Orduevine vize veren kimliğin burukluğu

  • GİRİŞ11.09.2011 11:36
  • GÜNCELLEME11.09.2011 11:36

Gazetede o resimleri görünce tuhaf bir duyguya kapıldım. Yaşları elliye varmış adamların yüzünde çocukça birer tebessüm. Ellerinde kendilerini yeniden adam yaptığına inanmışçasına gösterdikleri “emekli asker” kimlikleri. Resim altı yazısı: “Yıllar sonra orduevine girdiler.”

Fotoğraftakiler YAŞ kararıyla ordudan atılan eski astsubaylar. Hepsinin de yüzünde tatlı bir mümin edası var. Niye atıldıkları yüzlerinden belli. Ne güzel, hiç engelsiz orduevine girebiliyorlar. Ancak, habercinin atladığı bir şey var: Fotoğraftaki emekli askerlerimiz bu gidişle orduevine asla giremeyecekler. Onların girdiği, astsubay orduevi.

İki türlü orduevi var bildiğim kadarıyla… Astsubay ve Subay. Hatta plajı bile iki türlüymüş ordu mensuplarının. Denizi daha mavi ve temiz olan “subay” plajı. Binaları daha mütevazı, menüsü o kadar da kaliteli olmayan “astsubay” plajı. Aralarında dikenli tel de varmış. Daha dün gibi hatırlıyorum, plajın subay tarafına geçmek isterken ölen astsubay oğlu delikanlıyı. O günden beri de hayal ederim: Diyelim ki aynı sınıfta kanka iki delikanlısınız. Birinizin babası subaysa, siz astsubay oğluysanız, en olmadık yerde dikenli teller, soğuk duvarlar ve nöbetçi kulübeleriyle ayrılır dünyalarınız. Dilim varmaya söylemeye ama, inşaallah şehir efsanisidir: Bizim ordumuzda “kadınlar” da iki sınıfa ayrılırmış. Paşa’nın hanımı “paşa” sayılırmış rütbesiz hanımlar arasında. Kim olursa olsun, ne derse desin, Paşa’nın hanımının- “paşa hanım” mı demeliydim- dediği olurmuş lojmanlarda.

Az kalsın unutuyordum; lojmanları da vardı değil mi Silahlı Kuvvetlerimizin? Belki kendileri fark etmiyor olabilir ama bir süre sonra, onlar için hayat lojmanda olanlar ve olmayanlar diye ikiye ayrılır. Lojmanın dışındakiler “halk”tır. Halk, cahildir, her an kandırılmaya hazırdır. Çoğu zaman, seçimlerde yanlış sivilleri seçen bu halkın hakkına sahip çıkmak için Paşalarımız her an göreve hazırdır. Darbe senaryolarını hep yedekte tutarlar. Darbe olursa, emekli olanlar da dahil herkesin makamı hazırdır ama dışarıda canını dişine takarak ayakta kalmaya çalışan esnafın derdine uzaktır. Kızını tarlasını ve ineğini satarak okutmuş köylü babanın, üniversiteden atılmasıyla yaşadıkları lojmandakilerin sorunu değildir. Öyle ki, kompozisyonda birinci olmuş ergen kız çocuğunu herkesin önünde sahneden indirmenin psikolojik bedelini bilmek zorunda değildir yüzbaşımız. Lojmanda böyle sorunlar olmaz çünkü. Lojmana ekonomik sıkıntılar da uğratılmaz; öyle ki lojman içerisinde fiyatlar yirmi yıl öncesiyle devam eder. Harcamaların hiç denetlenmediği bir ordunun maliyetinin şu çilekeş halka maliyetinin ne olduğunu da hesaplamak zorunda değildir lojmandakiler.

Şimdi, orduevine girebildik diye sevinen YAŞ mağdurları öyle kolayca sevinmemeli bence. Sevinçlerine azıcık burukluk da eşlik etmeli diye düşünürüm. Niye mi? Yeni kimliklerinizi gösterince kapıları size açan görevliler, sipariş ettiğiniz kebapları özenle pişirip, güzelce servis eden garsonların adı “Mehmetçik”tir; unuttunuz mu yoksa? Yani “Muhammedcik”. Yani Muhammed’in [asm] hatırına namusumuzun nöbetçisi, onurumuzun muhafızı olmak için can ve kan vermek üzere, ellerini kınalayıp da askere gönderdiğimiz evlatlarımız onlar. Bildiğim kadarıyla, her yıl askere alınan “Muhammedciklerin” on binlercesi askerlik dışı işlerde kullanılıyor. Sivil hayatta para eden emekleri ve sanatları orduevlerinde bedavaya pazarlanıyor. Bir profesyonel orduda hiç olmayacak bir hovardalıkta istihdam israfı yapılıyor. Muhammedcikler sadece emekli bir paşa oturuyor diye apartmanın önünde 24 saat nöbete yazılıyor. Paşa hanımı için alışverişe çıkıyor, inanmak istemiyorum ama emredilirse köpeğini gezmeye çıkarıyor. Komutan kızlarının saçlarına perma çekiyor, ayakkabı bile parlatıyor.

İşte siz bu sistemin içine seve seve dahil olduğunuzda, sevgili YAŞzedeler, daha başka –zedeler hazırlamaya devam edecek TSK’mız. Canımız, gözbebeğimiz, toz konduramadığımız ordumuz. Her nasılsa her kamuoyu yoklamasında, otomatik olarak “en güvenilir kurum” diye seçmeyi öğrendiğimiz ordumuz.

Meğer, neler neler oluyormuş en güvendiğimiz kurumda… Bunları öğrendiğime sevindiğimi mi sanıyorsunuz. Keşke “en güvenilirimiz” ordu olsa da diğer güvenilmezleri hizaya getirseydi. Esnaf ordudan öğrenseydi düzgün tartmayı… Şirketler orduya bakıp da anlasaydı kaliteli organizasyonun kıymetini. Sürücüler başkalarının hakkına hürmet etmeyi silahlı kuvvetlerden öğrenseydi keşke!

Diyeceğim o ki yeni “emekli”lerimiz, yenilerde emekliliğini isteyen Paşalarımız. Siz orduevine girdiğinize sevinirken, orduda astsubaylar ve subaylar arasında anlamsız biçimde keskinleşen ayırımı onaylıyorsunuz. Benim bildiğim ordular bir “organizasyon”dur; hem de iyi bir organizasyondur. Organizasyonlar içinde, elbette ast-üst olacak, tabii ki emir-komuta zinciri olacak. Ama organizasyonlar en küçük rütbeli erinden en yetkili generaline kadar herkesi “takım arkadaşı” kabul eder. Rütbesi küçük olanın fonksiyonu küçük değildir. Hiyerarşinin dibinde kalanın takıma katkısı aşağılanmaz. Aksine, detaylarda çalışanların üzerinde yükselir büyük işleri yapanların başarısı. F-16’yı uçuran pilotun ustalığı kadar önemlidir Rescue paraşütünün iplerini dolaşmayacak biçimde katlayan mavi yakalılar..

Sorarım size komutanım, sivil hayatta bari “takım” olmanın eşitliğini yaşıyor olmanız gerekmez mi? Mesai dışında olsun, takım arkadaşınızın omzundakilere değil de yüreğindeki yıldızlara bakmayı beceremeyecek biri değilsiniz siz komutanım. (Kısacık askerliğimde bir generalin uzmanlığından ötürü bir astsubayımıza saygılı bir eda ile emredişini gördüm ben!) Bari eşinizin takım arkadaşlarınızın eşleriyle emir-komuta içinde olmayan, doğal, akıcı, paylaşımcı, hakkaniyetli, yapaylıktan uzak bir “sivil” ilişkisi olsun; n’olur ki Paşam… Çıkın o lojmanlardan ara sıra, küçümseyerek baktığınız halkın sizi nasıl da omzunda gezdirmeye hazır olduğunu görün be komutanım… Başı örtülü diye garnizondan içeri sokmadığınız şehit anasının, oğlunun acısını sizin hatırınıza nasıl sessizce taşıdığını hayretle hissedin komutanım..

Çıkın orduevinden bizim eve buyurun… Hak ettiğiniz hürmetin omzunuzdaki demirlerden, kolunuzdaki sırmalardan gelmediğini hayretle keşfedin. Yıldızlarınızı halkın size verdiği itibarda bilin. Silahların gücünden değil itibarınız; zaten size o silahları da halk verdi; unuttunuz mu?

Orduevini bilmem ama bizim evde adam gibi adam olan herkes, rütbesine bakmadan, muteberdir. İtibarları peşin ödenmiştir; bu yüzden hiç itibar iadesi yapma ihtiyacımız olmadı.

Senai Demirci - Haber 7

Yorumlar21

  • Müslüm 12 yıl önce Şikayet Et
    İmzamı Atıyorum.... Bu yazının altına imzamı atar, tebriklerimi ederim.
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • Müslüm 12 yıl önce Şikayet Et
    Bir Hatırlatma ve Bilgi.... Sayın Senai Demirci; Arkadaslarının yanına gitmek isterken elektirik telin akımına kapılarak hayatını kaybeden çocuk, astsubayın değil, UZMAN ÇAVUŞUN OĞLU'DUR.
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • cicekabbas 12 yıl önce Şikayet Et
    sarımsaklamasakta mı saklasak. tarikat cemaat gibidir.seçimdi sonuçtu etkilemez.tekrar eden benzer fikirler nereye gitsen birbirini kopyalamıştır.dıştan bakana dışardakine soğuk uzak gelmesi bundandır.hani bunlar nelerine güveniyor denince arkalarında dağ gibi orduyu kimse göremez.görünür yerlerde bir iki duble atmak.biraya hayır dememek.avratla piste çıkıp iki salla bi bağla yapmak.müziğe kesintisiz eşliketmek.zıvanadan çıkmadan kopmadan alkola fransız kalmamak gerekir.taifeyi nisanın seyreldiği yerlerde tuttuğunu götürür palavraları denk getirirse sinsilikleri vazgeçilmezdir.hastanedeki eski galantor temizlik görevlisinin burnundan kıl aldırmayan simsar ordinaryus olması gibidir.uzmanlık felanda yapdıysan oralardaki hıyar arşileri bir anlat öğrenek diyecedim.biziMiktidarımızda plajlarda haremlik selamlık olcek.olmecek mi.sınf ayrımcılığı yok olcek.kadına kadın erkeke erkek hasta olcek.olmecek mi.yoktur bibirimizden farkımız.
    Cevapla
  • cicekabbas 12 yıl önce Şikayet Et
    sarımsaklasak mı saklasak. inansak mı.askerin orduevi zannedersin randevu evi.üstsubay altsubay astsubay uzman er erbaş diye gazinosu oturduğu çöktüğü yer ayrı tutulur ki.lojmanı bile hıyararşiye göredir.tatilini yaptığı koydan uzanduğı plaja kadar böyledir.neden.fazla yüz göz olmasınlar.çok fazla aynı ortamda düşüp kalkarlarsa.enseye şaplak kça parmak durumu kaçınılmazdır.biraz kıyısından köşesinden gören bilen köy kurnazlığının buralarda ne kadar revaçta olduğunu fırsat kolladığını bilir.biraz zaaf göster.tepene çıkarlar.salla derler.savaş dışında birbirine bakan bakıp duran insanlar topluluğudur.haybeden anlamsız işlerin künhünü buralarda bulabilirsin.emeklilikte kesmez.oğlına kızına ömür boyu faydalanma kartları.bizdensin kıyakları vazgeçilmezdir.beleş varsa orda yerleşten kim kaçabilir.herkes seviyesine göre halinden memnundur.
    Cevapla
  • Alattin Yalçın 12 yıl önce Şikayet Et
    Yazıya Konu Haberin Başlığı İle Haber İçeriği Çok Farklı-3. Şahsen ben, ve haberde adı geçen diğer abiler ve 6191 sayılı kanun ile müracaatları kabul edilen 1543 YAŞ Mağduru tüm görevleri sırasında ve şimdi ve bundan sonrada Orduevi diye bir düşünceleri olduğunu sanmıyorum. Hayatım boyunca bir tek defa gitmedim ve gitmeyeceğim. Yazınızın altına inanın tüm YAŞ Mağdurları imzalarını atarlar. Sadece şunu özellikle belirtmek isterimki ne benim, ne diğer abilerin ve nede tüm YAŞ Mağdurlarını Orduevi hastalığı yok ve olamazda. Rabbime şükürler olsun T.S.K. dan ayrıldıktan sonraki süreçte Orduevinden çok daha lüks ve güzel yerlerde kaldık.Ancak ilgili haber ajansları o şekilde bir başlık atmışlar bunada üzüldük. Selam ve Saygılarımla... Alattin Yalçın
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat