İran bölge başkentlerine nüfuz ederken

  • GİRİŞ25.01.2015 10:22
  • GÜNCELLEME26.01.2015 09:56

Beyrut, Bağdat, Şam ve şimdi de Yemen’in başkenti Sana. İran iç siyasetinde bu bir başarı hikâyesi olarak işleniyor... 

Bunda şaşılacak bir şey yok, çünkü İran bölgenin güçlü ülkelerindendir ve güçlü ülkeler nüfuzunu diğer ülkelerde artırmaya  çalışırlar, denebilir. Ancak bu siyaset Ümmeti birleştirmiyor, aksine tehlikeli şekilde bölüyorsa kabullenilemez. Çünkü bu mezhepler arası savaşı dayatıp Ümmet’in gücünü zayıflatmaktadır. Fırkanın dar çıkarlarını Ümmet’in büyük maslahatlarının önüne geçirmektedir. Oysa Ümmet’in bütünü huzurlu ve istikrarlı olmazsa İran’ın da istikrara kavuşması, bölgedeki çıkarlarını uzun soluklu temin etmesi mümkün değildir.

Bugün, “İran, Arap başkentlerini nüfuzu altına almayı nasıl başardı?” sorusunun önemli bir boyutuna değineceğim.

İran, bunu başarmak için “devrim ideolojisini ve fırka asabiyetini” profesyonelce kullandı. Hiçbir zaman dünya Müslümanları ve bahusus bölge Müslümanlarıyla hakiki bir vahdet arayışına girmedi. Girdi gibi yaptı ama bunun avantajlarını kullanarak kendi gizli ajandasını maksimum düzeyde hayata geçirmeye çalıştı.

Bölge ülkelerindeki On İki İmam (İran’ın resmi mezhebi Caferîlik) fırkasına müntesip toplumlara nüfuz etme planlarını başarıyla yürüttü. Bu manada Pakistan, Afganistan, Irak, Suudi Arabistan, Kuveyt, Bahreyn, Azerbaycan, Türkiye ve diğer ülkelerde önemli devşirmeler gerçekleştirdi. Bu ülkelerdeki Şiilerin önemli bölümünü her türlü nüfuz casusluğunda kullandı.

Şia’nın On İki İmamcı olmayan diğer fırkaları üzerine de yoğunlaştı. Suriye’de gulat Nusayrî fırkasını buna örnek verebiliriz. Oysa bunları Müslüman görmezlerdi. Aradaki Ehli Beyt’e bağlılık müşterek iddiasını ustaca kullanarak siyasi birlikteliği önemli ölçüde dinî birlikteliğe de dönüştürdü.

Devamı için tıklayın >>>

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat