24 Haziran sonrası dış politika gündemi

  • GİRİŞ29.06.2018 09:23
  • GÜNCELLEME29.06.2018 09:23

Cumhurbaşkanı Erdoğan beklendiği gibi ilk turda net bir sonuçla seçimi kazandı ve seçim çerçevesinde ortaya çıkarılan belirsizlik ortadan kalkmış oldu. Birtakım hüsnükuruntular ikinci tur ve ötesine dair mülahazaların gereksiz bir şekilde yer etmesine sebep olmuştu. Seçimler bitti, hüsnükuruntular bir kez daha boşa çıktı. Cumhurbaşkanı Türkiye’yi yeni yönetim sistemine taşıyacak yetkiyi halktan aldı.

Yeni dönemde ülkemizi önemli dönüşümler bekliyor. Her alanda olduğu gibi dış politikada da süreçleri profesyonelleştirip hızlandıracak dönüşümler yaşanacak.

Öncelikle şunu söylemek lazım ki seçimlerdeki net sonuç, yurtdışından Cumhurbaşkanı Erdoğan’a tebrik mesajı gönderen liderlerin coğrafi, siyasi ve ideolojik çeşitliliğine doğrudan yansıdı. ABD Başkanı Trump’tan İran Cumhurbaşkanı Ruhani’ye, AB kurumlarından İslami hareketlere kadar geniş yelpazede rical ve kurum seçim zaferi sebebiyle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı tebrik etti. Tebrik mesajlarının ortak noktası, Türkiye’yle ortak çalışmalar yürütme isteğiydi. Bu durum seçim sonrasında Türkiye’nin dış politik hareket alanına oldukça olumlu yansıyacak.

Yeni dönemde Türkiye’yi önemli dış politika başlıkları bekliyor. Belirsizliklerin ortadan kalktığı ve Türkiye’yle işbirliği ihtiyacının birçok coğrafya ve konuda arttığı bu dönem, içerisinde fırsatlar barındırıyor.

ABD ile ilişkiler yeni dönemde en çok konuşulacak konular arasında olacak. Menbic mutabakatıyla olumlu bir adım atıldı. An itibarıyla uygulama süreci devam ediyor. Fakat S-400, Brunson ve Filistin gibi tartışmalar da devam ediyor. ABD’nin bu süreçte yapması gereken ilk şey, ikili ilişkileri zehirleyen kıymetleri kendinden menkul Türkiye “uzmanlarını” karar alma mekanizmalarından olabildiğince uzak tutmaktır. Türkiye de bu isimlere cevap ile de olsa prim vermemeli. Yok hükmünde olmalılar. İlişkilerin rayına oturması, küçük de olsa somut ortak projelerin sahaya koyulmasıyla olacak. Bunun için birçok imkan var. Tali meselelerdense bölgesel “büyük resme” odaklanılması gerek.

AB ile ilişkiler de benzer şekilde ikili işbirliği ihtiyacı çerçevesinde gelişmeli. Farkındaysanız AB ile Türkiye arasındaki ilişkiler, AB’nin bazı sorunlu ülkeleri Türkiye’yi iç politika malzemesi yapmadığı müddetçe gelişiyor. İkili ilişkilerde bir Avusturya tehlikesi var; fakat Avusturya’da bile işbirliğini önemseyen siyasetçiler var. Tıpkı ABD ile olduğu gibi somut işbirliklerinin hayata geçirilmesi, önce karşılıklı güven kazanımı ardından da ilişkilerin rayına oturması için önemli.

Rusya ile ilişkiler gelişiyor, aynı zamanda bazı fikir ayrılıkları da devam ediyor. Özellikle Suriye konusunda yürütülen diyaloğun yol kazalarına uğramaması için Rusya’nın PKK ve siyasi geçiş konularında daha net pozisyonlar alması gerek. Türkiye’nin en büyük başarısı, baskı çabalarına bakmaksızın Rusya’yla ve Batı dünyasıyla ilişkilerini aynı anda geliştirme iradesi ortaya koymasıdır. Karşıtlıklar üzerine bir dış politika yürütmek zorunda olunmadığını göstermesidir.

Aynı durum İran ve Körfez’le ilişkiler için de geçerli. Önümüzdeki dönemde Türkiye, bu iki eksenle bazı farklılıklarına rağmen çatışma çözümleri için diyaloğa devam edecek. Bölge yorgun, sorun fazla, yenilerini eklememek lazım.

AKŞAM

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat