Rüzgâr döndü

  • GİRİŞ29.08.2016 10:14
  • GÜNCELLEME29.08.2016 10:14

Dün, maksadı bu ülkeyi Ortadoğu’dan tecrit etmeye dönük bir strateji uygulanmaktaydı. Şimdi buna cevap veriliyor.

Rus uçağının düşürülmesiyle Suriye hava sahası Türkiye’ye kapalı hale getirildiği gibi neredeyse Rusya ile bütün ilişkilerin kopma noktasına geldiği bir durum ortaya çıkmıştı. Sadece Rusya ile değil İran Türkiye ilişkilerinde de neredeyse son elli yılın en kötü hali yaşanmaktaydı. Buraya nasıl varılmıştı ayrıca tartışmak gerekir fakat hemen tespit edilmesi gereken nokta şudur; “Türk devleti, bürokrasi ve asker üzerinden devşirilmiş hainler eliyle ihanete uğramıştır.”

Stratejinin diğer boyutu DAEŞ ve PKK/PYD terör örgütleri eliyle devreye sokulmuştur. Çözüm süreciyle başlayan benim ‘Türkiye Batı’nın elinden yüz yıllık Kürt kartını alıyor’ diye yazdığım, devletin ortaya koyduğu çözüm iradesine karşı çıkılıyordu. Batı, Suriye rejiminin baskısından, katliamlarından kaçan masum insanlara kucağını açan Türkiye’ye karşı PYD/DAEŞ üzerinden cevap vermeye çalışarak açıkça PKK/PYD terör yapılanmasının bölgede ‘kantonlar adı altında etnik temizlik yapmasına’ kol kanat geriyordu.

PKK/PYD kirli savaş peşinde

Ülkenin Arap coğrafyasıyla bütün bağlantılarını kesecek bir kuşatmaya destek verilirken diğer taraftan da bu politikayı rahatlıkla uygulamak üzere PKK eylemlerinin bütün şiddetiyle yeniden sahaya yayılmasına imkan verilmekteydi. PKK artık Suriye’de kendine açılan alandan elde ettiği teçhizat ve ağır silahlarla saldırma fırsatı bularak hareket etmekteydi. PKK’nın ilan ettiği kirli ‘halk savaşı’ iç çatışmaya geri dönme, iç savaş taktik denemesiydi ki bunda başarılı olmak için şehir ve kasabalarda hendekler kazarak işe koyuldular.

Kasabaların mahallelerin baskı altına alınıp, halkın devletle çatıştırılması taktiği çökünce, bombalı tuzaklar kahpece saldırıların sayısı artmaya başlamıştır. İşin ilginç tarafı PKK’nın yetişemediği yerlerde DAEŞ denilen başka bir karanlık yapı devreye girmiştir.

Bütün bu olaylar yaşanırken akla gelen sorunun cevabı, 15 Temmuz’da yaşanan FETÖ yapılanmasının askeri darbe girişiminden sonra ortaya çıkacaktır. PKK, DAEŞ gibi cinayet örgütleri nasıl olup da Güneydoğu’da hendekler kazarken, sınırdan geçerken jandarmanın, emniyetin veya diğer güvenlik unsurlarının kontrolünden kaçmış; görünmeden rahat rahat iş makinalarıyla hendekler kazarak bariyerler kurmuşlardır?

İhanetin adı var mı!

Valiler, kaymakamlar, savcılar, emniyet amirleri, komutanlar bu işler olurken ne işle meşguldürler! O bölgede ister yedek subay ister er olarak görevini tamamlamış hemen hemen herkesin anlattığı o garip hikayeyi dinlemiş olmalısınız. “PKK’lı teröristlerle karşılaşıp çatıştık tam çevirdik imha edeceğiz, yukarıdan gelen emirle teröristler serbest bırakıldı”. Kim veya kimler bu mücadele sürecinde PKK/PYD ve diğer terör örgütleriyle işbirliği yapmıştır veya yapmaktadır?

15 Temmuz’da ortaya çıkan cevap bu sorularla ilgilidir. Türkiye’nin Batı savunma sistemi içinde yer aldığından bu tarafa GLADYO yapılanmasının muhtelif operasyonlarına maruz kaldığı biliniyor. Özel adı Ergenekon olarak bilinen bu yapı içinde militarist cuntalarla, FETÖ cuntasının uzun yıllar yan yana çalıştığı artık açıkça ortadadır. Ergenekon’un paralel yapısı, militarist cuntayı tasfiye etme adıyla ‘milli orduyu’ tahrip ederek, militarist unsurların da kamufle olmasına yol vermek istediği anlaşılıyor. “Kısaca içeriden devşirilmiş adamlar ve onların kirli yapıları olan örgütler üzerinden Türkiye’nin Batı’nın elinden almaya çalıştığı Kürt kartı, bu defa iç savaş tehdidi olarak ülkenin karşısına konulurken; bölgenin haritasını yeniden etnik ve mezhepsel esaslarda çizmeye çalışanlara karşı çıkan Türkiye’ye kendi ordusu üzerinden karşılık verilmeye, FETÖ eliyle darbe yaptırılmaya kalkışılmıştır.” Şimdi bunun hesabı görülüyor...

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat