Kudüs sorunu: İsrail’in meşruiyetini yok ediyor!

  • GİRİŞ11.12.2017 09:08
  • GÜNCELLEME11.12.2017 09:08

ABD Başkanı Trum’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etmesi, barış ihtimalini tamamen yok etmeye dönük, İsrail’in ırkçı yayılmacı politikalarının onaylanması ve sürdürülmesini destekleyen bir karardır. Bir halkı vatansız bırakma operasyonu devam etmektedir. Filistin konusu başından itibaren mazlum bir halkın elinden vatanın çalınması ve kendi topraklarının dışına atılması gibi vahşet çağının politikalarına kadar uzanan geri bir anlayışın eseridir. Yirminci ve yirmi birinci yüzyıllarda böyle bir olayı yaşamak insanlık açısından utanç verici bir tablodur fakat bu adımı atan ABD’nin de bunu arzulayan, sevinç çığlıklarıyla karşılayan İsrail’in de bu tabloyu normalleştirmeye dönük çalışmalarının akim kalması, bir insanlık meselesi haline gelmiştir. Bu olay dinler arasında bir olay değil, dinleri, kutsal değerleri yeni sömürgeci, militarist yayılmacı politikaların aracına dönüştüren bir hadisedir.

Yaşananların hepsi büyük Türk İmparatorluğu’nun tasfiye edilmesinin neticesi olan dramlardır. Bundan tam yüz yıl önce ( 9 Aralık 1917) İngiliz işgaliyle kaybettiğimiz Kudüs kanamaya devam etmektedir. Filistin’den Irak’a, Suriye’den Yemen’e kadar yayılan savaş ve kan dökücü politikaların bölgede yaptığı tahribatlar şüphesiz İmparatorluk sonrası kolonyalizmin yarattığı problemlerdir.

YAHUDİ SORUNU MU?

“Günümüzde Yahudi sorunu, iki biçimde ortaya çıkmaktadır. Bunlardan biri, Siyonizm ve onun takipçisi bir devlet anlayışı olarak İsrail; ikincisi ise, burada yaşamak isteyen bir halk olarak Yahudiler konusudur. Filistin topraklarında İsrail’in kurulmasının sömürgeci siyasetin bir ürünü olma vasfını gözden ırak tutmadan söylenmesi gereken husus Yahudilerin de Müslümanlarla birlikte barış içinde hakkaniyet çerçevesinde yaşamalarıyla ilgilidir fakat İsrail’in her saldırısı ve Filistin topraklarını işgal ederek uyguladığı genişleme, siyaseti en başta bölgedeki Yahudilerin varlığının siyasi meşruiyetini yok etmektedir.”

Batı sömürgeciliğinin yeryüzünde en acımasız en gaddar yüzünü bu coğrafyanın insanları görmüştür. Yer altı kaynaklarının bunca zenginliğine, medeniyet birikimine rağmen Ortadoğu coğrafyasının bugünkü perişan ve dağınık hali bütün Müslümanların üzerinde durup düşünmesi gereken bir hal olduğu kadar Türkiye’nin geldiği yerin de kıymetinin iyi anlaşılması, değerinin farkına varılması gereken bir durumdur. Gerçekten Türkiye bugün bütün İslam dünyası için değerli bir şeyi başarmış, demokrasisi ile toplumsal modernleşme süreçlerinde kaydettiği ilerleme ve ekonomik gelişme seviyesiyle başarılı bir ‘modeli’ ortaya koymuş bulunmaktadır.

MÜSLÜMANLAR VE TÜRKİYE

“Türkiye’nin başarısı karşısında, Batı sisteminin düzenlediği ardı arkası kesilmeyen saldırılara buradan bakmak gerekir. 15 Temmuz askeri darbe girişiminde rol alan faşist cemaat yapısı sadece bir terör organizasyonu değil, Türkiye’yi ele geçirmek, etkisiz hale getirip parçalamak isteyenlerin kullandığı bir araçtan başka bir şey değildir.”

Türkiye’nin, bu coğrafyayı yeniden parçalayıp, yeniden sömürgeleştirmek Filistinliler gibi vatansız bırakmak isteyenlerin önünde bir engel olarak görülmesinin üzerinde durmak gerekmez mi? Petro dolarlara sahip Arap yöneticileri, ‘ılımlı İslam projesi’ kapsamında bölgenin haritasının yeniden çizilmesine boyun eğen yönetim yapıları kendi halklarına ihanet etmiş durumdadırlar. Bütün bu aşağılık, sömürge psikolojisiyle hareket eden, teslimiyetçi siyaseten tefessüh etmiş yapılarına rağmen Türkiye’nin neo-kolonyalizm karşısındaki tavrı, sadece bölge halklarına moral vermekle kalmayıp, birlik içinde teslimiyetçiliği reddeden bir milli siyasetle nasıl ayağa kalkılacağının da örneğini gözler önüne sermektedir.

Akşam

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat