18 Şubat 2020 tarihinde bu köşede yayımlanan “İdlip’i Okumak: Cumhurbaşkanımızın Etrafında Kenetlenmek” başlıklı yazımda; Türkiye’nin Suriye ile tarihî, coğrafî, etnik, kültürel ve dinî bağlarının olduğunu, Türkiye’nin millî güvenliği açısından Suriye’nin olağanüstü değer taşıdığını anlatmaya çalıştım.

Rusya destekli Suriye Rejiminin İdlip’te Mehmetçiğimize yaptığı menfur saldırı sonrasında, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, hem de ana muhalefet lideri olarak yaptığı “İdlip’te ne işimiz var?” açıklamasına tekrar tekrar şahit olunca, mevzuu biraz daha açma ihtiyacı hâsıl oldu.

Kılıçdaroğlu’nun, sanki takılmış bir plak gibi sürekli tekrarlayıp durduğu “Suriye’de ne işimiz var? İdlip’te ne işimiz var?” sözlerinin arka planında seksen yıl boyunca Orta Doğu’ya sırtını dönen CHP basiretsizliğinden başka bir şey olabilir mi?

Yüzünü Batı’ya dönen, ama Batı’nın ilmi ve fenni hariç nesi var nesi yok hepsini taklit edip Türkiye tarihini yirminci yüzyıldan ibaret gören kibirli “entel”lerin, Orta Doğu coğrafyasına dair inandırıcı bir tespiti olabilir mi?

Orta Doğu’yu Orta Amerika’dan ayırt edecek kadar bile coğrafya bilgisi olmayanların Türkiye’nin Suriye politikası hakkında ahkâm kesmesinden daha gülünç bir şey olabilir mi?

Bir taraftan “Tek bir Mehmetçiğimizin tırnağı bütün Suriye’den daha değerlidir” deyip, öbür taraftan Mehmetçik’e kast eden PKKcılarla örtülü ittifak kurmanın ahlâkî bir yanı olabilir mi?

Bir taraftan “Ne ittifakı? Öyle bir şey yok” deyip, öbür taraftan PKKcıların “biji serok” sloganları altında tiyatro yoldaşlığı yapmaktan daha büyük kepazelik olabilir mi?

Kılıçdaroğlu’nun Mehmetçiğe, millî birlik ve bütünlüğümüze karşı ne kadar samimi olduğu iyot gibi tekrar tekrar ortaya çıkarken; jeopolitik, jeoekonomi ve jeostrateji kavramları hakkında ne kadar bilgili olduğu da gün gibi ortaya çıkmış oldu.

Kılıçdaroğlu’nun müktesebatı dünyayı, Orta Doğu’yu, Suriye’yi ve Türkiye’yi anlamaya yetmiyorsa bile, yüz yıllık CHP’de bu konuya “kafa” yormuş hiç kimse yok mu?

Yoksa gerçekten hiç kimse yok mu?

O zaman Kılıçdaroğlu’na tek tek ve tane tane sorarak bazı şeyleri hatırlatmak isteriz;

Batılı güçler Suriye’de terör koridoru oluşturup Türkiye’nin Orta Doğu ile bağını koparmaya çalışırken, Türkiye Suriye’ye sırtını nasıl dönebilir?

Batılı güçler binlerce kilometre öteden gelerek PYD/YPG terör örgütünü silaha boğarken, Türkiye 911 kilometrelik sınırın ötesinden kendisine yönelecek tehditlere karşı Suriye’ye sırtını nasıl dönebilir?

Batılı güçler sömürgecilik dışında hiçbir bağlarının olmadığı Suriye’de cirit atarken, Türkiye bin yıldır yan yana yaşadığı, soydaşlarımızın, dindaşlarımızın, sayısız tarihî eserimizin ve hatıralarımızın olduğu Suriye’ye sırtını nasıl dönebilir?

ABD’si, Fransa’sı, İngiltere’si, Rusya’sı, Almanya’sı, hâsılı ne kadar alakasız ülke varsa, petrol için doğalgaz için, gözü dönmüş çıkarlar için Suriye’de plan üzerine plan yaparken; Türkiye, bugünün dünyasının jeoekonomik gerçekliklerine karşı Suriye’ye sırtını nasıl dönebilir?

Afganistan’dan Akdeniz’e kadar hem Orta Asya’nın hem Kafkasya’nın hem de Türkiye’nin güneyine âdeta bir set gibi çekilen Şii duvarı gözümüzün önünde yükselirken, Türkiye Suriye’ye sırtını nasıl dönebilir?

Katledilen yüzbinlerce insanın kanı zâlim Esed’in ellerinden damlarken, vatanlarını terk etmek zorunda kalan milyonlarca insanın hatıraları ve hayalleri bir ruh hastasının iktidar hırsına kurban edilirken, Türkiye vicdanî ve ahlâkî sorumlulukları bir kenara bırakıp Suriye’ye sırtını nasıl dönebilir?

Zâlim Esed’in soykırım boyutuna ulaşan saldırılarına karşı insanlar Suriye’nin diğer yerlerine değil, Türkiye sınırına akın ederek kurtuluşu Türkiye’de ararken, Türkiye Suriye’ye sırtını dönebilir mi?

Batılıların her fırsatta yaptığı müttefikleri satma veya harcama yoluna Türkiye sapabilir mi?

O zaman umudunu bize bağlayan Suriye Millî Ordusunda ve mazlum halk üzerinde Türkiye’nin inandırıcılığı ve güvenilirliği kalabilir mi?

Türkiye’nin güvenliğini ve milletimizin geleceğini sınırlarımızdan ibaret bilen bir zihniyetin, Suriye meselesinin bütün boyutlarını kavrayabilmesi mümkün mü?

Suriye’ye sırtını dönenlerin, Hatay’ın anavatana katılması için Atatürk’ün gösterdiği çabayı, askerî ve diplomatik manevrayı anlayabilmesi mümkün mü?

Orta Doğu’ya sırtını dönenlerin, hepsi de Orta Doğu ülkesi olan Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında Sadabat Paktının kurulması sürecinde Atatürk’ün gösterdiği çabayı idrak edebilmesi mümkün mü?

Vatanı için en değerli varlığını, canını feda eden aziz şehidimiz Piyade Uzman Onbaşı Nihat Kara'nın şehit düşmeden bir gün önce attığı mesajdaki “Sizden ricam, sakın Suriye'de ne işimiz var diyenlerden olmayın. Gittim gördüm, tam da olmamız gereken yerdeyiz. Yedi düvel bir olmuş rejimi, Rusya'sı. Dua edin yeter. Selametle!” uyarısını dahi anlayamayacak kadar akıl ve vicdan fukarası olanların, bütün bunları anlaması ve kabullenmesi mümkün mü?

Yine de iyimser olmaya çalışalım.

Çünkü Allah’tan ümit kesilmez.

Kalın sağlıcakla.

Not: Vatanımızın birliği ve bekası, milletimizin huzur ve bütünlüğü için hayatını vakfeden kahraman Mehmetçiklerimize Suriye Rejimi ve işbirlikçilerince düzenlenen menfur saldırıyı lanetliyor, şehadet şerbeti içen kahramanlarımıza Yüce Allah’tan rahmet, gazilerimize acil şifalar diliyorum. Onları daima minnet ve şükranla anacağız. Milletimizin başı sağolsun.