Türkiye yalnız kurt mu, bölgesel güç merkezi mi?

  • GİRİŞ18.12.2014 10:13
  • GÜNCELLEME19.12.2014 10:07

 Takip edilen dış politikanın, ülkeyi bölgede başarısız ve yalnız bıraktığını söyleyenlerin esas hedefi Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu olduğu açıktır. Bu görüşleri savunanların, Türkiye’nin takip ettiği dış politikanın ürettiği diplomasi trafiğinin, yoğun işbirliği, protokol, sözleşme ve büyük yatırım anlaşmalarının arka arkaya gelmesinden üzüntü duyduklarını tahmin etmek de zor değildir. 

Yalnızlık başka, bağımsızlık başka 

Bu tür iddialarda bulunanların hepsinin, aynı fikirleri paylaştığı da söylenemez. Türkiye’nin izlediği strateji “karşısındaki pozisyonlarının” farklı gerekçeler ve farklı hassasiyetler üretmesini anlamak gerekir. Bunları üç kategoriye ayırarak ele almak mümkündür: Birinci gruptakiler, Türkiye’nin geleneksel dış politika yaklaşımının değiştirilmesinden rahatsız olanlardır. Görünürde içine kapanık ama gerçekte “Batı sisteminin kendisine biçtiği rolü” kabul etmiş, böylece “çağdaş dünyaya uyumlu” görülen bu yaklaşım, esas itibarıyla Türkiye’yi kendi kültür coğrafyasından koparıp Batı’nın çıkarları doğrultusunda hareket eden bir konuma getirirken, aynı zamanda ülkeyi zayıf ve dış müdahalelere açık bir konumda tutmaktaydı. 
Türkiye’nin resmi aydınları, akademik çevreleri, sanat dünyası, ekonomik elitleri bu yaklaşımı “çağdaş dünyayla birlikte olmak” şeklinde algıladığı ve kamuoyu bu yönde biçimlendirildiği için, bu durum “normal ve olması gereken” olarak kabul edilmekteydi. Bu nedenledir ki,“Batı vesayetindeki bu dış politika anlayışının değiştirilmesinden” geniş bir rahatsızlık duyulması anlaşılabilir bir durumdur. 

Türkiye’nin dış politika stratejisinden rahatsız olan ikinci gruptakiler arasında; Batı sistemi içinde AB çevreleriyle yakın ilişkiler içinde bulunanların yanı sıra, ekonomik ve düşünsel olarak Avrupalılaşmış Avrupa ülkeleriyle çıkar ilişkileri bulunanlar yer almaktadır. Bunların bir kısmı, Türkiye’nin AB’ye girmesini savunurken samimidir ve bunu bir doğru “entegrasyon projesi” olarak desteklemektedirler. Yine bunların bir diğer kısmının, “Türkiye’nin AB üyeliğinden çok Avrupa kontrolünde tutulması gerektiğini” isteyen bir siyasetin uzantısı olarak faaliyet gösterdiklerini tespit etmek güç değildir. 

Batı vesayetine alışmış olanlar 

Türkiye’nin “bağımsız şahsiyetli dış politikasından” rahatsızlık duymalarının esas sebebi de budur. Bu gruptakilerin tavrında, esasen NATO üyeliğinden sonra Türkiye’nin “Avrupa ekseninden çıkarak ABD vesayetinde bir dış siyasete savrulmasından” duydukları rahatsızlığın rolünü hatırlamak gerekir. Öyle ki 12 Mart’tan sonra, “kurumsal hale gelen ABD Türkiye dostluğunun” yerli Avrupacı unsurlar tarafından kolayca hazmedilemediğini unutmamak gerekir. 

yazının devamı için tıklayınız

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat