IBAN'ı imanından güçlü olanlar

  • GİRİŞ07.04.2020 08:38
  • GÜNCELLEME08.04.2020 09:32

İnanç özgürlüğü insanın en temel haklarından biridir.

 

 

İnsanlık var olduğu ilk günden bu yana inanç sahibi olmuş, inanç sahibi olmayı önemsemiş ve bunun için mücadele etmiştir.

İnsanoğlubinlerce yıldır en ihtişamlı eserleri inançları gereği inşa etmiş, en anlamlı kutlama ve merasimleri inançları gereğidüzenlemiştir.

 

 

Antik Mısır’ın üç yüz dönüme yayılan devasa Karnak Tapınağından Mayaların KukulcanPiramidine, İnkaların Altın Tapınağından Çinlilerin Cennet Tapınağına, Hristiyanların St. Pietro Katedralinden Müslümanların Mescid-i Nebevîsine kadar insanlık en görkemli yapıları dinî inançlarını yaşamak ve yaşatmak için inşa etmiştir.

Milyonlarca Müslümanın hacca gitmesi, on milyonlarca HindununGanj nehrinin suları ile buluşması veya dünyanın neresinde ve kaç kişiyle ifâ edilirse edilsin, bir ibadetin devam ettirilmek istenmesi, dinin insan hayatındaki müstesna konumununtezahürleridir.

Tarih boyunca dünyanın birçok yerinde insanlar inançlarından dolayı yakılarak öldürülürken, hayvanlar gibi kurban edilirken, akla ve hayale sığmayacak yöntemlerle işkenceye tâbi tutularak hunharca katledilirken, Kur’an-ı Kerim yaklaşık bin beş yüz sene önce inanç özgürlüğünü teminat altına alınmıştır.

Bakara Sûresinin 256’ncı âyetinde “dinde zorlama (ikrah) yoktur” emri geçer.

GaşiyeSûresinin 21’inci âyetinde ise Peygamberimizin asıl görevinin “öğüt vermek” olduğu, insanların üzerinde bir “zorlayıcı” olmadığı bildirilir.

Medine Vesikası, Kur’an’ın inanç özgürlüğünü teminat altına alan hükümlerinin hayata yansımasına örnek olarak verilebilir.

623 yıl yaşayan Osmanlı Devleti ise Kur’an’ın emrettiği din ve inanç hürriyetinin üç kıtaya yansıdığı müstesna bir örnektir.

Modern insan, inanç özgürlüğünün farkına geç de olsa varmış, onu korumayı ve dinî hayata mümkün mertebe müdahale etmemeyi tercih etmiştir.

Sözgelimi 26 Ağustos 1789’da ilan edilen İnsan ve Vatandaş Hakları Beyannamesi, inançların serbestçe ifade edilmesini “en değerli” insan haklarından biri olarak kabul eder. (md. 11)

Birleşmiş Milletler tarafından 10 Aralık 1948’de ilan edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi “herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne hakkı” oluğunu kabul eder.

Din ve inanç özgürlüğü sadece bir hakkı doğurmaz, aynı zamanda başkalarının dinine ve inancına da saygı duyma yükümlülüğünü getirir.

Kendini ve haddini bilen her insan başkasının dinine, inancına ve kutsalına dil uzatmaz, hafife almaz, alay etmez, itibarsızlaştırma gayreti içine girmez veya amacı ne olursa olsun kendi fiillerine âlet etmez.

Bir Hindunun ineği “kutsal” kabul etmesi, bir Budistin Buda’ya tapınması, bir şamanın ateşin etrafında dans etmesi veya bir Hıristiyanın istavroz çıkarması, inanç dünyasının ritüelleri olup, o inanç sisteminin mensuplarınca kendi hallerinde ve serbestçe yapılması gereken şeylerdir.

Türkiye’de diğer bütün dinlere ve inanç sistemlerine anlayışla, saygıyla, hatta sempati ile yaklaşan sözde elit bir kesim, İslâm ve Müslümanlar söz konusu olunca, birden bire küçümseyici, eleştirel, hatta kindar, saldırgan ve düşmanca bir ruh haline bürünmekte.

Mısır’daki Karnak Tapınağında yer alangübre böceği heykelinin etrafında sırf iyi şans getireceği inancı ile tavaf edenler, Hac veya umre ibadetleri söz konusu olunca, birden biri konuyu Araplara, Arabistan’a getirmekte ve farz olan Hac ibadetine verip veriştirebilmekte.

Koronavirüs (Covid-19) şüphesiyle ihtiyaten karantina altına alınan umrecilere olmadık hakaretleryapmayı ve iftiralar atmayı kendilerinde hak olarak görmekte ve bu amaçla sosyal medya çöplüklerinde her türlü çirkefliği sergilemekte.

Roma’daki St. Pietro Katedralinin avlusunda 40 derece sıcağın altında 4-5 saat sıra bekleyip katedrali ve papa mezarlarını ziyaret eden, dönüşte bunları ballandıra ballandıra anlatanlar, Teşvikiye Camii’ne ancak cenazeleri alkışlamak için gitmekte, Eyüp Sultan Türbesinin ise yakınından bile geçmemekte.

Diğer dinlere olağanüstü saygı ve hoşgörü ile yaklaşan ve fırsatını buldukça dünyevi menfaat için o dinlere özgü ritüelleribüyük bir iştiyakla yapan bu sözde elit kesiminİslâm karşıtı marifetleri saymakla bitmez.

Fakat sâbık bir medyacının twitter üzerinden “IBAN suresi ayet 1” başlığı ile yazdığı tweet, dinî inançlar ve değerler konusunda insanlığın binlerce yılda oluşan birikimini bir çırpıda ayaklar altına almaya cür’et eden hadsiz bir harekettir.

Tüm dünyanın koronavirüs saldırısı altında olduğu bir ortamda, ülkemizin başarılı bir şekilde yürüttüğü mücadele programının bir parçası olarak Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan tarafından başlatılan bağış kampanyasına güya bir tepki olarak yazılan tweet, bu tür medyacıların, en çapsızmeddahlara bile taş çıkartan çirkefliklerinden biri olarak anılacaktır.

Bırakın bir medyacıyı, her hangi birinsan bile iktidarda bulunanları eleştirebilir, icraatları yetersiz görebilir, bazı uygulamaları yersiz ve gereksiz bulabilir.

Nitekim ülkemizde Sayın Cumhurbaşkanımızı veya AK Parti iktidarlarında görev almış siyasetçileri eleştirmeden yazı yazamayan, hatta cümle kuramayan sayısız medyacı var.

En demokratik ülkelerde bile tahammül edilemeyecek kadar suçlayıcı, hatta saldırgan köşe yazıları ve yorumlar her gün internet sitelerini doldurmakta.

Sosyal medyadaki yalanların, iftiraların ve tezviratın ise haddi hesabı yok.

Eleştiri adına her türlü bilgiyi ve gerçeği çarpıtarak halkın gözünün içine baka baka yalan söyleyen ve iftira atan medyacılar da mebzul miktarda var.

Ancak çok az insan, bir kampanyaya veya bu kampanyayı başlatan devlet yöneticisine duyduğu siyasî öfkeyi (belki de kini ve nefreti), bir buçuk milyar Müslümanın inançlarıyla alay eden bir üsluplaifade etme teşebbüsünde bulunabilmiştir.

Eskilerin bir sözü vardır; “Şecaat arz ederken merd-i Kıptî sirkatin söyler.” diye.

Böylelerinin temel haklar karşısında mertliği, 28 Şubat sürecinde başörtülü gencecik kızlar üniversitelerin kapılarında şiddete mâruz kalırken, yerlerde sürüklenirken, ikna odalarında psikolojik işkenceye uğrarken ve en temel hakları olan eğitim hakları ellerinden alınırken gösterdikleri demokratik (!) duruşla çok iyi görüldü.

Ama aradan geçen yıllar içinde döktükleri timsah gözyaşlarına bakarak “bir ihtimal değişmişlerdir” zannına da kapılmadık değil.

Eskilerin bir de “Dervişin fikri neyse zikri de odur.” diye başka bir söz daha vardır.

Onların gerçek fikrini 15 Temmuz 2016’daki hain darbe girişiminde gördük.

Bankamatiklerin önünde, IBAN numaralı hesaplarından para çekme telaşına düştüklerinde.

Yurt dışındaki IBAN numaralarına para kaçırma telaşına düştüklerinde.

Gerçek zikirlerini ise sözde Yurtta Sulh Konseyinin okuttuğu darbe bildirisini kendi medya organlarında sabaha kadar döndürüp döndürüp servis ettiklerinde gördük.

Dahası aylar öncesinden darbe kışkırtıcılığına soyunduklarında gördük.

Bu tip kişilere tavsiyemiz, Kurtuluş Savaşı tarihini ve Tekâlif-i Milliye emirlerini dikkatle okumaları.

Sadece Anadolu insanının değil,diğer Müslümanların da Millî Mücadeleye verdiği desteği de ayrıca ibretle öğrenmeleri.

Kolundaki bileziği, parmağındaki yüzüğü, kulağındaki küpeyi, sandığındaki altını Türkiye’ye göndererek Millî Mücadeleye destek veren Hintli Müslüman kadınların mertliğini ve kadirşinaslığınıözellikle örnek almaları.

Hindistan’dan İstanbul’a gelerek bazı hastaneleri onaran, sahra hastaneleri kuran, tıbbî malzeme getiren, yaralı askerleri tedavi etmek için insanüstü çaba harcayan Hintli Müslümanların çalışmalarını öğrenmeleri.

IBAN’ı imanından güçlü olanlar, samimî Müslümanların hissiyatını anlayabilirler mi, doğrusu emin değiliz.

Mensubu oldukları milletin dinine ve inancına “Fransız” kalanların yolu bir şekilde Arnavutköy Belediyesine düşerse, Hintli Müslümanların Türkiye ve Türk halkı için Millî Mücadele yıllarında yaptığı fedakârlıkları ve onların aziz hatıralarını canlı tutmak için belediyenin bugün yaptığı çalışmaları zahmet edip Arnavutköy Belediye Başkanı Sayın Ahmet Haşimi Baltacı’dan veya bir belediye yetkilisinden dinlemelerini tavsiye ederiz.

Binlerce kilometre ötedeki bu insanları, onca yoksulluk ve imkânsızlıklar içinde, üstelik de İngiliz tasallutu altında, Türkiye’ye yardım etmeye sevk eden saikı anlamaya çalışsınlar.

Belki, ellerine geçen her fırsatta Müslümanlara saldırmaktan vazgeçerler.

Belki Batıya şirin görünme adına diğer bütün dinlere gösterdikleri sempatinin bir kısmını, mensubu oldukları toplumun dinine, İslâm’a da gösterirler.

Allah hidayet versin.

Kalın sağlıcakla.

Yorumlar3

  • Halil YÖRÜKOĞLU 4 yıl önce Şikayet Et
    Bu güzel yazınıza destek olması bakımından malum zümreyi tanımlama adına iki atasözü de ben ilave edeyim, "Küp, içindekini sızdırır" ve "Kursak kavurgasını ister" içerisinde imani sıkıntı olanlar her fırsatta İslâmiyete ve Müslümanlara saldıracaktır. Esasen bu tip fitneler bizi daha uyanık ve değerlerimize sahip çıkma hususunda daha gayretli kılacaktır. İslâmi birikimler zemininde bu ve benzeri fitnelere karşı toplumu bilgilendirmek siz aydınların en önemli vazifesi olsa gerek.
    Cevapla
  • Haydar ÇELiK 4 yıl önce Şikayet Et
    Sn Hocam bu zihniyeti bozuklar olmasa biz millet olarak unutmayı ve uyumayı severiz,halbuki atalarımız tilki uykusuyla yat ama hep uyanık kal diye boşuna dememişler ,sizinde buyurduğunuz gibi onları insan ve adam olmaya elbette sizin gibi alimler davet edecek âmâ yine hata üstüne hata yamaya devam edecekler ,haklısın hocam!,Eşeğin çullu değişmiş âmâ eşşek eşşşekliğinden vazgeçemez, bunların kanında var cenabı allaha emanet ediyorum Haydar ÇELiK Teşekkür ederim
    Cevapla
  • maya 4 yıl önce Şikayet Et
    Gönlünüze,kaleminize sağlık hocam...Muhteşem bir yazı...
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat