Ödül Yönetmeliği

  • GİRİŞ04.09.2015 08:54
  • GÜNCELLEME05.09.2015 11:04

 Yönetmeliğin dayanağı, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun “Ödüllendirme” başlıklı 19. maddesidir. Bu maddeye göre; “İşlenişine iştirak etmemiş olmak koşuluyla bu Kanun kapsamına giren suç faillerinin yakalanabilmesine yardımcı olanlara veya yerlerini yahut kimliklerini bildirenlere para ödülü verilir. Ödülün miktar, usul ve esasları İçişleri Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikte belirtilir”.

Para ödülü verilebilmesi için aranan şartlar, Yönetmeliğin 4. maddesinde belirtilmiştir. Buna göre;

  • Aydınlatılmasına yardımcı olan suçun, 3713 sayılı Kanun kapsamında bulunması,
  • Verilen bilginin, suçun aydınlatılması veya failin belirlenmesine yardımcı olacak niteliği haiz olması,
  • Ödüllendirilecek kişinin, suçun işlenişine iştirak etmemiş olması, geçici köy korucuları hariç kolluk, askeri personel veya terörle mücadele ile görevli kamu personeli olmaması,
  • Suçun aydınlatılmasına yönelik bilgilerin ödüllendirmede değerlendirilebilmesi için, daha önce terörle mücadelede göre alan istihbarat ve kolluk görevlileri ile bu amaçla görevlendirilmiş diğer personel tarafından temin edilmemiş olması,

Gerekmektedir.

Yönetmeliğin 5. maddesinde, verilecek ödülün en fazla 200 bin Türk Lirası olacağı, ancak suç failinin terör örgütünde üst düzey yönetici olması veya aydınlatılacak suçun toplumda oluşturduğu infial ve etki de dikkate alınarak, Ödül Komisyonunun önerisi ve İçişleri Bakanının onayı ile ödülün 20 katına kadar artırılabileceği düzenlenmiştir.

Suç işleyen kişilerin yakalanması veya bu kişilerin kimliklerinin belirlenmesine katkı sağlanması için ödül verilmesi, ilk kez bu Yönetmelikle uygulanacak bir yöntem değildir. Örneğin; 02.09.1987 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Asayişe Müessir Bazı Fiillerin Faillerinin Yakalanmasına Yardımcı Olanlara Verilecek Ödül Hakkında Yönetmelik m.4’de ödül verilme şartları; m.7’de ise, kimlerin ödüle hak kazanacağı ve ödül miktarına ilişkin bilgiler yer almaktadır.

5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu'nun “İkramiyeler” başlıklı 23. maddesinde, kaçak zannı ile eşya yakalanması halinde muhbir ve elkoyanlara ikramiye ödeneceği belirtilmiştir. Yine dayanağı 5607 sayılı Kanunun 23. maddesi olmak üzere, 03.10.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Uyuşturucu Madde Yakalamalarında Ödenecek İkramiyelere İlişkin Karar” başlıklı Bakanlar Kurulu Kararının 1. maddesinde, yakalanan uyuşturucu maddenin cinsine göre ödenecek ikramiyeler belirtilmiştir. 31.12.1931 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren ve halen yürürlükte olan 1905 sayılı Menkul ve Gayrimenkul Emval ile Bunların İntifa Hakları ve Daimi Vergilerin Mektumatı Muhbirlerine Verilecek İkramiye Hakkında Kanun'un 6. maddesinde de "ödül" yöntemi düzenlenmiştir.

Terörle mücadelede ihbar ve ödül uygulaması, 1980’lerde Amerika Birleşik Devletleri öncülüğünde başlamıştır. Son bir yılda birçok ülke, hızla yaygınlaşan terör eylemlerine karşı ihbar ve ödül yöntemini uygulamaya geçirmiş ve bunun için ciddi ödenekler ayırmıştır. Sadece Türkiye’de değil, Dünyanın birçok ülkesinde terör hazırlıklarının polise bildirilmesi için muhbir kullanımı artmış olup, ödül sistemi ile kişiler, tanık oldukları ya da bilgi sahibi oldukları suç ve suçluları ihbar etmeye teşvik edilmektedir.

Yönetmeliğin, kişileri ihbarcılığa ve hatta deyim yerinde ise ispiyonculuğa yönlendirdiği eleştirisine katılmadığımızı söylemek isteriz. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun “Suçu Bildirmeme” başlıklı 278. maddesine göre; işlenmekte olan bir suçu veya işlenmiş olmakla birlikte, sebebiyet verdiği neticelerin sınırlandırılması halen mümkün olan bir suçu yetkili makamlara bildirmeyen kişi bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Dolayısıyla “ihbar etme” müessesesi mevzuata ilk defa ödül sistemi ile getirilmemiş olup, aksine işlenmekte olan bir suça tanıklık eden veya bu suçla ilgili bilgi sahibi olan kişinin yetkili makamlara bildirmesi bir yükümlülük olarak düzenlenmiştir.

Suçu ve suçluları ihbar etmenin yükümlülük olarak düzenlendiği mevzuatımızda, neden ayrıca para ödülü ile kişileri teşvik etme yoluna gidildiği sorulabilir. Geçmişten bugüne birçok ülke; önem verdiği, önlemeyi amaçladığı, fakat suçu önleme, işlenen suçların delillerine ulaşma ve özellikle faillerini yakalama noktasında yetersiz kaldığı durumlarda, suçu ortaya çıkarmak ve faillerini yakalamak için bireyleri teşvik etmeye yönelik ciddi bütçeler ayırarak, para ödülü sistemi getirmiş ve olumlu sonuçlar elde etmiştir. Bu ödülün sadece 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar için öngörülmesinin, kişilerin büyük korku uyandıran terör suçlarının ihbarından duyacakları endişeyi azaltmaya ve kişilere cesaret vermeye yönelik bir teşvik olduğu söylenebilir.

Yönetmeliğin 4. maddesinin 4. fıkrasında, ödüllendirme için ödüllendirilecek kişinin talebi şart olarak aranmıştır. Edindiği bilgiyi ihbar ederek para ödülü almak istemeyen kişinin parayı almama hakkı saklı kalacaktır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin uzun yıllardır kanayan yarası haline gelen terör olayları son zamanlarda çok daha fazla can ve mal kaybına sebebiyet vermiştir. Kanaatimizce, mevcut yöntemlerle önlenmeye çalışılan bir suç tipinde azalma olmuyorsa, buna duyarsız kalmak yerine “hukuk devleti” ilkesi sınırlarında kalmak kaydı ile farklı yol ve yöntemler aramak ve uygulamak yerinde olacaktır.

3713 sayılı Kanunun 14. maddesi, salt terör suçları ile terör amaçlı suçları ve faillerini ihbar edenlerin kimliklerinin saklı kalacağını ve kendileri izin vermedikçe de açıklanamayacağını söylemektedir.

Her hukuk devleti; daha ağır veya başka suçların önlemesinde, işlenen suçların ortaya çıkarılmasında, faillerinin yakalanmasında ve böylelikle kişi hak ve hürriyetleri ile kamu düzeninin ve güvenliğinin sağlanıp korunmasında gerekli kanunları düzenlemek, uygulamak ve tedbirleri almak zorundadır. Suçu önleme ve düzeni sağlayıp korumada bilinen daha etkin bir yöntem de yoktur. Ancak bu yöntemlerin hukuka uygunluk taşıması, yanlış ve keyfi kullanılmaması gerekir.

Suçu ve failini ihbar edene ödül verilmesi, ilk bakışta etik açıdan rahatsız edici gibi gelse de terör örgütlerince işlenen suçlar ile faillerinin ortaya çıkarılmasında yaşanan zorluklar ve cebir-şiddete dayalı eylemlerin ortaya çıkardığı vahim tablolar karşısında geçerli ve kullanılabilir bir yöntem olarak hayata geçirilmiştir.

Burada mesele, yalnızca “hak ve hürriyetler” ile “güvenlik” kavramları üzerinden tartışılıp, suçu ve failini ortaya çıkarmak için “güvenlik” kavramının tercih edilip, “hak ve hürriyetler” kavramının feda edildiği şeklinde anlaşılamaz. Esasında suçu ve failini ortaya çıkarma amacı ve bunun için kullanılan yöntemler, kamu otoritesinin gücünü artırmaktan ziyade ve ötesinde kişi hak ve hürriyetlerini koruma maksadına dayanır. Önemli olan, birey yararı ile kamu yararı arasında denge kurulup gözetilmeksizin ve birey yararının kötüniyetli olarak ezilmemesidir. Bunun dışında; suçu önleme, işlenen suçları ve faillerini ortaya çıkarma amacına hizmet eden müesseselerin doğrudan hak ve hürriyetleri ezdiği ön kabulü ile hareket edilemez.

Yazımıza konu ödül konusunda birkaç arıza çıkabilir; ilki, ihbar eden yanıltıcı, yanlış veya düşmanca tavırla bir başkasını terör suçu işlediği iddiasıyla ihbar edebilir. Belirtmeliyiz ki; 3713 sayılı Kanunun 19. maddesinde düzenlenen ve şimdi Yönetmelikle ayrıntıları düzenlenen ödül sistemi, deyim yerinde ise sokaktan geçene ve maddi hakikate dayanmayan konularda ihbarda bulunana para verilmesini sağlayan ve kamunun parasını sokağa atan bir anlayışla düzenlenmediği gibi, Yönetmelik hükümlerinin bu şekilde, yani sırf para kazanmak amacıyla önüne gelene iftira edene para verilmesini sağlayacak şekilde uygulanması mümkün değildir. Ayrıca TCK m.267’de iftiranın, m.271’de suç uydurmanın ve m.277’de yalan tanıklığın birer suç olarak tanımlandığı gözardı edilmemelidir.

İkinci arıza, her ne kadar 3713 sayılı Kanunun 14. maddesinde ihbar edenlerin kimliklerinin saklanacağı ve açıklanmayacağı belirtilse de, gerçekten ihbar edenin ve ailesinin can ve mal güvenliğinin nasıl korunacağı ciddi sorun olabilir.

İlgili mevzuatından kaynaklanan yetkilerle Polis, Jandarma ve Milli İstihbarat Teşkilatı’nın istihbarat amaçlı ihbarcı, muhbir ve haber alam elemanı kullandıkları ve bu kişilere ödeme yaptıkları bilinmektedir. Esasında bu kişiler; CMK m.58 kapsamında gizli tanık veya CMK m.139’da öngörülen şartlara göre gizli soruşturmacı değillerse, bu kişilerin beyanları ve topladıkları deliller yargılamalarda hukuka uygun delil olarak kullanılamaz. Ancak bizim tartışma konumuz bu olmayıp, işlenişine iştirak etmemesi şartıyla terör ve terör amaçlı suçların faillerinin yakalanmasına yardımcı olanlara veya yerlerini veya kimliklerini bildirenlere 200.000,00-TL’den 4 milyon TL’ye kadar para ödülü verilmesi ile ilgilidir.

Sonuç olarak kanun koyucu; Türk Milleti’nin canını yakan, esasında 1991 yılında kabul ettiği, 2006 yılına kadar yukarıda zikrettiğimiz 1481 sayılı Kanun kapsamında 1987 yılında çıkarılan Yönetmeliğin uygulandığı, fakat 2006 yılından sonra Terörle Mücadele Kanunu’nun 19. maddesinin değişen haline göre düzenlenmesi gereken yeni yönetmeliğin çıkarılmadığı, İçişleri Bakanlığı’nın 2015 yılına kadar beklediği bir konuda, yani toplumun düzenini sarsan ve insanların hayatlarını kaybetmesine sebebiyet veren, cebir-şiddete dayalı baskı,  korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinin en az birisinin kullanıldığı terör meselesini ciddiye alıp, terör eylemleri ile faillerinin ortaya çıkarılması için bir ödül sistemi öngörmüştür.

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat