Bugünün Sakarya'sı Filistin

  • GİRİŞ26.05.2017 07:54
  • GÜNCELLEME27.05.2017 09:51

Fotoğraf Mescid-i Aksa’ya çıkan Şam Kapısının önünde çekildi.

Filistinli bir çocuk, karşısındaki iki İsrailli yaşıtına eliyle zafer işareti yapıyor.
Filistinli çocuk kendinden emin, cesurca “direniş” diyor, 2 İsrailli ise ürkek bakışlarla Filistinliyi süzüyor.

Filistinli çocuk aslında bulunmaması gereken bir yerde duruyor.
Çünkü orası ona yasak bir bölge.
Her ne kadar Kanuni Sultan Süleyman’ın inşa ettirdiği Şam Kapısının önü olsa da, her ne kadar Müslümanların ilk kıblesi Mescid-i Aksa’ya çıkan yolun başı olsa da, ona yasak.

Zaten birkaç dakika sonrasında Yahudiler çoğalıyor.
İsrail askerleri geliyor ve o çocuk dahil ne kadar Filistinli varsa hepsini döverek, Mescid-i Aksa’nın çevresinden uzaklaştırıyor.

Kuran-ı Kerim’de çevresinin bereketli kılındığı ayetle sabit olan, miraç mucizesinin yaşandığı, peygamber mirası Mescid-i Aksa tam yarım asırdır İsrail işgali altında.

Sıradan bir cami değil. Mekke ve Medine’den sonra Müslümanlar için en kutsal üçüncü belde.
Sadece Filistinlilere ait bir cami de değil.
Ancak sadece Filistinliler, oraya sahip çıkmaya çalışıyor.

Ramazan geliyor. Önümüzdeki Cuma gününden itibaren Ramazan ayı boyunca her Cuma günü, on binlerce Filistinli, Haziran sıcağında, oruçlu halde, toplam mesafe yarım saat olsa bile, 7 ila 10 saat arasında değişen, türlü işkencelerle donatılmış, eziyetli bir yolculuktan geçip, kimi yerde dayak yiyerek, kimi yerde itilip, sürüklenerek, Cuma namazı kılabilmek için Mescid-i Aksa’ya akın etmeye çalışacak, tabi kapıdaki İsrail askerleri izin verir de içeri kadar girebilirlerse.

Mesela Nablus’tan, El Halil’den, Ramallah’tan gelmeye çalışacaklar, önce utanç duvarını aşıp Kudüs’e varmak sonra Mescid-i Aksa’ya girebilmek için saatlerde bekleyecekler.
Neden, Nablus’ta evlerinin önünde Cuma namazı kılabilecekleri cami yok mu?

Elbette var.
Ancak dava başka, dava Mescid-i Aksa davası.
Bu kutsal mirasa sahip çıkabilme davası.

Mesela bu dava uğruna benim yerime de dayak yiyecekler orada İsrail askerlerinden.
Tıpkı önceki gün olduğu gibi.

İsrail 4 Haziran 1967’de Kudüs ve Mescid-i Aksa’yı işgal etti.
Yahudi takvimine göre 24 Mayıs, işgalin 50. Yıldönümüydü.
İsrail Kültür Bakanı Miri Regev geçen hafta işgalin yıldönümünde tüm Yahudileri Mescid-i Aksa’ya baskın yapmaya davet etti.
Bu davet üzerine binlerce Yahudi, Müslümanların ilk kıblesine hücum etti, Mescid-i Aksa’ya sahip çıkmaya çalışan, Yahudi işgaline direnen Filistinliler ise dayak yedi, göz altına alındı.

Dayak, göz altı, işkence, ev yıkımı, toprak gaspı her türlü saldırı ve katliam. Bunların hepsi Filistinliler için alışık bir durum.
Aslında çoğu zaman hiç biri umurlarında değil.
Tek umurlarında olan “evimi alsan da, toprağımı çalsan da, beni öldürsen de, Mescid-i Aksa’ya dokunma çünkü orası Hazreti Peygamberin mirası, haremüşerif”.

Filistinliler Mescid-i Aksa için “ümmetin onuru” der. Orayı dayak pahasına korumaya çalışan kadın ve çocuklar da ümmetin onurunu korumaya çalışıyorlar aslında.

Mescid-i Aksa hepimizin üzerine bir vebal. Orada yaşananlara kayıtsız kalmak ağır bir vebal altında kalmak aslında.

Üstat Necip Fazıl Sakarya şiirinde anlatıyor ya,

“Eyvah, eyvah, Sakarya’m, sana mı düştü bu yük?
  Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük!
  Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!
  Bin bir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?
  İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal.
  Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal…”

İşte Filistin davası ümmetin Sakarya’sı aslında, bütün dünyadaki Müslümanların olması gerekirken, üç beş Filistinli çocuğun sırtına yüklenmiş bir dava.
Dava büyük ama aynı zamanda öksüz.

Öksüz bırakmamak bu davayı, her Müslümanın boynunun borcu.
Şunu unutmamak gerekir ki bugün bu davaya gerçek anlamda sahip çıkan bir Türkiye var, bir lider var.
Mavi Marmara’da, İsrail’e Filistinliler için de bir şart koşan Türkiye var.
O şartları kabul ettiren, Filistinlilere umut olan, somut bir şeyler yaptıran bir Türkiye var.

Eğer bütün Müslüman ülkeler de Türkiye’nin yaptığının yarısını yapsa, Filistin davasına rahat bir nefes aldırılır, İsrail’e bir çok konuda, en azından Müslümanların ortak değerlerine yönelik saldırılar konusunda, geri adımlar attırılır.

Ama tüm Müslümanlar yapmalı bunu.
En azından o fotoğraftaki çocuğun yaptığı kadar.
Haremimize giren 2 İsrailliye uzatılan bir el.
Silah yok, bıçak yok.
Sadece bir el,  bir zafer işareti ve bir direnişin sembolü.
Karşıdaki bakışlar öylesine ürkek işte.
Çünkü hangi hırsız, her türlü silahı olsa da yanında, girdiği evde, ne kadar rahat olabilir ki? Her an ev sahibi uyanabilir, dışarıdan polis gelebilir.

 

Taha Dağlı - Haber7

 

Yorumlar1

  • Yıldırım 6 yıl önce Şikayet Et
    bu yazı ile ciğerimizi dağladın ama her şey gerçek
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat