Siyasi barış söylemiyle sulh zor olur
Barış, ancak, kişide iç huzuru ve dinginlik hâlinin tezahürü olarak dışa yansıyıp çevreyle/diğer insanlarla ilişkileri de bu anlamda etkilediği ölçüde, gerçek barış sayılır.
- GİRİŞ10.01.2013 09:27
- GÜNCELLEME10.01.2013 09:27
Yalancı barış da vardır çünkü. Bir tür fecri kâzip... Gerçek şafak değil, yalancı şafak. Aldatıcı tanyeri ağarması…
Toplumu yıllardır meşgul eden bir ciddî sorunla ilgili olarak barıştan söz ediyorsak, daha bir artar sorumluluğumuz. O hedefe ulaşmak, asla küçümsenmeyecek bir büyük işin başarılması demek olur. Ama gerçek barış olması şartıyla.
Bir kısım çevrelerin ruhsuz bir siyasî barış söylemiyle, toplumda aldatıcı tanyeri ağarmasına benzer bir beklenti ve yanılgı meydana getirerek, gerçek barışa ilişkin kuşkulara zemin hazırlaması da mümkündür. Bu, iyi niyetle ülkede toplumun huzuru ve refahı için siyaset geliştirme yolunda çaba sarf eden bir siyasî iradenin işini zorlaştırır. Çünkü söz konusu “barış” projesinin arkasındaki toplumsal destek azalmış olur ya da yeterli olmaz.
Şimdi bu düşünceler ışığında, Türkiye'de gündemde olan PKK terörüyle mücadele yöntemi ve “barış” arayışı konusuna gelelim.
Önce sorunun temel değişkenlerini ve etki unsurlarını, mümkün olduğunca nesnel ve teknik bir perspektiften irdelemeye çalışalım. Bu açıdan baktığımızda, ülkede gördüğümüz manzara şudur:
Bir yanda yıllardır öğretmenleri, askerleri, bebekleri ve sokaktaki insanları katleden bir terör örgütü ve onun elebaşları… Ve ülkede sürüp giden, adı konulmamış savaş… Kırk yıla yakın bir zamandır askerî yöntemlerle bastırılamayan bir savaş…
Diğer yanda bundan muzdarip bir toplum ve devlet… Ve bu can yakıcı durumun nereye kadar gideceğine dair sorular… Yanıtı kolay olmayan sorular… Ama aynı zamanda haksızlığa boyun eğme olasılığının yaratacağı başka bir isyan duygusu…
İki çehreli sorun
Dağa çıkanınki devletin uygulamalarına isyan olur da, inadına terör eylemi sergileyenleri “barış” arayışında merkezî konuma getirme mecburiyeti karşısında bu vatanın evladının/insanlarının yüreğinde kabaran bir isyan olmaz mı? Oluyor.
İki boyutlu, iki çehreli bir sorun var karşımızda. Bir boyutta şehitler ve şehit aileleri… Fütursuzca insanları öldüren terör şebekesi... Şimdi ise bu terör planlayıcılarını “barış” için silah bırakmaya ikna etme, onları bir bakıma barış için aracı kılma çabası… Ve bütün bunları toplumun hazmetme güçlüğü…
Sorunun ikinci yüzünde, ülkede uzun zamandır hem güvenlik ve istikrar hem de ekonomik ve toplumsal refah düşmanı sayılabilecek bir sorunun (varlığından olmasa bile) çözümsüzlüğünden sorumlu olması gereken bir siyaset, özellikle de hükümet(ler) var. Dolayısıyla, sorumlu siyaset, daha doğrusu, hükümet, bu sorunun çözümü için adım atmak, mümkünse de çözmek zorundadır.
İşte bugün tartışılan esas mesele burada karşımıza çıkıyor. Çözümün şekli ve niteliği nasıl olacak? Türkiye'yi nereye götürecek? Tarafları kimlerdir? Bunlar yalnızca yurtiçinde mi yoksa yurtdışından da müdahil olanlar var mı?
Bu sorularla konuya eğildiğimizde, çok yüzeysel ve her yöne çekilebilecek bir siyasî barış söylemiyle soruna çözüm bulmanın mümkün olmayacağını görürüz. Barış kavramı çok kullanılan, ama o kadar da istismar edilen bir olumsuzluk sergiliyor.
Barış mı, sulh mu?
Biz, eskitilmiş eğreti eşyalar gibi özgünlükten ve işlevsellikten yoksun bir “barış” yerine, iyileştirici ve düzeltici anlamlar içeren sulhu tercih etmeliyiz. Sulh, bugünkü barış kelimesinin basit bir karşılığı değildir. Zaten aynı anlamı ifade etmesi de düşünülemez. Güven vermeyen kişiler tarafından bir imaj unsuru olarak yerli yersiz kullanılan barış, inandırıcılığını yitirmiş itici bir sözcük hâline gelmiştir bugün.
Gerçek barış, ülkede toplumsal ve siyasî bir iyileştirme (ıslah) marifetiyle genel bir memnuniyet durumunun varlığıyla kendini belli eder. Bunun için de belirli bir süreç ve ikna edilmiş/olmuş bir kamuoyu desteği gereklidir.
Bu süreçte çelişkili söylem ve politikaların, sözünü ettiğimiz iyileşme ve memnuniyet (sulh) için zararlı olacağını bilmeliyiz. Başbakan Erdoğan'ın söz konusu iyileşme yolunda zaman zaman kamuoyuna verdiği olumlu mesaj, yukarıda dile getirilen siyasî barış söyleminin gölgesinde kalarak, esas amacın dışında başka bir içerikle algılanırsa, barış zor olur.
Kimin için ve kimlere rağmen barış?
Bir örnekle ifade edecek olursak, PKK'lı teröristlerle kucaklaşan BDP'lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusundaki kararlılığın birden bire gevşemesi ve siyasetin rotasının hızlı biçimde İmralı müzakerelerine çevrilmesi, siyasî ve toplumsal yapıda iyileştirme (barış ya da sulh) hedefi açısından da bir tür destek kaybı anlamına gelir. Kimin için ve kimlere rağmen “barış”? Bu sorunun yanıtı tam anlamıyla (en azından kendi zihnimizde) verilmeden, ülkede bir genel sulh ortamı meydana getirmek kolay olmaz.
Evet, barış, bize göre sulh, iyi ve gereklidir. Bunun için sadece hükümet değil, diğer siyasî partiler ve sivil toplum kuruluşları da gayret göstermelidir. Aceleye getirilmeden, çelişkilerle haksızlığa fırsat verilmeden.
Prof. Dr. İbrahim S. Canbolat - Haber 7
Twitter/icanbol
Yorumlar5