Uygulamalı bağımsız dış politika dersleri

Bugün Türkiye'nin uyguladığı dış politika, Sultan Abdülhamit'ten ve kısa süren Gazi Paşa uygulamasından sonra, son iki yüzyıllık tarihimizin en bağımsızlıkçı dış politikasıdır.

  • GİRİŞ16.04.2014 10:01
  • GÜNCELLEME16.04.2014 10:01

Prof.Dr. Ahmet Davutoğlu, üniversiteden sonra ‘uygulamalı olarak bağımsız dış politika nedir ve nasıl yapılır' dersini vermektedir. Dost düşman herkes bunu görüyor fakat düşman gayet iyi anladığı halde, dost zannedilenlerin anlama sorunu bulunmaktadır. 
Türkiye Batı'ya rağmen bütün Doğu'yu, Asya'yı dikkate alan “yeni bir dış politika paradigması” inşa ediyor. Türk politikasına hakim olmuş geleneksel, “Batı-merkezli/Batı'ya bağımlı” dış politika anlayışından, Batı'nın çıkarlarının takipçisi ve onun uzantısı olan bir uluslararası siyasetten “Türkiye merkezli” ve kendi kültür coğrafyasını esas alan bir yaklaşıma geçiş yapmakta elbette ki önemli sorunlarla karşılaşılmıştır. 

Batı'yla dengeli ilişki 

Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun “içerideki Batı lobisi” karşısında ilk direnci kırıp, dış politikaya hakim olan köhne zihniyeti değiştirip, Türkiye-karşıtı bağımlılık ilişkilerini koparıp atması tarihi bir adımdır. Türkiye'nin “Batı'ya bağımlılıktan bağımsızlığa geçişinin” sarsıntılarını, rahatsızlıklarını bugün yaşanan olaylardan çıkarmak zor değildir. 
ABD'ye rağmen, bölge ülkelerinin haklarını ve çıkarlarını koruma konusunda yaşananları unutmamak gerekir. Birleşmiş Milletler'de İran'ın nükleer meselesi oylanırken ortaya konan tavır, tarihi olduğu kadar, Türk-ABD ilişkilerinde bir dönüm noktası olmuştur. Türkiye o an bütün dünyaya dış politikasının temelinde “kendi milletinin iradesi” olduğunu, adeta ilan etmiştir. O güne kadar bağımlılık ilişkilerini “başka çare yok” gerekçesi ile savunanlar,  feveran edip “Türkiye'nin ekseni kayıyor” diyerek ortalığa dökülmüşlerdi. 
Oysa aynı Türkiye, İran'ın karşısında Suriye'de Baas Diktatörlüğü'nün katliam ve kıyımlarına karşı ısrarla bu kanlı rejiminin değişmesini ve insan haklarını savunmaktadır. Bunu anlamak istemeyenler, Baas vahşetini mazur göstermek isteyenler,  bu defa koro halinde “Türkiye'nin Sünni-mezhepçi bir dış politika” izlediği suçlamasını seslendirmeye başlamışlardır. Halbuki gerçek ortadır; Türkiye uluslar arası platformlarda İran'ın haklarını savunurken, İrancı-Şia çizgisinde bir dış politika uygulamadığı gibi, İran-Suriye Baas rejimi ittifakı karşısında da mezhebe dayalı bir politikayı değil, insan haklarını ve bu kardeş halkların çıkarını savunmaktadır. 

Bağımsızlık kimin karakteridir 

Bugün Türk-Çin ilişkileri belli bir aşamaya doğru gitmektedir. Dış Ticaretten ortak yatırımlara, demiryolu inşaatından, NATO baskısına rağmen, savunma sanayine kadar birçok alanda, ekonomik işbirliği imkanları hızla genişlemektedir. 
Türkiye Batı'ya rağmen uzun süredir Rusya ile ilişkilerini geliştirmekte kalmayıp Kırım Türklerinin haklarını koruma konusunda nasıl aktif bir tavır alıyorsa; Çin'le olan münasebetlerine rağmen Doğu Türkistan Türklerinin varlıklarını, hukuklarını savunma konusunda, onlara uygulanan asimilasyon ve şiddet politikalarına karşı da sessiz kalmayıp, açıkça tavır almaktadır. Tayland olayı bunun en son örneğidir: Yurtlarından kaçıp Tayland'a sığınan Uygur Türklerini Tayland yönetimi Çin baskısıyla Çin'e iade etmek üzereyken,Türkiye'nin müdahalesiyle Doğu Türkistanlılar Türkiye'ye getirilmeye çalışılmaktadır, bu arada da İstanbul'a gelen 35 Doğu Türkistanlı da koruma altına alınmıştır.

Yazının tamamı için tıklayınız

Yorumlar1

  • cihank_37 10 yıl önce Şikayet Et
    Dış İşleri. Dış politika başarılı ve bağımsız olduğunu düşünüyorum. Ancak eksik olan sanırım bunu içerde anlatma eksikliği. Mesela çoğu insan Doğu Türkistan için yapılanlardan habersiz. Uygur Türklerini kim nasıl ülkemize getirdi bilmiyor. Üstüne üstlük muhalefet gerek sosyal medya gerekse basın kanalıyla dış politikada dahil her şeyi iç siyasete alet edip oy devşirme çabasında ve bunu her türlü ahlak kurallarını çiğneyerek yapıyor. Yalan iftira fitne her şey mübah bunlar için. Bunu önlenmesi gerekir. Her bakanlık iletişimde muhalefetin bir adım önüne geçmeli. Her türlü yalan fitne fesatı bastırmalıdır. Her şeye yetişmek mümkün olmasa da yalancılardan daha baskın olmak gerektiği kaçınılmaz. Zira bizim en büyük düşmanımız içimizdeki fitnecilerdir.
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat