FETÖ’de siyasi temizlik için sandık şart

FETÖ temizliği, terör, sınır ötesi harekat nedeniyle her gün yeni bir sıcak gelişmenin yaşandığı ülke gündeminde planlanmış bir “erken seçim” yok ama herkesin dilinde var hem de farklı seçeneklerle.

  • GİRİŞ26.09.2016 09:25
  • GÜNCELLEME26.09.2016 09:25

Örneğin bir görüş AKP’nin kendi içindeki cemaatçileri temizlemek için yerel seçimleri erkene alacağı yönünde, bir başka görüş ise AKP’nin erken genel seçime giderek hem MHP hem de HDP’nin baraj altına inme planı için düğmeye basacağı yolunda. Her ikisi için konuşulan tarih de 2017’nin sonbaharı... Bu arada da erken seçim değil ama genel, yerel ve Cumhurbaşkanlığı olmak üzere üç seçimin yapılacağı 2019’un yükünü hafifletmek amacıyla “2018-2019 ve 2020 olarak her yıl bir seçim” diyenler de var. Yani her an bir seçim takvimi olası. Nitekim siyasi partilerde buna dönük olarak teşkilatlarını uyarıyor, yaptıkları açıklamalarda da “yarın seçim olsa hazırız” diyorlar. Bu durumda da akla gelen soru şu:  


Seçim düşünmek için doğru zaman mı, gerçekten bir erken seçim olasılığı var mı?

Dün bu soruyu son seçimlerde en doğru tahmini yapan kamuoyu araştırmacısı Adil Gür’e yönelttim. Verdiği yanıt şöyleydi:

“Terörle mücadele bu kadar yoğun bir şekilde devam ederken, ekonomide bir durağanlık söz konusuyken çok kısa vadede bir seçim yapılacağı kanaatinde değilim ama Türkiye’nin bir seçime ihtiyacı var mı? Bana göre var. Çünkü FETÖ ile mücadelenin siyaset ayağı eksik gidiyor. Siyasi partilerde bu işle mücadele etmenin yolu bir seçimden, ayıklamaktan geçiyor. Herkes ‘siyaset ayağı sadece AKP’nin içinde’ diyor ama bu yapı her ideolojinin içine farklı kimliklerle sirayet etmiş durumda.O nedenle sadece AKP değil CHP, MHP, HDP’de daha az ya da daha çok demeden hepsinde eşit oranda varmış gibi düşünerek üzerine düşeni yapmalı. Seçim yapmadan mücadele ederseniz partiler bu işten çok zarar görürler. Türkiye’de siyaset kurumuna güven azalır.”

Adil Gür’ün erken seçim gündeme gelirse zamanı, cemaatin oy potansiyeli, liderlerin beğeni ve oy oranlarına dönük sorularımıza verdiği yanıtlar da şunlardı:

Seçim kriterleri

Ülke ekonomik, sosyal konjonktür ve mevsimsel olarak bir seçime müsait değil. Ekim ayına geldik, bugün bir seçim kararı alsanız kasım da aralıkta seçim yapılamaz zaten, kışın ortasında da seçim yapılmaz. Bahar aylarında bir seçim de zor, insanların ruh hali çok farklı oluyor. Kışın çocukların okul masrafları elektrik, su, doğalgaz giderleri gibi nedenlerle bahar aylarındaki seçimler iktidarlar lehine çok iyi sonuçlar doğurmuyor.

Makul zaman 2017’nin sonbaharı. Olursa da genel değil, yerel seçim olur. Çünkü siyasi parti ayırımı yapmaksızın bu terör örgütüne gelir sağlamak amacıyla belediyelerle çok sıkı ilişli içine girdikleri tartışılıyor. Ama Türkiye’de 2017’nin sonbaharında bir seçim olabilmesi için o zamanın da konjonktürüne bakmak lazım. Yani Türkiye o zamana kadar terörle mücadelede önemli bir mesafe kaydetmiş, Suriye’de sınır ötesi sorunlarımızın önemli bir bölümünü halletmiş ve ekonomide çarklar daha hızlı dönüyor olması lazım ki iktidar bir seçime gitsin.

Cemaatin oyu yok

Türkiye’de pek çok kişi 2014 seçimlerinde AKP’nin bu yapının gücü ve seçmen potansiyeli nedeniyle çok ciddi bir oy kaybına uğrayacağını söylüyordu. O tarihlerde yaptığım araştırmalarda o yapının ekonomik gücünün yüksek olduğunu ama sayısal gücünün çok olmadığını söylemiştim. Yani Türkiye’de cematçı bir parti kurulsa yüzde bir ya da iki oranında bile oy alamaz. 55 milyon seçmenin olduğu bir yerde yüzde 5 diyebilmek için 2.5-3 milyon oy lazım. Böyle bir güçleri yok, hatta o tarihlerde bunların böyle bir gücünün olduğuna inanan ve bu tabana sıcak mesajlar veren siyasi partilere oy kaydetmediğini, o partilerin seçimden hüsranla çıktığını gördük.

Liderlerin durumu

15 Temmuz’dan sonra Cumhurbaşkanı’nın beğenisi ve oyu çok arttı. AKP’nin oyunun üzerinde. Binali Yıldırım zor bir dönemde başbakan oldu, süreci çok iyi yönetti, duruşu, kişisel üslubuyla kamuoyunun güvenini, sempatisini kazandı. Kemal Kılıçdaroğlu’nu beğenenler, sempati duyanlar eskiye oranla çok fazla. Devlet Bahçeli’nin kongre taleplerinin olduğu döneme göre beğenisi ve oyu arttı. Yani Selahattin Demirtaş ve HDP dışında tüm siyasi partilere ve liderlere sempati geçmişe göre çok fazla. Ama buna rağmen bugün bir seçim olsa oyları, tercihleri ne kadar etkiler tespit etmek çok kolay değil. Çünkü Türkiye çok olağanüstü bir dönemden geçiyor. Böyle bir zamanda ‘bugün seçim olsa kime oy verirsiniz’ sorusuna verilen cevaplara yüzde yüz güvenilir diye bakmak çok doğru değil. Çünkü insanlar bu tip sorulara bir takım kaygılarla cevap veriyorlar belki.

Ancak şu kesin; HDP dışında her siyasi parti oy verilebilir hale geldi. Örneğin 15 Temmuz’dan önce ‘ağzıyla kuş tutsa asla oy vermem dediğiniz bir parti var mı’ diye sorduğumuzda CHP’lilerin yüzde 80-85’i AKP’ye, AKP’lilerin yüzde 70-75’i de CHP’ye ağzıyla kuş tutsa oy vermem diyordu. 15 Temmuz’dan sonra bu oranlar neredeyse yarı yarıya düştü. Yani oy geçişkenliği, polarizasyon çok kolaylaştı. Bunun siyasi partiler için avantajları da var, riskleri de. O nedenle siyasi parti liderlerinin önünde hem kolay hem zor bir süreç var. Doğru politikalar üretebilirlerse halkta destek bulabilirlerse bu işten kazançlı çıkabilirler...

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat