Montrö (Montreux) Boğazlar Sözleşmesi

Gürcistan'a deniz yoluyla yardım edilmesi söz konusu olduğu günden beri, Boğazlar'dan geçebilecek gemilerin tonajları ve özellikleri, tartışma konusu oldu.

  • GİRİŞ23.08.2008 06:37
  • GÜNCELLEME23.08.2008 06:37

Boğazlar'dan; ne tür ve hangi ağırlıkta gemilerin, hangi durumda (yani savaş ve barış durumlarında farklı, farklı olarak), geçebileceği; 20 Temmuz 1936'da Türkiye, Bulgaristan, Fransa, İngiltere, Japonya, Romanya, Sovyetler Birliği, Yugoslavya ve Yunanistan tarafından imzalanan, Montrö Sözleşmesi'yle düzenlenmiştir. (İtalya bu sözleşmeye, 2 Mayıs 1938'de imza koydu) Boğazlar, bütün tarihimiz boyunca, bizim denetimimizde ve ilke olarak, "kapalı" idi.

Yani; Karadeniz'e sahili olsun olmasın, her türlü geminin Çanakkale ve İstanbul boğazlarından geçişi, bizim iznimize tabiydi ve bunun doğal sonucu olarak, Boğazlar silahlandırılmıştı. Lozan barış görüşmelerinde, Boğazlar sorunu konferans masasına getirildiğinde; İngiltere, Boğazlar'ın silahlardan arındırılmasını ve "açık" hale gelmesini ve bunun denetlenmesinin, uluslar arası bir komisyona bırakılmasını önerdi. Bu aşamada konferansa katılan, Sovyetler Birliği'nin aksine tüm çabaların karşın; İsmet Paşa, İngiltere'nin önerisini kabul etti. (Tabii, İsmet Paşa'nın, Atatürk'ün direktif ve onayı olmadan, böyle bir karar alması mümkün değildi).

Türkiye'nin Sovyetler'in önerisini neden desteklemediği, çok tartışılır. Bence bunun nedeni; o gün için, yakın dostumuz olan Sovyetler'le ilişkilerimiz bozulursa, "Kuzey"den gelecek bir baskıya karşı, İngiltere'nin desteğini sağlamaktı. Kaldı ki; İngiltere'nin desteğine, konferans sırasında da, gereksinimimiz vardı. Osmanlı borçlarının ödenmesi konusu tartışılırken ciddi alacakları bulunan Fransa'ya karşı İngiltere'nin desteği, önemliydi.

Aradan bunca yıl geçtikten sonra soğukkanlı bir şekilde düşündüğüm zaman; Türkiye'nin, o dönemdeki "barış gereksiniminin" etkisini ve "uluslar arası denge"nin, zorlamalarını değerlendirebiliyoruz. Ayrıca, pek çok yazarın da vurguladığı gibi; o günlerin dünyasında, bir "ebedi barış" hayali vardı.

Bu düşünceyi ilk dile getiren, ABD Başkanı Wilson; bunun olmayacağını anlayarak, ülkesine geri dönmüştü ama, hâlâ bunun umudunu yeşertenler vardı. Ancak, birinci dünya savaşına son veren anlaşmaların, sürekli olarak ihlal edilmesi üzerine; Türkiye de, Boğazlar rejimini masaya getirmeye karar verdi. Bu konuda dile getirdiğimiz ulusalar arası hukuk prensibi, "rebus sic stantibus", yani "koşullar değişmiştir" prensibi olmuştu. (Aslında, aynı ilke çerçevesinde, Boğazlar rejiminde bazı değişiklikler gündeme getirilebilir) Tabi bu arada; başta Mustafa Kemal olmak üzere, o dönemde Türk dış politikasını yönlendirenlerin, dünya değişimlerini yakından izlediklerini vurgulamakta, yarar vardır.

Gerçekten o dönemde, birinci dünya savaşına son veren anlaşmaları değiştirmek, yani "revize etmek" isteyen "revizyonist blokla" (Almanya, İtalya); bu anlaşmaları, değiştirmek isteyen, "antirevizyonist blok" arasında, ciddi bir sürtüşme vardı. Anti-revizyonist blokun iki üyesi, İngiltere ve Fransa, Türkiye'yi, "kaptırmak" istemiyorlardı. Sovyetler Birliği, zaten Boğazlar'ın kapalılığından yanaydı ve bunu, Lozan müzakerelerinden beri savunuyordu.

İşte bu uygun durumdan yararlanmak isteyen Türkiye, 11 Nisan 1936'da; Boğazlar Sözleşmesi'ne imza koyan devletlere birer nota göndererek, Boğazlar Sözleşmesi ve statüsünün değişimini istedi. Ayrıntılara girmeden, şu kadarını söyleyelim ki; Montrö Konferansı 22 Haziran 1936'da toplandı ve çetin müzakerelerden sonra, (yukarıda da vurguladığım üzere), 20 Temmuz 1936'da Montrö Boğazlar Sözleşmesi imzalandı. Montrö'de; farklı durumlar için, farklı düzenlemeler yapılmıştı.

Savaş durumu, farklı düzenlenmişti; barış durumu, farklı düzenlenmişti. Eğer bir savaş durumu söz konusu olursa; Türkiye'nin, savaşa taraf olması durumunda farklı; savaş dışı olması durumunda, farklı düzenlemeler söz konusuydu. Türkiye'nin, "kendini bir savaş tehdidi içinde bulması", durumunda da, farklı düzenlemeler söz konusuydu. Tabi bunlar, savaş gemileri için düzenlemelerdi. Ticaret gemileri ise, apayrı düzenlemelere tabiydi. Karadeniz'e sahili olan devletlerin gemileriyle, Karadeniz'e sahili olmayan devletlerin gemileri için yapılan düzenlemeler de, biri birinden farklıydı. Montrö'nün ayrıntılarına girmeni yeri, burası değil.

Ancak günümüzdeki durumu açıklayan 18. maddeye göre; Karadeniz'e sahili olmayan devletlerin, barış zamanında Karadeniz'de bulundurabilecekleri savaş gemilerinin toplam ağırlığı, 30 bin tonu aşmayacaktır. Anlaşmanın 14. maddesine göre de; transit savaş gemilerini azami ağırlığı, 15 bin ton olacaktır. Bu savaş gemilerinin Karadeniz'de, en çok 21 gün kalabilecekleri de belirtilmektedir. Montrö Boğazlar Sözleşmesi, 20 yıl için yapılmıştı.

Ancak bu süre sona erdiğinde, imzacı devletlerin birinin talebi olursa, talepten iki yıl sonra, sözleşme sona erecekti. Fakat sürenin 1956'da sona ermesine karşın, taraflardan hiç birinin talebi olmaması nedeniyle, Montrö Boğazlar Sözleşmesi, günümüzde de yürürlüktedir. Ve talep bizden gelmedikçe, devam edeceğe benzemektedir.

TOKTAMIŞ ATEŞ - BUGÜN

tokta@bugun.com.tr

Yorumlar1

  • sasasa 5 yıl önce Şikayet Et
    yararlı
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat