Nereden nereye...

Üniversite yıllarım Türk siyasi tarihinin karanlık dönemlerinden birine denk geldi.

  • GİRİŞ29.08.2014 09:24
  • GÜNCELLEME29.08.2014 09:24

28 Şubat’ın sadece siyasi mühendislikle yetinmediği sivil toplumdan üniversitelere kadar elini uzatmadığı yerin kalmadığı günlerdi. Hakkını teslim etmek lazım, Bilkent “nispeten” özgürlükçü bir üniversiteydi ve yönetim 28 Şubat’a bir süre direndi.  Ayrımcılık yapabilmek için öğrencilerini fişleyen veya Çevik Bir’e selam duran hocalarımız olduğu gibi “ben bu yasakları uygulamam” diyen veya hocaların mezun oldukları liseleri beyan etmelerini isteyen bazı yöneticileri tiye alan hocalarımız da oldu. 

Efsane bir Asad Zaman Hocamız vardı, Pakistanlı, dünya çapında bir ekonomistti. Pennyslvania, Columbia ve Johns Hopkins Üniversiteleri’nde hocalık yaptıktan sonra çocuklarını Müslüman bir ülkede yetiştirmek için Türkiye’ye Bilkent’e 1993’te gelmiş ve 1999’da büyük oranda 28 Şubat’ın saçmalıkları ve yasakları dolayısıyla Pakistan’a dönmek zorunda kalmıştı. 
Bir öğrenci kulübümüz vardı. Panel konuşmacımız, Pınarhisar’dan yeni çıkmış ve Türkiye siyasetinin yükselen ismi olan Recep Tayyip Erdoğan’dı. Hazırlıklar tamamdı ki öğrenci işlerinden “ama o siyasi yasaklı” vetosu geldi. Planlar yattı, hevesimiz kursağımızda kaldı. 
“1000 sene devam edecek” denilen bu sürecin en kötü yanı, etrafa sardığı kasvet ve karamsarlık havasıydı. Belirsizlik ve umutsuzluk hakimdi. Bir enerji toplanması vardı ama bırakın 10 sene sonrasını birkaç gün sonrasında ne olacağını öngörmek bile oldukça zordu. 
Seneler geçti ABD’de doktora yıllarıydı. O zamanlar Başdanışman olan Ahmet Hoca, Princeton’a konuşmaya gelecek dediler. Atladık Princeton’a gittik. Ahmet Hoca Türkiye’yi anlattı ama  geleneksel kategoriler dışında. Türkiye ölçek büyütmeliydi ve bunu gerçekleştirebilmek için birçok tarihi, siyasi, ekonomik ve coğrafi avantajlara sahipti. Hoca’yı ilk defa dinleyen ve bir akademisyen olarak kimseyi beğenmemesiyle nam salmış arkadaşım mest olmuş bir şekilde ve hayalci bir gülümsemeyle “düşünsene böyle bir dışişleri bakanımız olduğunu” diye sormuştu. 

Değişimin boyutu 

28 Şubat darbesinin üzerinden 17 sene geçti. Bu süre zarfında Türkiye’de ekonomiden demokratikleşmeye kadar birçok değişim yaşandı. Eski Türkiye yıkıldı, Yeni Türkiye’nin inşası başladı. Yine bu süre zarfında Erdoğan, Türkiye’nin en çok seçim kazanan siyasetçisi olarak Başbakanlık görevini ifa ederken seneler sonra Türkiye’nin seçimle gelinebilecek en yüksek makamına -Cumhurbaşkanlığa- yükseldi. Ahmet Hoca ise Başdanışmanlık’tan Türkiye’nin en fazla okunan Dışişleri Bakanı sıfatıyla Başbakanlığa uzanan yolculuğunda Türk dış politikasının ölçeğini ve vizyonunu genişletti. 
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu... Bundan 17 sene önce birisi, 2014 yılında Türkiye siyasal sisteminin en tepesine bu iki isim oturacak deseydi muhtemelen önüne Hürriyet’in “Muhtar bile olamaz” manşetli nüshası koyulacaktı. Asad Hoca’ya “Hocam bir 5 sene sabrederseniz Türkiye’ye çok farklı bir iktidar gelecek, eğer 17 sene sabrederseniz Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu olacak” deseydik, Hoca’nın ne cevap vereceğini siz tahmin edin.  Cumhurbaşkanı Erdoğan şimdi herhangi bir üniversitemizde bir panele katılsa karşılanacağı halının rengini de siz tahmin edin. 
Türkiye gerçekten de zor yıllar geçirdi. Bu zor yıllar sayısız ismin katkılarıyla aşıldı. Değişimin boyutu hakkında çok şey söylenebilir ama Süleyman Demirel veya Ahmet Necdet Sezer seviyesinden Recep Tayyip Erdoğan, Mesut Yılmaz seviyesinden Ahmet Davutoğlu seviyesine yükselmesi bile başlı başına Türkiye’nin kat ettiği yolu göstermeye yetecektir. 

Yazının tamamı için tıklayınız

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat