşmalar için ayrı özel güvenlik sağlanmaktadır. Bu kodlar yetkisiz kişilerin, yabancı unsur veya devletlerin eline geçtiğinde, gerek Türkiye Cumhuriyeti’nin ve gerekse insanlarının güvenlikleri, sırlarının korunması ve haberleşme hürriyetleri ciddi tehlike ve zararlarla karşı karşıya kalabilmektedir.

Şimdi şapkamızı önümüze koymalı ve haberleşme hürriyetinin iç ve dış saldırılara karşı nasıl korunacağının hesaplarını yapmalıyız. Hukuk devleti, kendisinin ve bireylerin güvenliğini, gizliliğini ve sırlarını korumakla yükümlüdür. Haberleşme hürriyetine istisnai şekilde müdahalelerin nasıl yapılabileceği, şekil ve şartları ile sonuçları, Anayasa m.22 ve ilgili kanunlarda düzenlenmiştir. Bu kural ve kaidelerin dışına çıkılmaması gerekir. Vatandaş muhtemel suçlu, Devletin ise rakibi veya düşmanı değildir. Devlet, vatandaşını ve yararlarını korumalı, diğer devlet, yabancı unsur ve suç örgütlerinin tecavüzlerine karşı gerekli tedbirleri almalı, karşı koymalı ve gerektiğinde misilleme yapmalıdır. Bu bir meşru müdafaadır.

 

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat