Kınamak yetmez

Terör kendisini unutturmuyor. 7 Haziran 2016 Vezneciler saldırısından 21 gün sonra 28 Haziran 2016 gecesi Türkiye Cumhuriyeti bir felaketle karşı karşıya kaldı. Millet olarak ağır bir travma geçiriyoruz.

  • GİRİŞ30.06.2016 08:26
  • GÜNCELLEME01.07.2016 09:49

Saldırının olduğu yerde, güvenliğin sağlanması, “açık hedef” sayılabilecek bölgelerin ve insanların korunması amacıyla bir plan ve program dahilinde yerleştirilmiş özel harekat polisleri ve komandolar veya özel eğitimli askerler olsa idi, acaba sonuç bu derece ağır olur mu idi? Kanaatimce olmazdı.

Bu kadar açık hedefin olduğu, Türkiye Cumhuriyeti’nin iç ve dış terör tehdidini iliklerine kadar hissettiği, ulusal güvenliğin tehdit altında olduğu bir dönemde, Anayasanın 119 ila 122. maddelerinde öngörülen olağanüstü yönetim usulleri ne işe yarar?

Meselenin insanların can ve mal güvenliği, iç ve dış terör tehdidinin ve bu tehditten kaynaklanan yakın tehlikenin tüm çıplaklığı ile kendisini gösterdiği bir dönemde, kim ne derse desin Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Milleti teyakkuz halinde olmalıdır. Bu işin şakası yok. İç ve dış terörün kaynağı, sebebi ve destekçileri ile ilgili birçok tahminde bulunulması, hatta bunların delillerinin ortaya koyulması mümkündür. Ancak bunların hiçbirisi, saldırıların önüne geçememekte ve güvenliğin sağlanmasına hizmet etmemektedir.

Terörün insanları mutsuz ettiği, hayat enerjisini aldığı, ürküttüğü ve bu nedenle olağan yaşamın tedirginlikle devam ettiği gerçektir. Mesele bu derece ciddi boyuta varmışken ve terörün kullandığı baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemleri had safhaya ulaşmışken, Devletin Ülkesi ve Milleti ile bölünmez bütünlüğüne, Devletin otoritesine, temel hak ve hürriyetlere, Devletin iç ve dış güvenliğine ve kamu düzenine sistematik olarak saldıran terör yapılanmalarına karşı her türlü önlemin alınması şarttır. Bu önlemlerden en önemlisi de olağanüstü hal veya sıkıyönetim ilanıdır. Bu hallerin Türkiye Cumhuriyeti’nin imajını zedeleyeceği ve “demokratik hukuk toplumu” ilkesine zarar vereceği ileri sürülebilir. Ancak olağanüstü hal veya sıkıyönetimin geçici olduğu, menfaat dengesinde üstün olan yararların korunması amacıyla uygulanabileceği, bu yöntemlerin uygulanmasının Türkiye Cumhuriyeti’ni demokratik hukuk toplumu olmaktan uzaklaştırmayacağı, en azından bu yöntemlerin istisnai olup, toplumu derinden yaralayan güvenlik sorununun çözülmesi ile son bulacağı bilinmelidir.

Avrupa ülkeleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin karşı karşıya kaldığı terör saldırılarını bizim kadar yaşamamaktadır. Buna rağmen örneğin Fransa, yukarıda paragrafta yer alan yararlar adına olağanüstü yönetim usulünü benimsemek zorunda kalmıştır. Paris’e ve başka Avrupa memleketlerine gittiğinizde, güvenliğin en önemli mesele olduğu ve somut durum karşısında hiçbir yararın bunun önüne geçemeyeceği görülmektedir. Yaşanan terör saldırıları karşısında önlem almak demek, hayatın durdurulması, hukuk düzeninin ve demokrasinin askıya alınması anlamına da gelmez. Çünkü burada amaç, esas olarak insan hak ve hürriyetleri ile kamu düzenini korumaktır. Ne eleştiri yapılırsa yapılsın, mevcut güvenlik önlemleri ile bu sorunların aşılamayacağı aşikardır. Ne yani, oturup beklenecek mi, yoksa sorunun ciddiyetine ve büyüklüğüne uygun düşecek kararlı önlemler mi alınacaktır? Terör saldırısı oluyor, birkaç gün haber konusu yapılıyor ve önlemler o birkaç gün için artırılıyor, fakat ardından unutuluyor. Belki unutmak, olağan yaşama dönülmesi ve devam edilmesi için gerekli, bu ve benzeri olayları unutmaması gerekense kamu otoritesidir. Kamu hizmetlerinin en önemlisi de, insan yaşamının ve kamu düzeninin kullanılmasıdır. Devlet bunun için vardır, kınamak yetmez.

Olağanüstü yönetim biçimlerinin sebebiyet vereceği sakıncalar ne olursa olsun, 1295 kilometrelik sınır hattı güvende olmayan, yalnızca dış terör değil, iç terör tehdidine karşı da ciddi uğraş veren Türkiye Cumhuriyeti; büyük şehirler ile sınır güvenliğinin olmadığı şehirde, ya olağanüstü hal veya sıkıyönetim ilanını esaslı şekilde düşünmeli, Devletin Ülkesi ve Milleti ile bölünmez bütünlüğünün, Devletin otoritesinin, insan hak ve hürriyetlerini, Devletin iç ve dış güvenliği ile kamu düzeninin korunması adına Anayasanın 119 ila 122. maddelerini ciddi şekilde masaya yatırmalıdır.

Terör tehdidi devam ettikçe, “açık hedef” sayılan yerlere, sokaklara veya caddelere özel harekat polisi, komando, özel eğitimli önleyici kolluk yerleştirilmelidir. Maddi hakikat ve karşı karşıya kalınan yakın tehlikenin ciddiyeti karşısında, kimse bunun altında farklı bir senaryo aramamalıdır.

İstihbarat, önleyici kolluk olarak polis ve jandarma önemlidir, ancak bir o kadar caydırıcı ve koruyucu güç olarak, terör konusunda özel eğitimli, sıcak çatışmaya girebilecek, kamu düzenini, insanların can ve mal güvenliklerini sağlayacak, donanımlı kamu görevlilerine sokak ve caddelerde ihtiyaç olduğu aşikardır. Meselenin bu tarafının, Türkiye Cumhuriyeti’nin imajı üzerinden eleştirilmesi yersizdir. Ülkenin imajı, sistematik saldırılara uğrayan insanlarımızın can ve mal güvenlikleri karşısında düşünülebilecek son konudur. Belki “terörün istediği bu, kaos, korku, panik hali, istediklerini vermeyelim” demek de mümkündür. İstediğimizi söyleyebiliriz, fakat gerçek tüm çıplaklığı ile ortada. İstediğimiz kadar da olup biteni saklayalım ve hayatı normal seyrinde devam ediyormuş gibi gösterelim, dış güçleri, düşmanları ve teröre destek verenleri suçlayalım, gerçek şudur; Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Milleti sistematik ve ağır terör saldırıları ile karşı karşıyadır, bu olağanüstülüğün kaldırılması amacıyla Anayasanın öngördüğü müesseselerin kararlılıkla uygulanması şarttır.

Atatürk Havalimanı gibi yerler için güvenlik tehdidi vardı. İstanbul gibi bir yerde mutlak kontrolü sağlamak da mümkün olmayabilir. Ancak hiç kimse bu derece olağandışılığın yaşandığı bir dönemde, sorumluluğu polisin ve jandarmanın üstüne atmak suretiyle savunma yapmamalıdır. Gerçekçi ve akılcı olmak zorundayız. Yaşam bir süreliğine olağan seyretmeyebilir.

Türkiye Cumhuriyeti’ne oynanan oyun iç kargaşa ve savaş çıkarılması üzerine planlanmıştır. Devlet, bu bilinç ve kararlılıkla oyunu bozacaktır. Türk Milleti ise, bu çirkin oyuna asla gelmeyecek ve yaşadığı bu ağır travmamın üstesinden gelecektir.

Son söz; 28.06.2016 gecesi Atatürk Havalimanı’nda yaşanan terör saldırısında hayatını kaybedenlerin yakınlarının Türk Milleti’nin başı sağolsun, yaralananlara acil şifalar dileriz

Prof. Dr. Ersan Şen - Haber 7

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat