“Osmanlı Türkçesini öğrenip de ne olacak?”

  • GİRİŞ20.12.2014 12:19
  • GÜNCELLEME21.12.2014 09:12

Hani Karamanoğullarının ikinci beyi Kerimüddin Karaman’ın oğlu Şemseddin Mehmed Bey’in, “Şimden gerü hiç gimesne divanda, dergâhda, bergâhda ve dahı her yerde Türk dilinden özge söz söylemeye” (13 Mayıs 1277) dediği Türkçe…

Mehmed Bey “Türkçe” vurgusu yapıyor, ama bugünkü nesiller bunu anlayamıyor… 

Şimdi sıkı durun: Necip Fazıl’dan bir cümle aktaracağım. Üstad şöyle diyordu:

“Bu işin saikini, amilini, illetini bir müessire bağlayamamamın sebebi nedir?”

Gelin bunun içinden Osmanlı Türkçesine ait kelimeleri çıkarıp günümüz Türkçesiyle yazmaya çalışalım:

 “Bu işin nedenini, nedenini, nedenini bir nedene bağlayamamamın nedeni nedir?”

Böylesine kısırlaştırılmış, adeta “iğdiş” edilmiş, eski Türk Dil Kurumu ve solcu siyasetçiler/ yazarlar marifetiyle “Çitakça”ya (meşhur tarihçimiz İsmail Hâmi Danişmend’in benzetmesidir) döndürülmüş bu Türkçe ile doğru düzgün edebiyat yapamazsınız. Hatta konuşamazsınız… 

Nitekim konuşamıyor, iki cümle sonra kavga ediyoruz… Siyasette ve medyada sürdürülen kavgalardan çoğunun kelime darlığına bağlı olduğunu, kendini ifade edememekten kaynaklandığını düşünüyorum…

Hatta ve hatta aile içi kavgalarımız bile buna bağlı olabilir: İçinden geçenleri kelimelere dökemeyen insanın saldırganlaşması kaçınılmazdır.

Bugün bırakınız eski kültür hazinelerimizi okuyup anlayabilmek, “dün” denebilecek kadar yakın geçmişte yazılan İstiklâl Marşı’mızı dahi anlamakta zorlanıyoruz…

Diyelim ki, bu konu dindarları ilgilendiriyor; peki ya Kemalistler, Atatürk’ün el yazısından ve kendi kelimelerinden “Nutuk”u okuyamamaktan, anlayamamaktan neden hiç bir rahatsızlık duymuyorlar?..

Bu konuyu da, diğerleri gibi, “Tayyip Bey ne yaparsa yanlıştır” anlayışına kurban ediyorlar!

Bazı “dindar” çevreler bile, siyaset anlayışı yüzünden, aynı şeyi yapıyor: “Safiyeyikafiyeye kurban” ediyorlar…

Bu deyimin oldukça ilginç bir hikâyesi var: Rivayete göre, şairin kafiyeyi tutturabilmesi için, şiirinin son kelimelerinin “talaktu safiye” olması gerekiyormuş. “Karının adı Safiye olduğu için, bu kelimeleri yazarsan karın senden boş olur, yapma” demişlerse de, dinlememiş. “Ben asla bu kafiyeden vazgeçmem” diye tutturup yazmış. “Kafiye” uğruna “Safiye”yi boşamış. İşte bu olay, “Kafiye-Safiye” deyimini ortaya çıkarmış. 

Bütün bunlar bir yana: Osmanlı alfabesiniöğrenmek, kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’i okuyabilmek suretiyle, bir anlamda Allah ile konuşmayı öğrenmek anlamına da geliyor.

Yazının devamı için tıklayın...

Yorumlar1

  • Hakan Afacan 5 yıl önce Şikayet Et
    Yavuz Hocam emeğinize sağlık muhteşem bir ifade-i meram
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat