Sandığın hikayesi

  • GİRİŞ01.04.2019 11:14
  • GÜNCELLEME01.04.2019 11:14

Dün sandığa gidip oyumuzu kullanarak mühim bir vatandaşlık borcumuzu eda etmiş olduk...
Aradaki I. Meşrutiyet’in 30 ve Cumhuriyet’in 23 yıllık inkıtaları, kesintileri hariç 1293/1876’da Kanun-ı Esasi’nin kabulünden beri aday olma, sandığa gitme, seçme, seçilme... gibi faaliyetlerle iç içeyiz.
Aslında bu siyasi yolculuk, ta meşruti iktidar arayışının ilk yoklaması olan 1808 Sened-i İttifak hadisesine kadar dayanır. Devir, II. Mahmud Han devridir. Oğlu Abdülmecid Han zamanında ilan edilen Tanzimat’la vaziyet, bir miktar daha çeşitlenecektir. Abdülaziz Han ve V. Murad Han, 1856 Islahat Fermanı ve açılan bazı kurumlarla monarşiye geçişte intikal dönemi Sultanlarıdır. Abdülhamid Han’la beraber 1876 Anayasası ilan edilir, devlet hayatı, parlamenter nizama geçer. Bunu 1908’de eşkıyalıkla ilan edilen II. Meşrutiyetteki çok partili hayat takip edecektir.
İsmet İnönü’ye kahramanlık yontmak için ve sanki Amerika, baskıyla yaptırmamış gibi 1945’te partiler kurulup 1946’da açık oy gizli tasnifle rey kullanılması ise ilk defa çok partili hayatla demokrasiye başlama olarak gösterildi. Oysa hakikat yukarıda yazdığımız gibidir. Hürriyet ve İtilaf ve İttihad ve Terakki Fırkalarının başı çektikleri Meşrutiyetin siyaset sahnesinde “Amele Fırkası” diye 1960 sonrasındaki İşçi Partisi’nin habercisi sayılabilecek sosyalist parti bile vardır.
Evet; 1945/46 tarihi Türkiye’de demokrasi ve çok partili hayatın başladığı değil, yeniden hayata geçtiği tarihtir. Bunun gibi 1923-46 arasında icazet veya emirle kurulan Terakkiperver Cumhuriyet ve Serbest Cumhuriyet Fırkalarının birkaç aylık denemeleri dışında hükûmet yönetim şekli olarak demokratik hayat yok, sadece devletin idare tarzını ifade eden Cumhuriyet vardır.
Aslında demokrasi, Meşrutiyet ve Cumhuriyet ilk baştan beri askerin nazarı altındaydı. Darbeci asker, bunları sahipleniyor ve vergisiyle iş sahibi olduğu millete kendi lütfu olarak telakki ediyordu. Bilhassa 1961 Anayasası buna göre yazdırılmıştı. Onun için darbeler, milletin iradesini sakatladı ve demokrasimizin olgunlaşmasını engelledi. Asker, müdahale hakkını TSK İç Hizmet Kanunu 35. Maddesinden alıyordu. Bu kanunun iptal edilmesi demokrasi tarihimizde devrimdir. Seçim tarihimizin, demokratik hayatın yüz kızartıcı ağır suçları 27 Mayıs, 28 Şubat darbeleriyle 12 Mart Muhtırası ve 27 Nisan e-Muhtırasıdır. Hasan Sabbahçı 15 Temmuz 2016 Darbe Teşebbüsü ise asırların büyük ihanetidir.
Oyumuzu kullandığımız sandığın az yukarıda da belirttiğimiz gibi 1808 Sened-i İttifakı’ndan bugünkü Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı’na kadar geçen 211 yıllık uzun bir mazisi vardır. Bu mazi fırtına ve kasırgalarla doludur.
1859 Kuleli Vakasından 15 Temmuz’a kadar 10’a yakın darbe, darbe teşebbüsü ve muhtıra yaşanmıştır. 1808’i esas aldığımız için III. Selim Han’ı saymazsak bahsettiğimiz iki asrı aşkın süre içinde 1 Padişah şehid verdik, 1 Padişahın delirmesine yol açıldı, birçok suikastlar oldu, asker, devlet adamı ve matbuat mensupları öldü. Onları I Başvekil ve 2 Bakanın şehadeti takip etti. Abdülhamid Han ve Süleyman Demirel iki kere darbeye maruz kalıp yerlerini kaybettiler. Ölümlü darbe 1913 Bab-ı ali Baskınında Sadrazam tabanca tehdidi altında istifa etti. Necmettin Erbakan, siyon ve CIA destekli vahşi bir 28 Şubat’la indirildi.
27 Nisan e-Muhtırası Başbakan Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının tavizsiz çıkışlarıyla hükümsüz kılındı. Arkasında yine MOSSAD, CIA ve şer odaklarının olduğu 15 Temmuz ise Türk Milleti ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile dava arkadaşlarının dik duruşuyla püskürtüldü.
Eğer; darbe ihaneti, 15 Temmuz’da başarılı olsaydı dün seçime gidilemezdi. Türkiye bölünmüş ve şartlar çok farklı olmuş olurdu.
2017 anayasa değişikliği ve TSK İç Hizmet 35’in ortadan kaldırılması ve milletimizin 15 Temmuz Demokrasi Destanıyla darbeler dönemini bitmiştir.
Bundan böyle demokraside olgunluk dönemine geçmiş olmalıyız. Artık yalnızca milletin takdir ve iradesi vardır. Seçmenin dün gönlünce sandığa gidip serbestçe oy kullanabilmesinden dolayı şükretmeli ve seçimlerin hâkim teminatıyla adil bir şekilde tecelli etmesini de dünyaya karşı şeref olarak telakki etmeliyiz.
Şehidler vererek, çok yıllar harcayarak iki küsur asırlık zahmetli bir yolculukla bu yalnız kulübeye ve bu sandığın başına geldik. Mühür bir elimizde ve pusulalar diğer elimizde olduğu hâlde Allah’ın huzurunda vicdanımızla baş başa kalarak tercihimizi yaptık.
Netice olarak Cumhur İttifakı, galip gelmiştir.
İstanbul, tecrübeyi, Sn. Binali Yıldırım’ı tercih etmiştir. Tablo, “ya başka aday olsaydı” sorusunu sordurmakta. Buna rağmen seçim için hüküm, Payitaht’a göre verilir. Ankara’da yıllar sonra ilk defa muhalefet kazandı. İzmir’in tutumunda, Diyarbakır’ın hâlinde değişiklik yok. Şırnak ve Ağrı, dikkat çekici. 30 Büyükşehir’de birkaç istisna dışında umumiyetle oylar birbirine yakın.
211 sene evvel “İttifak”la başlamıştık, İttifakla yola devam ediyoruz.
Cumhur İttifakı’nın seçimi kazanması, Türkiye’nin istikrarının bozulmaması adına memnuniyet vericidir.
Dileriz ki 1 Nisan’la birlikte yeni, çok daha huzurlu bir iklim başlasın. Her istenmedik durum dünde kalsın, her güzel ümid hakikat olsun. Dün-bugün-yarına dair esaslı ve samimi muhasebe günüdür.

TÜRKİYE GAZETESİ

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat