Erdoğan’ın hedefi, Türkiye’nin kaderi

,

  • GİRİŞ16.08.2017 08:28
  • GÜNCELLEME16.08.2017 08:28

Ak Parti 16. yaşını kutluyor.

Önceki akşam gerçekleştirilen tören, kutlamadan ziyade, 16 yıl önce yeni Türkiye tahayyülü ile yola çıkan siyasi kadroların, şimdi, “güçlü liderlik” altında yeniden dizayn edileceği bir dönemin başlangıcını ifade ediyordu.

Bu nedenledir ki mutlak başarı için sırtını millete dayayarak siyaset yapma düsturuyla işe koyulan Ak Parti’nin bundan sonraki yol haritasında, metal yorgunluğunu ve değişerek deformasyonu gidermek hedefi her şeyin önüne geçmiş durumda.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, en büyük sevdası Ak Parti’nin kaderiyle Türkiye’nin kaderinin eklemlendiğini ifade ettiğinde bu hareket kalfalık dönemindeydi.

Çıraklık dönemine, AB reformları çerçevesinde çok sayıda anayasa ve yasa değişikliği, ekonomide, eğitimde, sağlıkta artçıları yıllarca sürecek reform adımları sığdıran, kalfalık dönemini askeri-bürokratik vesayete karşı mücadeleyle geçiren Ak Parti siyaseti ustalık döneminde Erdoğan’ın son günlerde üstüne basa basa tekrarladığı hastalıklar nedeniyle yeni bir şey söyleme karakterini kaybetmeye başladı.

Statükoyla mücadelede yan yana yürümek zorunda kaldığı FETÖ’den yediği büyük darbe de Türkiye’nin İslam âlemine Müslüman demokrat ülke örneği olarak sunulma aşamasından, istenmeyen adam ilan edilmesine varan Batı bakışı da bu dönemde hortladı.

İçten, dıştan ekonomik ve sosyo-kültürel çomakların sokulmasına müsait bir zeminin doğmasında Ak Parti siyasetinin yeni bir şeyler söyleyecek yenilenmeyi yapamaması, güç zehirlenmesi ve karşılaştığı ihanetleri bertaraf etmeye çalışırken seçmek zorunda kaldığı yollar belirleyici oldu.

FETÖ darbesi; köprüler yaparken toplumun bir kesimiyle gönül köprüleri kurmayı ihmal etmeye başlayan, bir yandan kazanırken diğer yandan kaybeden Ak Parti siyaseti için çok sarsıcıydı. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, darbe başarılı olsaydı sadece kendisiyle hesaplaşma noktasında kalmayacak, bambaşka bir Türkiye tablosunu tahkim etmek için her şeyi yapacak olan bu şebekeyle tavizsiz mücadele yolunu seçti.

Ancak mücadelenin zorluğuyla baş etmeye çalışırken, diğer yandan, “Bunları başımıza siz bela ettiniz” suçlamasına cevap vermek zorunda kalması; özgürlüklerin kısıtlanması, otoriterleşme ve tektipleştirme tartışmalarını gündemin tepesine taşıyan kimi uygulamaları tetikledi.

Bu nedenle, 2014’teki Cumhurbaşkanlığı seçiminde belirginleşen toplumsal kutuplaşmanın, 16 Nisan referandumuyla tescillendiği bir evreye ulaşması Türkiye için alarm zilini bir kez daha çaldırdı.

16 Nisan referandumundaki, “evet” değil, “hayır” oylarına göre bir yol haritası çizen Erdoğan, siyasi tecrübesiyle, aksi bir karar oluşmazsa 2019’da girilecek seçim maratonunda yanında sağlam, dayanıklı ve güvenilir koşucular istiyor.

Teşkilatın tepeden tırnağa değiştirilmesi, 2018 baharındaki büyük kongreden yepyeni bir dizaynın çıkması, yerel seçimlerde elde edilecek başarının itici gücüyle milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ulaşılmasına odaklanmış durumda.

Bu hedefe hazırlanırken, büyük kongrenin ertelenme olasılığı da seçimlerin gelecek yıla çekilmesi olasılığı da, MHP “yüzde 7” dese de seçim barajını mevcut halinde tutma seçeneği de masada.

Ak Parti’yi kurulduğu günden beri girdiği 5 genel, 3 yerel seçimden zaferle çıkaran, kritik 3 halkoylamasında da istediği sonuca ulaşan Erdoğan, önümüzdeki 2 yılın hem kendi başarı hikâyesi hem de Türkiye açısından çok belirleyici olduğu gerçeğinden hareket ediyor.

Bunun için, komplolara, kumpaslara, üst akıl organizasyonlarına boyun eğmeme, Ak Parti’yi yeniden dizayn ve parti içi barış sacayağı üzerinde yükselen bir politika izliyor, izleyecek.

Türkiye’nin, bu politikadan, hem yönetim sisteminin arızalarını giderme hem de üç terör örgütüyle mücadelede daha başarılı olma yolunda kazançlı çıkmasının anahtarı ise keskinleşen kutuplaşmanın mümkün olduğunca törpülenebilmesi.

Bunu sağlamanın yolu da güçlü demokrasi mottosunun içini yeniden doldurmaya başlama, normalleşme, mutlaka hukuk içinde hesaplaşma ve 15 Temmuz’un siyasi ayağıyla bütün Türkiye’yi ikna edecek ölçüde mücadeleden geçiyor.

Aksi halde, yönetim sistemindeki radikal değişiklik, bundan sonra da her defasında, “evet” ya da “hayır”a vurulabilecek, “biz” ve “onlar”ı keskinleştirecek bir değişikliği ifade edecektir.

 

Serpil Çevikcan - Milliyet

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat