Ahkâm kesenleri ağırlamaya hazırlar

  • GİRİŞ14.02.2016 09:58
  • GÜNCELLEME14.02.2016 09:58

AFAD; Suriye iç savaşının, dolayısıyla Türkiye’nin Suriye sığınmacılarla ilgili hikâyesinin başladığı günlerden bu yana en çok duyduğumuz kurum isimlerinin başında geliyor.
Bizim devlet geleneğimizde alt kurumlar, “adı sayılıp geçilecekler” kategorisinde muamele görmüştür hep. 
Bir büyük haksızlıktır.
AFAD, Suriyeli sığınmacılar konusundaki işlevi, bugüne kadar yaptıkları ve bundan sonra yapmak zorunda olduklarıyla, öyle adı sayılıp geçilecek kurumlardan biri değil.
Organizasyon yeteneğini zaman içinde geliştirmiş, sonuç odaklı, yük çeken bir kurum.
Başkan Oktay’ın, sığınmacılar ve kamplar meselesindeki yoğun mesaisi nedeniyle kendisini görememekten yakınan ve ısrarla yurtdışına gitmek isteyen kızıyla ilgili olarak anlattığını aktarmak istiyorum.
Oktay’ın kızı üniversitede sosyoloji okuyor. Başkan, kızına, “Seni yurtdışına göndereceğim ama orada kimin kızı olduğunu söylemeyeceksin, ihtiyaçlarını tamamen kendin karşılayacaksın” diyor.
Kızını, “yurtdışı” olarak Türkiye’deki sığınmacı kamplarından birine gönderiyor.
Genç sosyolog adayı, o kampta vakit geçiriyor, izliyor, inceliyor, babasını görememesinin nedenini anlıyor.
Bu tecrübeden sonra babasına, sığınmacılar için yapılanlardan ne kadar etkilendiğini anlatıyor.
Şimdiki talebi kampların birinde staj yapmak.

Pencereden sarkan küçük ayaklar
Bir grup meslektaşımla birlikte ben de önceki günün bir bölümünü o kamplardan biri olan Kilis’teki Öncüpınar Konteyner Kenti’nde geçirdim.
Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın inceleme ziyareti ile Mersin’den Yemen’e insani yardım ulaştıran geminin yolcu edilmesi törenine eşlik ettim.
Akdoğan’ın, sınırın Suriye tarafında sivil bir insani kuşak oluşturulması gerektiği, yeni bir göç dalgasının bu kez Avrupa’yı da vuracağı yolundaki değerlendirmelerini dün paylaşmıştım.
Ankara’ya işine geldiğinde “Kapıyı aç,” gelmediğinde “Kapat” diyen tuzu kuru batıya verdiği, “Kimsenin kapıcısı, bakıcısı değiliz” yanıtı da dün kamuoyuna yansıdı.    
Kamp hayatı deyince, ateş etrafında country müzik çalma fırsatından, Almanya Başbakanı Angela Merkel’in son dönemde diğerlerinden ayrılan duyarlılığına kadar geniş bir yelpazede konumlanan batının damdan düşenleri anlama konusunda bizzat sınav vermesi gerekiyor.
Öncüpınar’da; bir başka memlekette 12 metrekareye razı hayatları, 30 cm’lik pencereyi balkon yapıp ayağını sarkıtmış kara gözlü çocukları, İstiklal Marşı’nı ne kadar yüksek sesle okursa o kadar göze gireceğine inanmış İdlibli evlatları görmeleri, dinlemeleri, hissetmeleri gerekiyor.
Bu kuşaktır ki 20 yıl sonra sadece Türkiye-Suriye ilişkilerini belirlemeyecek; Türkiye Cumhuriyeti’nin kendilerine sunduklarıyla, başkalarının sunmadıklarıyla, biriktirdikleriyle, anlattıklarıyla bir dönemi tarihe kaydedecekler.

Yardımdan entegrasyona
Yalın gerçek istitastiklerde.
Türkiye’ye, 2011 Mayıs’ında 252 kişiyle başlayan sığınmacı göçünde son rakam 3 milyona dayanmış durumda.
Şanlıurfa’da 378 bin, Hatay’da 364 bin, İstanbul’da 357 bin, Gaziantep’te 325 bin, Adana’da 135 bin, İzmir’de 83 bin, Ankara’da 51 bin Suriyeli yaşıyor.
>İstatistiklere göre bu insanların yüzde 70’i herhalükârda ülkelerine dönmek istemiyor.
Yüzde 20’sini başka ülkelere gitmiş kabul etsek bile yüzde 50’lik bir blok hayatının sonuna kadar Türkiyeli oldu bile.
Halihazırda Rusya-Esad rejimi ittifakının Halep coğrafyası özelinde yarattığı baskı ikinci büyük dalgayı tetikledi.
Ankara bu dalgaya karşı önlemlerini alıyor. Önceki gün Öncüpınar’da gördüğümüz, boş tutulan ve iki katlı evlerden oluşan konteyner kent bölgesi bunun işaretlerinden biri.
Hayata 10-0 yenik başlamış, eğitim imkânına Türkiye’de kavuşmuş, 700 bin öğrenim çağına ulaşmış çocuğun sorumluğu da Türkiye’nin omuzlarında.
/>Sığınmacıların 400 bini yakın zamana kadar kayıtsız çalışıyordu.
Barınma, sağlık, eğitim, iş derken asıl mesele entegrasyon. 

Kapıdaki ayakkabılık
Devlet yardımdan entegrasyona dönüşüm konusunda, yol haritası niteliğinde bir strateji belgesi hazırlıyor.
Bütün bunları sadece bu ülkenin olanaklarıyla yapan, devede kulak misali yardım talepleriyle hayal kırıklığına uğrayan Ankara  geçici değil kalıcı bir sorunla boğuştuğunun bilincinde.
Bu kalıcı durumu, insanlığa en yakışır biçimde, en az zararla önümüzdeki yılların içinde eritmeye çalışıyor.
Kilis Öncüpınar kampında, Başbakan Yardımcısı Akdoğan’ın misafir olduğu evden yansıyan manzara iyi bir özetti. 
Çaresizlikle başlayan bu dramda, gitmekle kalmak arasında dolaşan, kalmanın en iyisi olduğunu anladığında, 12 metrekarelik prefabrike kutusunun önüne plastik ayakkabılık koyan Suriyeli annenin bakışlarındaki gibi.
Yani Türkiye’nin yeniden başlattığı hayatlarında ahkâm kesen Batılıları ağırlamaya hazırlar. Ama gelmeye cesaret edenler önce ezip geçtiklerinin izlerini taşıyan ayakkabılarını çıkaracaklar.

YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYIN..

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat