Başkenti Doğu Kudüs olan Filistin Devleti

.

  • GİRİŞ15.12.2017 09:06
  • GÜNCELLEME15.12.2017 09:06

İslam İşbirliği Teşkilatı’nın (İİT) olağanüstü toplantısında Doğu Kudüs Filistin’in başkenti olarak ilan edildi. İİT’nin varoluş sebebi tam da buydu aslında. Fakat İslam ümmetindeki bölünmüşlükler ve teşkilatın yapısal sorunları, bu tür kararların ancak şimdi alınmasına sebep oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın büyük çabası ve çağrıları olmasa belki bu karar da çıkmayabilirdi; fakat geç de olsa alınan karar başımızın tacı.

İşgal sayesinde Kudüs’te gün geçtikçe yok edilen Filistin varlığını tamamen ortadan kaldırma planının bir parçasıydı Trump’ın kararı. İslam dünyasından nadiren çıkan güçlü bir sesle ortaya koyulan irade, hiç olmazsa Doğu Kudüs’ün bir “kırmızı çizgi” olarak ilan edilmesi açısından önemliydi. Karşımızda Doğu Kudüs dediğimiz ve bilmeyenlerin gözünde canlandırmakta zorluk çektiği bir toprak parçası var. 1967’deki İsrail işgali başlamadan önce Ürdün’ün kontrol ettiği Filistin toprağından bahsediyoruz ve Harem’üş-Şerif’in de içerisinde bulunduğu Eski Şehir de buna dahil. Şu an ise Doğu Kudüs’ün önemli bir kısmı Yahudi yerleşimleriyle işgal edilmiş durumda. İsrail Doğu Kudüs’teki Filistin varlığını ortadan kaldırmak için gün be gün yeni yerleşimler dikiyor, Filistinliler için hayatı yaşanmaz hale getiriyor. Yani Filistin’in başkenti olarak ilan edilen Doğu Kudüs an itibarıyla İsrail işgali altında.

İsrail 1980’de aldığı ve BM’nin geçersiz saydığı kararla Kudüs’ü doğu ve batı olarak ayırmayı bıraktı ve bölünmez bir şekilde kendi başkenti olarak ilan etti. ABD’nin bu karara ilişkin pozisyonu bile seneler içinde farklılık gösterdi. Bu karara kimse itibar etmediği gibi, BM Güvenlik Konseyi 478 no’lu kararında İsrail’in bu kararının uluslararası hukuku çiğnediğini ve Kutsal Kudüs şehrinin statüsünü değiştirme adımlarının geçersiz olduğunu en açık dille ifade etti. İsrail uluslararası hukuku önemseyen bir ülke olmadığından bunun gibi onlarca BM kararını da çiğnemeye devam etti.

Şu an dünyada Kudüs’ün statüsüne dair üç ana düşünce var. Birincisi dünya üzerinde sadece İsrail’in sahip olduğu Kudüs’ün bölünmemiş haliyle başkentleri olduğu düşüncesi. Bunun iki dayanağı var. Birisi güç; işgal ettim benim oldu düşüncesi ki sadece bu uluslararası hukukun çiğnenmesi anlamına geliyor. Diğeri ise mitolojik bir sahiplenme; 3000 yıl önce benimdi buralar düşüncesi ki bu şoven ve ırkçı düşüncenin de uluslararası hukuk nezdinde hiçbir karşılığı yok. Aynı mantıkla gidersek Kudüs, bizimdir, İslam’ın son hilafeti Osmanlı’nın varisi Türkiye’nindir.

İkinci düşünce Kudüs’ün uluslararasılaştırılması.(Corpus Separatum) 1947’deki taksim kararında da bu öngörülüyordu ve şu an da AB ülkelerinin bazıları bu düşünceye sahip. Yani Kudüs ne İsrail’in ne de Filistin’in hakimiyetinde olsun. Ayrı ve uluslararası bir yapı olarak şekillendirilsin.

Üçüncü düşünce ki yaygın düşünce de bu; Batı Kudüs’ün İsrail’in (1949 Ateşkes Hattı), Doğu Kudüs’ün ise egemen ve bağımsız Filistin Devletinin başkenti olması gerektiğidir. Çarşamba günü alınan karar bu düşüncenin teyit edilmesiydi. Kararın önündeki en büyük engeller ise devam eden İsrail işgali, yerleşimler ve İsrail’in uluslararası hukuku kale almaması. İİT’de alınan bu tarihi karara, somut adımlarla sahada karşılık oluşturulması lazım. Neler yapılmalı? Bu da bir sonraki yazıya kalsın

AKŞAM

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat