Igla

Tarih 23 Kasım 2015’i gösterdiğinde Rusya ile aramızda bir sorun yoktu, varsa bile bu sorunlar ikili temaslarla çözülerek, ilişkilerin olağan seyrinde devam etmesi mümkün olabilmekte idi.

  • GİRİŞ24.05.2016 07:59
  • GÜNCELLEME25.05.2016 07:33

Tarih 23 Kasım 2015’i gösterdiğinde Rusya ile aramızda bir sorun yoktu, varsa bile bu sorunlar ikili temaslarla çözülerek, ilişkilerin olağan seyrinde devam etmesi mümkün olabilmekte idi.

Ne oldu ise 24 Kasım 2015 Çarşamba günü sabah saatlerinde 09:20’den sonra başladı. 24 Kasım 2015 günü Hatay Yayladağı üzerinde Rus uçağının; angajman kurallarını ihlal ettiği gerekçesiyle beş dakika içerisinde 10 defa uyarıldığı, fakat Rus uçağının ihlale devam ettiği, bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti’nin hava sınırlarını ihlal eden bu uçağı düşürdüğü açıklandı. Bu olay ilk kez oldu. Mensubu olduğumuz NATO kurulduğundan sonra da, resmi kayıtlara göre hiçbir NATO mensubu Rus uçağı düşürmedi.

Rus uçağının orada ne işi vardı?  Ruslar, en yakın müttefikimiz olarak gösterilen ABD ile yaptığı anlaşma ve kendi ulusal çıkarları için topraklarından uzağa, yani Suriye’ye geldi. Uluslararası Hukuka göre bu doğru değildi. Ancak Birleşmiş Milletler adı ile faaliyet gösteren uluslararası örgütün veto yetkisine sahip beş üyesinden birisi olan Rusya, pratikte anlam ifade etmeyen Uluslararası Hukukun güçlü bir devleti olarak Suriye topraklarına nüfuz etti. Kaldı ki Esad yönetimi de, Rusya’nın Suriye’ye gelmesini ve kendisine destek vermesini istedi.

Rus uçağının düşürülmesi ile kıyamet koptu ve Rusya ile olan ilişkilerimiz ciddi şekilde zedelendi. Türkiye için fatura ağır oldu. Rusya için de faturanın ağır olduğu söylendi. Ruslar bu olayı bahane ederek, Suriye üzerinde etkinliğini artırdı ve bizi sınırlarımıza hapsetti. Türkiye; meşru savunma ve sıcak takip hakkını kullanmak amacıyla Irak için kaldırdığı savaş uçaklarını, Suriye’den gelen başta IŞİD (DAEŞ) saldırıları olmak üzere terör örgütü yapılanmalarına karşı kullanamaz hale geldi.

6 Aralık 2015 Pazar günü sabah saatlerinde, 24 Kasım 2015’in üzerinden 12 gün geçtikten sonra Rus savaş gemisi Ceaser Kunikov, güvertesinde bulunan Rus askerinin sağ omuzunda füze atabilir silahı teşhir ederek İstanbul Boğazı’ndan geçti. Kimisine göre bu bir meydan okuma, kimisine göre de gövde gösterisi idi. Esasında Rusya’nın bu yaptığı açık bir tehditti.

Rus askerinin savaş gemisinin güvertesinde omzunda tuttuğu silahın adı Igla - 1 (SA-16) (anlamı iğne, Türkçe okunuşu İgla) idi. ABD’nin Stinger’inin eşiti olan bu hava savunma silahının; ısı güdümlü, 4500 m. mesafede ve 2500 m. irtifada bulunan hedeflere karşı etkili olduğu bilinmektedir.

Peki İstanbul Boğazı’ndan tehditkar bir şekilde geçip, Çanakkale Boğazı’ndan Akdeniz’e inen Rus savaş gemisinin güvertesinde bir askerin sağ omzunda tuttuğu Igla adlı silah nereye gitti?

13 Mayıs 2016 günü sabah saatlerinde, Hakkari Çukurca’da Çiğli Üssü olarak bilinen yerde Kayseri Komando Tugayı’ndan altı askerimiz teröristlerle çıkan çatışmada şehit düştü. Saat 05:50, Komando Tugayına yardıma giden iki Kobra helikopterinden birisi düştü ve iki pilotumuz şehit oldu. İlk açıklama, helikopterin teknik bir arıza nedeniyle düşmüş olabileceği idi. Elbette bu açıklama erken ve helikopterin düşmesinin gerçek nedeninin açıklanmasında yetersiz kaldı.

Bir süre geçtikten sonra daha net açıklamalar geldi: Helikopterin, yerden atılan ısıya duyarlı bir füze ile düşürülmüş olabileceği söylendi. Bu füzenin Rus yapımı Igla olduğu söylendi. Bu haber doğru ise, havada 2500 m. hedefe etkili olduğu anlaşılan bu füze terör örgütünün eline nasıl geçti?

Ayrıca, Kobra helikopterinden ısıya duyarlı füzeyi yanıltan ateş topları neden atılmadı? Çünkü Apaçi ve Kobra tipi helikopterler ile savaş uçaklarında, füze kilitlenmelerine karşı ateş topları atıldığı ve bu yöntemle füze saldırılarının bertaraf edilmesinin mümkün olabildiği bilinmektedir.

İstihbarat kaynaklarımız, helikopterlerimize ve hava unsurlarımıza karşı Igla tipi füze ile saldırılacağı bilgisine ulaşıp ilgili yerlere iletti mi, iletti ise gerekli önlemler alındı mı?

Her halde terör örgütü füze üretmedi veya bir yerden çalmadı. Ruslar neyin peşinde, Rus uçağının düşürülmesinde önce iyi olan ilişkilerden buralara nasıl geldik ve Türkiye ile Rusya’nın ilişkilerinde düzelmenin gerçekleşmesi ne kadar zaman alacak?

Elinde çok güçlü füze ve savunma sistemleri bulunan Ruslarla, başta diplomatik olmak üzere ikili ilişkilerimiz nasıl olağana dönecek? Atıp tutmakla, “yedi düvele karşı savaşırız, gerekirse tekrar Rus uçağı düşürürüz” demekle bu sorun çözülmez.

Yazılı kuralı yoksa da bilinen bir teamül vardır; terör örgütlerinin elinde helikoptere, uçağa ve tanka karşı uzaktan saldırı silahı, hele füze bulunmaz. Son zamanlarda gerçekleşen vekalet savaşları ile bu teamülün son bulduğu görülmektedir. Devletlerin birbirlerine, terör yapılanmaları veya ayrılıkçı unsurlar üzerinden ayar vermeye çalıştığı ve şahsi çıkarların peşinden koşulduğu bir zamanda, Rusya’dan bir hava unsurumuza karşı belki doğrudan bir saldırı beklerken, Ruslar “vekalet savaşları” adı ile bilinen bir yöntemle terör örgütü üzerinden helikopterimizi düşürdü. Bu saldırının planlı olduğu, Igla tipi füze sisteminin Rusya tarafından doğrudan veya dolaylı olarak terör örgütüne verildiği ve Komando Tugayına karşı yapılan sonrası olay yerine giden helikopterin tuzağa düşürüldüğü tahmin edilmektedir.

Bu tespitler doğru ise;

Türkiye’nin bölünmez bütünlüğüne yönelik yurt içi ve yurt dışı saldırılarına devam eden terör yapılanmasına karşı, yaşanan bu son saldırının ve saldırıda kullanılan silahın başta Birleşmiş Milletler, NATO ve ilgili ülkeler muhatap alınmak suretiyle uluslararası platforma taşınması, Rusya’nın en sert şekilde protesto edilmesi, Rusya’ya konu ile ilgili nota verilmesini, meşru müdafaa ve misilleme hakkımızın saklı olduğunun bildirilmesi gerekmektedir. Rusya veya bu füzeyi hangi devlet üretip terör örgütüne verdi ise, konu ile ilgili resmi açıklamasını yapmalı ve hesabını vermelidir. Bu anlayış, yangına körükle gitmek değildir. Meselenin Ülke bekası olduğu bir durumda, Türkiye Cumhuriyeti’nin tavır ve duruşunu net ortaya koyup gereğini yapması kaçınılmazdır.

Şimdi silsileye baktığımızda; 24 Kasım 2015 günü Boğazdan geçen Igla bir şekilde terör örgütüne ulaştırıldı, bu veya muadili bir füze ile Türkiye topraklarında bir helikopterimiz vuruldu. Hadise budur.

Son söz;

Ülkemizin hassasiyetlerini dikkate alarak, birlik ve bütünlüğümüz ile millet kimliğimizin korunması gerektiğinde kimsenin tereddüdü olamaz. Bununla birlikte, sonucu Türk Milleti’ne zarar verecek olan kutuplaşmanın devam ettiği görülmektedir.

Mayıs ayında iki bayramımız var; ilki 19 Mayıs Atatürk’ü anma Gençlik ve Spor Bayramı, 29 Mayıs İstanbul’un Fethi’dir.

Mustafa Kemal Atatürk 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktı ve Kurtuluş Savaşı’nı başlattı. Ülkesini feda etmedi, müdafaa etti. Hiç kimse bu gerçeği görmezden gelemez ve küçümseyemez. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran iradenin bağımsızlık ilan ettiği topraklar üzerinde yaşadığımız unutulmamalıdır. 19 Mayıs 1919, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel taşıdır. Cumhuriyetin kurucuları olan Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının, vatan ve millet için başlattıkları savaşın ilk adımı 19 Mayıs 1919’da atılmıştır.

29 Mayıs 1453 ise, Dünyanın en güzel toprağının Osmanlı İmparatorluğu’nun 7. Padişahı Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilip memlekete dahil edildiği gündür. Fatih Sultan Mehmet bu fetihle Yeni Çağı başlatmıştır.

Her ikisi de bizim bayramımızdır. Osmanlının torunu ve Cumhuriyetin çocukları olarak, tarihimizi inkar etmeden, ona tümü ile sahip çıkmak suretiyle yolumuza devam etmeliyiz. Bizans İmparatorluğu’nun Konstantinopolis adlı şehri fethedilmese idi İstanbul, 19 Mayıs olmasa idi Türkiye Cumhuriyeti olmazdı.

Prof. Dr. Ersan Şen - Haber7

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat