Birinci Dünya Savaşı neden bitmedi?

  • GİRİŞ01.04.2019 11:32
  • GÜNCELLEME01.04.2019 11:32

Değişimin Türkiye ile sınırlı olmadığını, küresel ölçekte büyük bir sarsıntının yaşandığını kabul etmek gerekiyor. Eski defterlerin açılmış olmasından da anlaşılacağı gibi yirminci yüz yılda yaşanan iki büyük savaştan sonra galipler ve mağluplar tarafından kabul edilen “dünya sistemi” güvenilir bir gelecek tasarımı sunmuyor. Bir bakıma herkes kendi başının çaresine bakmak zorunda kaldı. Yaşanılan durumu kendi başının çaresine bakmayla sınırlandırabilmiş olsaydık değişimin sarsıntısı bu kadar kuvvetli olmazdı. Geçen yüz yılın hâkim güçleri kendi tarafında olanların varlığına zarar vermeye başlayınca sorunun yapısal olduğu anlaşıldı. Türkiye’nin eski defterleri raflardan indirmesi de bu sebepledir. Birinci Dünya Savaşı’nın bitmediği yönündeki görüşler de buradan besleniyor.

Türk aydını, bürokratı ve siyasetçisi bu değişimi göremedi. Hâlbuki 90’ların başında değişimin ana ekseni belirginlik kazanmıştı. Amerika, Irak’ı ve İslam dünyasının merkez coğrafyasını ele geçirebilmek için Saddam’ı bir kalemde harcadı. Bu; esas tehlikenin Amerika, İngiltere, Fransa, Almanya ve İsrail’den kaynaklandığını gösteriyordu. Türk aydını bugün hâlâ İslam dünyasının perişan hâlinden bahsediyor. Bu, bir alışkanlıktır ve açıkçası hiçbir anlamı yoktur. Üstelik yaşamakta olduğumuz büyük yapısal değişimin de bununla bir ilgisi yok. Eski defterler, eski hesaplar ve eski statüko anlamına gelir.

Osmanlı son ana kadar Batı ile mücadele etti. Bu mücadelenin kendi içinde tutarlı olduğunu söyleyebiliriz. Eksik, yanlış, hata vb kavramlar dönemi anlamamız açısından çok önemlidir. Çünkü coğrafyanın çözülme süreçlerini bir yönüyle anlamamıza imkân verir. Bu, aynı zamanda coğrafyanın dinamiklerini, direnç hatlarını yeniden keşfetmemizi de sağlayabilir. Balkanlarda, Arap yarımadasında, Kuzey Afrika’da farklılıkların olması o günkü şartların sonucuydu. Her bir bölge tercihleriyle kendi kimliğini inşa etti.

Yakın coğrafyamızda yaşanılan farklılıkların Misak-ı Millî sınırları için de geçerli olduğunu söyleyebiliriz. Coğrafyanın direnç hatları tam olarak çözülmediği gibi içeride de mutlak bir teslimiyetten bahsedilemezdi. Kimliklerin oluşumunu sağlayan tercihler gayet özgür bir çerçeve içinde yapıldı. Kimse kimsenin günahında pay sahibi değildir. Türkiye, yeni direnç hattını oluştururken bu gerçekliği göz önünde bulunduruyor, onun için “yerli ve millî” kavramları öne çıktı. Fakat coğrafya bağlamında düşünüldüğünde bu kavramların üstünde yeni kavramlara ihtiyaç olacağı da anlaşılır.

Seçim sürecinde “Türkiye’nin beka sorunu” şeklinde karşımıza çıkan meselenin de tercih ve kimlikle doğrudan bir alakası vardı. Bazı devletler ve toplumlar (milletler) kendini büyük bir güce yaslayarak varlık kazandı ve kimliğini de bu çerçevede inşa etti. Çanakkale, Kûtülamare, Kafkas İslam Ordusu gibi hazin hatıraların kimlik inşa etme açısından taşıdığı değer ise başka bir şeyle kıyaslanamaz. Bu büyük hatıralar aynı zamanda coğrafyanın direnç hatlarına da işaret eder.

Samuel Huntington’ın medeniyetler savaşı tezi gizli servislerin işiydi. Bu tezi hiçbir zaman sahici bir fikir olarak görmedim. Nitekim Amerika, İngiltere, Fransa, Almanya ve İsrail’in İslam dünyasına yönelik saldırılarını bu şemsiye altına gizlemişlerdi. Huntington, tezini izah ederken medeniyetler arası fay hatlarından bahsediyordu. Bu kavramın doğru bir tanımlama olmadığı ve esas olarak bir niyet beyanıyla karşı karşıya olduğumuz hemen anlaşılmıştı. Huntington fay hatları kavramını izah ederken Batı’ya karşı verilen mücadeleleri temel alsaydı muhakkak çok farklı sonuçlara ulaşabilirdi. Yakın coğrafyamız da dâhil olmak üzere dünyanın farklı bölgelerinde Batı ile münasebetler tek düzeyde seyretmedi. Batı ile Doğu arasında yaşanan gerilimin medeniyetler, kültürler veya dinler savaşı şeklinde tanımlanması doğru değildir. Bu süreci Batı’ya karşı verilen mücadeleler şeklinde tanımlamak gerekir. Yakın ve uzak coğrafyamızda meydana gelen hadiseleri bu çerçevede ele alabiliriz. Bunun yeni bir bakış açısı sunacağı açıktır.

Uzağa gitmeye gerek yok. Türkiye’ye en büyük müdahaleyi din şemsiyesi altında örgütlenmiş bir terör aparatı ile yaptılar. Eğer bir medeniyetler, kültürler ve dinler savaşı söz konusu olsaydı böyle bir hadise yaşanılmazdı. Seçim sürecinde ortaya çıkan “Türkiye’nin bekâ sorunu” kavramsallaştırmasını da bu çerçevede düşünmek gerekir.

Türkiye seçimini yaptı. Türk aydınının ve siyasetçisinin, akademisyeninin yeni dönemi farklı yönleriyle ele almasını engelleyen bir bahanesi yok.

YENİ ŞAFAK GAZETESİ

Yorumlar1

  • Ali Mercan 5 yıl önce Şikayet Et
    Üzülecek bir sey yok Bu Secim Reis icin bir güven oylamasi oldu Dis ve ic mihraklar bunu beklediler yani akp ve yahut Reis 5 oy 100 oylan belediye almis, kayip etmis kimsenin umrunda degil, Büyük vilayetler büyük para ister eger akp de olsalar hükümet büyük yükün altina girmis olur, ama akp de olmadigi zaman kanuni hakini verir ve biter, Buda su anlam geliyor yani Reisen ve hükümetin yükü bu 4,5 senede hafiflanmis olur ve oraya harciyacigi parayi Dis ve ic mihraklardan gelen ekonomi baskilari ferenler Halkimiz feresetlidir ne yapacagi iyi bilir ha yaparsin seni göreyim dedi, Reis senin elinide afiflatik sende devleti düze cikar dedi, onun icin üzülecek bir sey yok avrupadan yaziyorum
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat