Rusya’nın Suriye hamlesinin düşündürdükleri...

Rusya’nın Suriye hamlesi, birçok açıdan değerlendirilme ihtiyacı gösteriyor. Her şeyden önce bu hamle ortaya koymaktadır ki, uluslararası sistem Soğuk Savaş dönemi sona erdikten sonra içine düştüğü buhrandan çıkabilmiş değildir. Bu buhran esasen değersizlik buhranıdır.

  • GİRİŞ03.10.2015 11:32
  • GÜNCELLEME04.10.2015 09:37

Hiçbir normun, kuralın, hukuki zorunlulukların egemen olamadığı, güçlünün işine gelenin doğru kabul edildiği adaletsizliğin girdabında sürüklenen bir sistem aslında sistem olabilme vasfını da yitirmiş durumdadır. Nitekim uluslararası ortamı bir sistem olarak tarif edebilmek için iki hususun varlığının olması gerekir. Birincisi; güç dengesinin varlığı ve tarifi diğeri ise, iyi kötü kurallar, ilkeler ya da hiç değilse hukuki teamüllerin işliyor olması, etkin olmasıdır. Bugün uluslararası düzeyde her ikisinin de olmadığı bir ortamın içindeyiz.


Hukukun gücü değil, güçlünün hukukunun dayatıldığı, dünya barışını ve güvenliğini sağlamakla görevli ve yükümlü Birleşmiş Milletler (BM) yapısının işlevsizleştiği ve 5 daimi üyenin insafına göre çalışan ama dünyaya hayrı olmayan bir kurum hâline geldiği bir uluslararası yapının geleceği kaygı vericidir. Âdeta dünya siyasal anlamda sonunu hazırlamaktadır. Bugünün hâliyle bırakınız dört başı mamur bir sistem olabilmeyi belli bir düzen içinde iyi kötü işleyen bir mekanizma olmaktan da uzaktır. Aslında durum termodinamiğin entropi (düzensizlik) yasasına benzemektedir. Uluslararası ortam da entropiyi yaşamaktadır. Yani dağınıktır, düzensizdir, kuralsızdır ve adaletsizdir.


Termodinamiğin kanunlarında, evrende enerji harcandıkça entropinin arttığı kabul edilir. Uluslararası siyasal ortamın enerji kaynağı ise; değerler, kurallar, normlar, ilkeler bütünlüğüdür, hukuktur ve onu sağlaması gereken adalet düzenidir. Ancak bugün bu enerji kaynakları, uluslararası siyasal ortamda yeterince yoktur; var olanlar da sorumsuzca harcanmaktadır ve harcandıkça da dünya siyasal ortamı düzensizliğe mahkûm kılınmaktadır.

Bu atmosferde güç ilişkileri, kendi mekanizmasını tesis ederek, çıkarların yörüngesinde eskilere yeni yöntemler ekleyerek yol almaktadır. Bu noktada hatırlanması gerekenler vardır. Günümüz devletlerarası güç mücadelesinde Soğuk Savaşın refleksleri, kavramları ve analiz teknikleri meselelerin anlaşılmasında yetersizdir. Her şeyden önce bugün Soğuk Savaş döneminin aksine, güç ilişkilerinde “ya o ya bu” yerine “hem o hem bu” tercihleri öne çıkmıştır. Bu durum aynı ittifaklar içinde yer alarak birbirini kontrol etme durumunu yansıtır. Henüz bloklaşmadan söz edilemez. Bunun yerine kısa alan paslaşmaları, kısa vadeli ve daha sınırlı ve esnek sebeplerle bir araya gelebilme ihtiyacı belirgindir.


Buna göre Rusya Suriye’deki varlığı ve çıkarları ile her biri için ayrı ayrı olmak üzere Batı ülkelerinin, İsrail’in, Türkiye’nin, İran ve Irak’ın, Çin’in stratejik ve siyasal hedefleri ve çıkarlarıyla örtüşen ve çelişen yönlerinin bir arada analiz edilmesi gerekir.


Âdeta çözümsüzlüğe terk edilen Suriye sorununun Avrupa için önü alınamaz ve katlanılmaz sığınmacılar sorununa dönüştüğü ve bu sorunun Avrupa kapılarına dayandığı bir dönemde Rusya’nın Suriye hamlesinde asıl olan diğer sebeplerin yanı sıra bir fırsat elde edebilme eğilimi de görülüyor. Suriye’den kaçan sığınmacıların içine düştüğü durumun en önemli sebebinin DAEŞ’in varlığı olduğu savını öne çıkaran Rusya, bu hamlesiyle DAEŞ’e karşı sonuç alıcı aktör olmayı ve böylece Ukrayna nedeniyle bozulan AB ilişkisini, ABD’nin yeterince etkin olmadığı bir soruna el atarak onarmayı da hedefliyor. Kuşkusuz Rusya için esas olan Doğu Akdeniz’deki varlığı ve stratejik hedeflerinin sürdürülebilirliğidir. Esad’ın zayıfladığı bir anda DAEŞ bahanesiyle Suriye hamlesini yapması, Esad’ın korunmasından daha ziyade Rusya’nın Lazkiye-Tartus’taki varlığının ve dolayısıyla Akdeniz ve özel olarak Doğu Akdeniz jeopolitiğindeki çıkarlarının korunmasıdır. Bu yüzden Esad’la çıkarları örtüşmektedir ve bu yüzden DAEŞ’den daha çok birkaç gündür Esad muhalifi güçlerin yer aldığı İdlib-Halep hattına yönelik hava saldırıları yapmaktadır.


Bu arada belirtilmelidir ki, DAEŞ hemen herkes için açık veya gizli çıkarlarının varlığı ve sürekliliği açısından meşruiyet aracı durumundadır. Bu anlamda oldukça kullanışlı bir oyuncaktır. Ölümü gösterip, sıtmaya razı etmenin aracısıdır. Birden fazla aktörün çıkarlarına hizmet eden bu taşeron örgütün bölgedeki varlığının kısa ömürlü olmayacağının küresel aktörlerce belirtilmesi sebepsiz değildir. Her şeyden önce Irak ve Suriye’nin sınırlarının ortadan kaldırılması ve birbirine eklemlenmiş sorunların fiilen iki ayağı hâline getirilmesinde işlev üstlenmiştir. Bunu yaparken doğal kaynaklara dayalı ve etnik ve mezhepsel çelişkilerin mekânsal tasarımına özen gösterilmiştir.


Buna göre Suriye Iraksız, Irak  Suriyesiz analiz edilemez. Bu iki esasen çökmüş devletin topraklarının kaderi Doğu Akdeniz jeopolitiğine bağlanmıştır. Bu iki eksen ülke, 2003 Irak işgalinden bugüne aşama, aşama kaderleri bütünleştirilmiş ve Doğu Akdeniz jeopolitiğinin mıknatıs gibi işleyen çekim gücüne yenik düşmüştür.
 

Bu jeopolitiğin içinde doğrudan ve daha üst ölçekte Rusya, ABD, Almanya, İngiltere, İsrail ve daha sınırlı düzeyde Çin büyük oyuncu olarak yer tutmanın hesapları içindeler. Bu oyun, bu ülkeleri parçalanmaya ve sonrasında domino etkisiyle İran ve Suudi Arabistan başta olmak üzere bölgenin diğer potansiyel ülkelere yayılmasına zemin hazırlamaktadır...

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat