Artık Zımba Gibi Askerlerimiz Var

  • GİRİŞ16.10.2019 11:03
  • GÜNCELLEME16.10.2019 11:03

Barış Pınarı Harekatı, çok süratli ve başarılı bir şekilde devam ediyor. Ordumuz ile birlikte Milli Suriye Ordusu, gösterilen hedefleri planlanan tarihten çok daha önce bir bir ele geçiriyor. PKK/YPG Terör örgütü ise tabanları yağlayıp kaçmaktan başka çare bulamıyor. Elhamdülillah…

Ordumuzun tarihteki şanlı günlerine dönerek böylesine önemli başarılar elde etmesi şüphesiz darbeci generallerin ve FETÖ mensuplarının temizlenmesi sayesinde olmuştur. Bu vatan haini darbeci generaller ordumuzun onur ve şerefini kırdığı gibi savaşma azmini de kırıyorlardı.

Örneğin Musul-Kerkük gibi Misak-ı Milli sınırları içindeki vatan topraklarını kurtarma şansını yakaladığımız bir zamanda büyük bir ihanete uğramıştık. Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay ve emrindeki komuta heyeti Cumhurbaşkanı Özal’ın emirlerine itaatsizlik ederek ordumuzu vatan topraklarını kurtarmaktan alıkoymuştu. Halbuki atalarımız şöyle demiştir “Yiğit 40 yıl yaşar fırsat bir gün düşer”. Ayağımıza gelen büyük fırsatı tepmiştik.

Komutanların talimatlarda da yazdığı gibi en önemli görevi; ordumuzu savaşa hazır tutmaktır. Emre itaatsizlik yetmemiş gibi talimatlarda gösterilen en önemli vazifeleri yapmayan bu komutanlardan ne yazık ki hiç hesap sorulmadı. Bilakis alkışlandılar. Askerimizin savaş ve mücadele şevkini kıran bu korkak zavallılar, nasıl bu duruma düştüler işte bu konuyu okuyucularımın dikkatine sunmak istiyorum.

Elimde 6 Temmuz 1944 tarihine ait Genelkurmay Başkanlığına ait bir vesika var. Bu çok ibretli vesikada Ayet, hadis ve ahlaki öğüt levhaları ile birlikte Necip Fazıl Kısakürek’in de dahil olduğu birçok yazarın kitapları muzır neşriyat kapsamına alınmış. Yanlış anlamadınız! Resmen pornografik yayın değil; bu eserleri muzır neşriyat diye yasaklamışlar.

Elbette böylesine din düşmanı insanların emrindeki bir ordu, ölümü göze alamaz ve savaştan kaçar. Zırhlı birlikleri büyük şehirlere yerleştirerek her 8-10 yılda bir darbe yapar. Namlusunu düşmanlarımıza değil halka çevirir. İşte yıllar süren bu anlayış yüzünden böylesine acı olayları ve kesintisiz askeri darbe süreçlerini yaşadık.

Fakat Allah’ın izni ile halkımız 15 Temmuz 2016 tarihinde imanlı göğsü ile FETÖ ve darbeci generallerin saldırısını önleme başarısı gösterdi. Darbeci generalleri ve din düşmanı FETÖ mensuplarını ordudan temizleyerek çok kısa zamanda Suriye’de zafer üstüne zafer kazanmaya başladı.

Allah’tan başka hiçbir şeyden korkmayan kahraman askerlerimiz; aynı ataları gibi cepheye koşar adımlarla giderek DAEŞ, PKK gibi terör örgütlerini dünyayı zindan etti. Halen kaçacak delik arayan bu örgütler hem dünyada hem de ruz-i mahşerde rezil kepaze oldular. Rabbim daha beter etsin.

Savaştan kaçan generallerin bütün komuta kademesini ele geçirdiği bir dönemde Deniz Kuvvetleri Komutanlığında görev yapıyordum. Aynı karacı generaller gibi denizci amirallerde işi gücü bırakmış namaz, oruç içki içmeme ve asker eşlerinin başörtüsüne kafayı takmışlardı.

Hiç unutmam 1996 senesinde bir amiral “dindar ve eşi başörtülü subay astsubaylarla görüşmeyeceksiniz, bunların hepsini ordudan atacağız” diye işi gücü bırakıp yeni tayin olmuş askerlere makamında tehditler savuruyordu. Bizde yani birliğe yeni tayin olmuş subaylar bu küstah amirale bir pisliğe bakar gibi bakmaya başlamıştık. “Ne zırvalıyor bu ahmak” diye yüzümüzü buruşturmuş “sesini kes de görevimizin başına dönelim” diye pis pis yüzüne bakarak adeta şamar vuruyorduk.

Bu durum eşi başörtülü olan subayları ordudan attırmakla nam salmış amirali çok fena şekilde rahatsız etti. Çünkü askerliğin gerektirdiği saygıdan çok uzaklaştığı için kötü bir duruma düşmüştü. Birden, iki dakika önce söylediği sözleri unutmuş gibi namazın öneminden bahsetmeye başladı. Günde beş defa abdest almanın ne kadar güzel bir şey olduğunu anlatıyordu.

Makam odasında bulunan subaylar, birbirimizin yüzüne şaşkın şaşkın bakmaya başlamıştık. Çok geçmeden hepimize görevlerimizde başarılar dileyerek hepimizi uğurladı. Demek ki bazı insanlara söz ile değil fiili duruşla cevap vermek gerekiyordu. İşte kızaktaki bir görevde olmasına rağmen din düşmanlığı sayesinde bir üst rütbeye terfi eden bu amirale gereken dersi sadece bakışlarımızla vermiştik.

O yıllarda yani 28 Şubat 1997 sürecinde dindar insanlara yapılan baskılar inanılmaz derecede ağırlaşmıştı. Sakıncalı subay olduğum için devamlı surette baskı altına alınmaya çalışılıyordum. Fakat asla bir damla içki içmediğim gibi namazlarımı da aksatmadan kılıyor yapılan kanun dışı din düşmanlığına kendimce bu şekilde karşı çıkıyordum.

Asker arkadaşlarıma “rızkı veren Allah’tır” ve “Allah bir kapı kapar bin kapı açar” diyerek moral vermeye ve özellikle de eşi başörtülü olduğu için benim gibi sakıncalı kategorisine alınan arkadaşlarıma destek olmaya çalışıyordum.

Bu yıllarda FETÖ mensupları iyice azıtmış zorla eşlerinin başlarını açtırmaya başlamışlardı. Namaz ve oruç gibi farz ibadetleri terk ettikleri yetmiyormuş gibi ellerinden geldiği kadar alkollü içki içip kendilerini gizlemeye çalışıyorlardı. Elbette en çok benim gibi subaylardan rahatsız oluyorlardı. Çünkü fiili olarak yapılan fenalıklara karşı çıkıyor sözlerimle de bunları aşağılıyordum.

Ne de olsa defalarca sorgulanmış dindar asker olmanın suç olmadığını bilakis en fazla komutanların dine yakın olmalarının gerektiğini yüzlerine söylemiştim. Bir defasında Kurmay Başkanı Albay “Yahu sen ne biçim adamsın! Her ay onlarca subay ordudan atılıyor sen çekinmeden Cuma namazına gidiyorsun” diye bütün arkadaşlarımın içinde beni azarlamıştı.

Yapılan rezaletlerin bini bir paraydı. Ordumuzu savaşma gücünden düşürmek için adeta kampanya düzenlemişlerdi. Karargâhlarda askeri eğitimler yerine şu talimatları görüyorduk:

“Baloya katılım sağlansın, gelmeyenleri tespit edin. Tabur geceleri her hafta sonu düzenlenecek. Kermesler düzenlensin. Her akşam roof barda toplanıp eğlence düzenleyelim. Komutan eşlerinin katılması zorunlu olan danslı geceler düzenleyin. Her subayın yaz kamplarına eşiyle katılmalarını sağlayıp gelmeyenleri tespit edip şüpheli-sakıncalı yapın” diye yasa dışı emirlerle baskı meydana getiriyorlardı.

İşte böylesine ahmakça işler yüzünden ordumuzu Amerikan köpeği Feto’cular ele geçirdi. 15 temmuz’dan sonra general ve amirallerin yarısı FETÖ mensubu diye ordudan atıldı. Harp okulları, akademiler soru çalma ve adice uygulamalar yüzünden FETÖ’nün eline geçtiği için kapatılmak zorunda kalmıştı.

15 Temmuz darbesinde tek tek yakalanarak derdest edilen bu vatan hainleri, yukarıda izah etmeye çalıştığım süreç sonunda ortaya çıkmışlardır. Sivil kaynaklardan temin edilen subay, astsubay ve uzman askerlerimiz orduda görev yapmaya başlayarak yıllarca süren yıkımı durdurmayı başarmışlardır.

İşte Suriye’de zımba gibi çarpışan askerlerimiz var. Milli Suriye ordusunu eğitip donatarak teröristlere dünyayı dar ediyorlar. Rabbim ayaklarına taş değdirmesin, vesselam…

YENİ AKİT GAZETESİ

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat