Tutuklama ve Adli Kontrole İtiraz Tartışması

Bireyi hürriyetinden ceza yargılamasında tedbir amaçlı yoksun bırakma hali olan tutuklama; “Özgürlük ve güvenlik hakkı” başlıklı İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi m.5/1-c ve Anayasasının “Kişi hürriyeti ve güvenliği” başlıklı 19. maddesinin 2. fıkrasında yer düzenlenmiştir.

  • GİRİŞ23.04.2016 14:15
  • GÜNCELLEME24.04.2016 09:27

İHAS m.5/1-c’ye göre; “(1) Herkes özgürlük ve güvenlik hakkına sahiptir. Aşağıda belirtilen haller dışında ve yasanın öngördüğü usule uygun olmadan hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz: …

(c) Kişinin bir suç işlediğinden şüphelenmek için inandırıcı sebeplerin bulunduğu veya suç işlemesine ya da suçu işledikten sonra kaçmasına engel olma zorunluluğu kanaatini doğuran makul gerekçelerin varlığı halinde, yetkili adli merci önüne çıkarılmak üzere yakalanması ve tutulması,”

Anayasa m.19/2’ye göre; “Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması veya tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz”.

Tutuklama; suç işlediği iddiasıyla hakkında ceza soruşturması veya kovuşturması yürütülen kişinin; hakkında kesinleşmiş bir hapis cezası kararı olmaksızın, adaletten kaçabileceği veya adaletin işleyişine delilleri karartmak suretiyle müdahale edebileceği gerekçesiyle geçici bir tedbir olarak, yalnızca hakim veya mahkeme tarafından verilen kararla özgürlüğünden yoksun bırakılmasıdır.

Tutuklama nedenleri Ceza Muhakemesi Kanunu m.100’de düzenlenmiştir. Buna göre;

“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.

(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:

a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.

b) Şüpheli veya sanığın davranışları;

1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,

2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,

Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.

(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir: …

(4) Sadece adli para cezasını gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez”.

Tutuklama kararının kim tarafından verileceği ise CMK m.101/1’e;“Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına cumhuriyet savcısının istemi üzerinden sulh ceza hakimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re’sen mahkemece karar verilebilir”.

CMK m.100 ve 101'e göre, cumhuriyet savcısının şüphelinin tutuklanmasını sulh ceza hakimliğinden talep etme yetkisi vardır. Sulh ceza hakimi; savcının bu talebi ile bağlı olmayıp, şartları oluşmayan tutuklama talebinin reddine karar verebileceği gibi, tutuklama talebinin şartlarının oluştuğunu düşündüğünde "ölçülülük" ilkesi gereğince tutuklamanın yerine, tutuklama ile aynı şartlara sahip adli kontrol tedbirine de hükmedebilir.

Adli kontrol tedbiri “Adli kontrol” başlıklı CMK m.109’da düzenlenmiştir. CMK m.109/1’e göre; “Bir suç sebebiyle yürütülen soruşturmada, 100 üncü maddede belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı halinde, şüphelinin tutuklanması yerine adli kontrol altına alınmasına karar verilebilir”. Maddeyi incelediğimizde; kanun koyucu şüpheli hakkında adli kontrol kararı alınabilmesi için, tutuklama tedbirini düzenleyen 100. maddede öngörülen şart ve sebeplerin dışında başka bir koşul aramamıştır.

Cumhuriyet savcısının itiraz yetkisi konusunda ilk görüş;

Sulh ceza hakiminin adli kontrol tedbirine karar vermesi durumunda, bu karara karşı şüphelinin itiraz hakkı olduğu halde, cumhuriyet savcısına tutuklama talebi reddedilip yerine adli kontrole karar verildiğinden bahisle itiraz yetkisi tanınmamıştır. CMK m.101/5'de, CMK m.100 ve 101'e göre verilen kararlara itiraz edilebileceği ifade edilmiştir. Ancak bu itiraz tutuklama ve tutuklamamaya ilişkin kararlara karşı tanınmış olup, tutuklama yerine CMK m.109 uyarınca aynı şartlara sahip adli kontrole karar verildiğinde, adli kontrole itirazı kapsamaz.

Kanun koyucu; tutuklayıp tutuklamamakta serbest olan sulh ceza hakiminin, cumhuriyet savcısının tutuklama talebine rağmen verdiği adli kontrol kararına itirazı öngörse idi, bu konu ile ilgili itirazı özel olarak düzenlerdi. Dikkat edilecek olursa sulh ceza hakimi, cumhuriyet savcısının tutuklama talebini reddetmemektedir. Sulh ceza hakimi; şüpheli ile ilgili tutuklama şartlarını kabul etmekte, fakat CMK m.100/1'in mefhumu muhalifinden, yani “ölçülülük” ilkesinden hareketle CMK m.101/1 ve 109'dan hareketle tutuklama yerine adli kontrole karar vermektedir, yani cumhuriyet savcısının tutuklama talebini reddetmeyip kabul etmektedir. Burada cumhuriyet savcısının reddedilen bir talebi yoktur. Adli kontrole karar veren sulh ceza hakimi, aslında cumhuriyet savcısının talebini kabul etmiş, yalnızca şüpheli hakkında tutuklamaya karar vermenin somut olayın özelliklerine göre ağır olacağı ve ölçülü olmayacağı gerekçesiyle tutuklama yerine adli kontrole hükmetmiştir.

Cumhuriyet savcısının reddedilen bir kararı olmadığından ve cumhuriyet savcısının talebi tutuklama ile aynı şartları haiz adli kontrol olarak kabul edildiğinden, sulh ceza hakiminin adli kontrol kararına karşı cumhuriyet savcısının itiraz etme yetkisi olamaz. Çünkü ortada cumhuriyet savcısının reddedilmiş bir talebi yoktur. Tutukluluk ve adli kontrol konularında cumhuriyet savcısına sınırlı yetki tanınmıştır. Bu yetkilerden birisi CMK m.101/5'de ve diğeri de CMK m.105'in son cümlesinde yer almaktadır.

CMK m.101/5’de “Bu madde ile 100. madde gereğince verilen kararlara itiraz edilebilir.” yer verildiğine göre, cumhuriyet savcısının; ilk tutuklama ile ilgili kararlarda tutuklama talebinin tümü ile reddedildiği, yani yerine adli kontrol tedbirinin de uygulanmadığı durumda itiraz yetkisinin bulunduğu, bir diğer yetkisinin de CMK m.105’de devam eden tutukluluklar için öngörüldüğü görüşü ortaya koyulabilir.

Ancak “İtiraz olunabilecek kararlar” başlıklı CMK m.267’yi burada gözardı etmek de mümkün değildir.

CMK m.267’ye göre; “Hakim kararları ile kanunun gösterdiği hallerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir”.

Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının keyfi kısıtlanamayacağı, kanunların açık hüküm taşımadığı yerlerde kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı aleyhine uygulama ve yetkininin kabul edilemeyeceği, aksi düşüncenin “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması” başlıklı Anayasa m.13’e aykırı olacağı tartışmasızdır. Bununla birlikte, soruşturma aşamasında tutuklamaya sulh ceza hakimliği ve dolayısıyla sulh ceza hakimi karar verdiğinden, bu karar mahkeme değil hakim kararı niteliği taşıdığından bahisle, itiraz konusunda ayrı bir yasal düzenleme olmasa da, tutuklama talebi yerine adli kontrole karar veren hakim kararına karşı cumhuriyet savcısının itiraz etme yetkisine sahip olduğunun kabulünün gerekeceği ileri sürülebilir.

Adli kontrole ilişkin kararlara itiraz ise, CMK m.111/1'de düzenlenmiştir.

Cumhuriyet savcısının tutuklama değil de adli kontrol talep ettiği durumda bu talebi reddedilirse, bir görüşe göre CMK m.111/2 şüphelinin veya sanığın aleyhine itirazı kapsamadığından cumhuriyet savcısına itiraz yetkisi vermemiştir. Diğer görüşe göre ise, bu hükümde düzenlenen itiraza cumhuriyet savcısı da yetkilidir çünkü hükme göre, “Adli kontrole ilişkin kararlara itiraz edilebilir”. Hükümde; cumhuriyet savcısının, adli kontrol talebinin kısmen veya tümü ile reddine ilişkin kararına itiraz edilemeyeceği yönünde bir açıklık bulunmayıp, aksine adli kontrole ilişkin kararlar itiraz edilebileceği ifade edilerek, cumhuriyet savcısına da itiraz etme yetkisinin tanındığı sonucuna varılmalıdır.

Hangi görüş kabul edilirse edilsin, talebe rağmen tutuklanmayıp adli kontrole tabi tutulan şüpheli ile ilgili bu karara karşı cumhuriyet savcısının itiraz yetkisinin bulunmadığının kabulü gerekir.

Karşı görüş;

Niteliği, şüpheli veya sanık üzerinde etkileri itibariyle tutuklama ile adli kontrol müesseselerinin birbirinden farklı olduğu gerçeği karşısında, iki müessesenin aynı şartları taşıması, bu nedenle de eş değerde görülmesi fikri eleştirilebilir. Birbiri ile orantılı olmayan koruma tedbirlerinin tatbik şartlarının aynı olması, cumhuriyet savcısının; tutuklama talebinin reddedilip, yerine adli kontrole karar verilmesine itiraz edemeyeceği anlamına gelmemelidir.

Kanun koyucu; hiçbir zaman tutuklama tedbirinin mutlak uygulanmasını savunmamış hatta m.100/1, 101/1 ve 109/1’de, tutuklama ile aynı şartları taşıyan adli kontrolün ön koşulsuz tutuklama yerine uygulanmasının mümkün olduğuna işaret etmiştir. Bu nedenle; CMK m.100 ve 109 incelendiğinde tutuklama tedbiri yerine adli kontrol tedbirinin tercih edilmesini gerektirecek açık ve net ibareler gösterilmemesini, adli kontrol yönünden bir olumsuzluk olarak görmemek, ağırlığı ve sonuçları itibariyle olmasa da kanun koyucunun tutuklamanın alternatifi olarak düzenlediği adli kontrol tedbirini tutuklamadan tümü ile ayrı düşünüp düzenlediği şeklinde anlamamak gerekir.

Bu iki müessesenin birbirine denk ve muadili gibi görülmediği söylense de, birinden birisinin tercih edilmesi durumunda şüphelinin veya sanığın herhangi bir hak kaybına uğramayacağının söylenmesinin mümkün olmadığı yönünde bir eleştiri de, tutuklama ile adli kontrolü birbirinden koparmaz, en önemlisi de adli kontrolün tutuklamanın alternatifi olduğu gerçeğini bertaraf etmez.

“Tutuklama kararı” başlıklı CMK m.101/1’in son cümlesinde geçen “Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukuki ve fiili nedenlere yer verilir.” ibaresinden, tutuklamanın adli kontrolün yetersiz kaldığı durumlarda başvurulan bir tedbir türü olduğunu anlamaktayız.

CMK m.112 gereğince şüphelinin adli kontrol hükümlerini yerine getirmemesi halinde hakkında tutuklama kararı verilebileceği yönündeki düzenleme, tutuklamanın adli kontrole göre daha ağır bir tedbir olduğunu, hatta tedbire uyulmadığında yaptırım olarak öngörüldüğünü göstermektedir. Bu düşünceye göre, her iki koruma tedbiri için de aynı şartların varlığını aramak ve cumhuriyet savcısına itiraz hakkı tanımamak uygulamada sorunlara yol açabilecektir.

O halde; adli kontrol tedbirinin yetersiz kalacağı düşüncesiyle şüpheli hakkında tutuklama kararı verilmesini talep eden savcının, sulh ceza hakiminin adli kontrol kararı vermesi halinde itiraz hak ve yetkisi olmalıdır.

Aynı şekilde CMK m.111/2’de yer alan “adli kontrole ilişkin kararlara itiraz edilebilir” ibaresi her ne kadar “Adli kontrol kararını kaldırılması” başlığı altında düzenlense de, adli kontrole ilişkin hangi kararlar olduğu ve kimlerin itiraz edeceği/edemeyeceği açıkça belirtilmediği için, cumhuriyet savcısının itiraz yetkisi olduğu kabul edilebilir. Ayrıca tutuklama talebi yerine adli kontrol tedbirinin uygulanmasına karar verilmesi durumunda, cumhuriyet savcısının neden itiraz yetkisi olmadığı açıklanırken, her iki koruma tedbirinin de aynı şartları haiz olmasından dolayı sulh ceza hakiminin kararı reddetmiş sayılmayacağı belirtilmiş idi. Bu şartlar altında, koruma tedbirleri arasında bir tercih yapmaksızın reddeden sulh ceza hakiminin kararına neden itiraz edilemeyeceği anlaşılamamaktadır.

Yukarıda yer yerdiğimiz karşı görüşten, tutuklama tedbirinin mutlaka uygulanması, tutuklama yerine adli koruma kararı veren hakime itiraz yetkisinin soruşturmanın tüm süjelerine tanınması gerektiği gibi bir anlam çıkarılmamalıdır. Örneğin; suç ihbarında bulunan veya şikayetçinin tutuklama talep ve tutuksuz yargılamaya itiraz hakkının olmadığını, bu yönde yapılacak başvuruların da bir anlam ifade etmeyeceğini belirtmek isteriz.

Yazıda, yasal düzenlemenin anlamı, varsa eksiklikleri ve ne şekilde uygulanması gerektiği hakkında açıklama yapılmıştır.

Yorumlar1

  • Murat 6 yıl önce Şikayet Et
    mrb. bir kere savcı itiraz ettiyse ve yine aynı derecede (yurtdışı yasağı) adli kontrole karar verilmişse savcı tarafından bir ikinci ya da üçüncü vs. itirazlar olası mıdır ?? diken üzerinde yaşamak psikolojiyi derinden etkilemektedir.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat