İşte Avrupalı “müttefik”lerimiz!

Hollanda, Belçika, Lüksemburg gibi, Avrupa’nın “yedek”lerini saymazsak, Avrupa’yı yöneten ve yönlendiren üç büyük devlet var:

  • GİRİŞ01.12.2015 10:19
  • GÜNCELLEME01.12.2015 10:19

 Almanya, İngiltere ve Fransa. Üçü de NATO’da “müttefik”imiz... Gelin o zaman üçüne birden kısaca bakalım...

Almanya: Birinci Dünya Savaşı sırasında başı sıkışan Goben ve Breslav isimli savaş gemilerine, savaşa dâhil olma pahasına boğazları açmış, savaş boyunca gösterdiğimiz direnişle de nefes aldırmıştık...

Buna karşılık, o tarihte toprağımız olan ve tüm Müslümanlarca “kutsal” sayılan Kudüs’ü İngilizlerin işgal etmesi üzerine tüm Almanya bayram yapmış, kiliseler, “Kudüs Hıristiyanların eline geçti” diye haftalarca “şükür âyini” düzenlemişti...

Oysa Almanya ile “savaş müttefiki” idik, bizim toprak kaybetmemiz onun toprak kaybetmesi sayılıyordu. Fakat öyle olmadı, “din birliği” (İngiltere ile) savaşın önüne geçti ve Almanlar “düşman”ları sayılan İngilizlerin zaferini alkışladılar! Savaşı kazanmış gibi sevindiler...

“Dün dündür, bugün başka gündür” demeyin, dostlar: Tarihsel olarak “dün” her daim “bugün”dür ve Almanya’nın bugünkü politikası da ortadadır...

Unutmayın ki, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesine en çok itiraz eden devletlerin başında Almanya var.

İngiltere: En sinsi Avrupalıdır!.. Tarih boyunca gariban Müslümanların iliklerini emerek beslenmiş, imparatorluğunu Müslümanların iskeletleri üzerine inşa etmiştir...

Afrika’nın, Hindistan’ın, Ortadoğu’nun ve nice yerlerin zenginliklerini yıllar boyu sömürmekle yetinmemiş, sırf Müslümanları başsız bırakıp rahatça sömürebilmek için yaptığı “İstilâ projesi”nin başına “hilâfeti kaldırma” maddesini koymuştur.

Bu hedefine ulaşmak için de Birinci Dünya Savaşı’nı çıkarmış, Osmanlı Devleti’ni Fransa ve Rusya ile ortaklaşa bölüşmüş, şemsiyemiz altında yüzyıllar boyu nizasız yaşayan gayrimüslimleri “ırkçılık” temelinde ayaklandırmış, bizi aralıksız 17 sene savaştırıp yorduktan sonra da son darbeyi indirmek üzere Çanakkale’ye dayanmıştır.

Orada hesabı şaşmıştır, ama yeni bir oyun çevirerek sıyrılmış, Mondros Mütarekesi’ni dayatmış, imzaladıktan kısa bir süre sonra da Başkentimiz İstanbul’u işgal etmiştir...

Taşeron (ya da maşa) olarak kullandığı Yunanistan’a Batı Anadolu’yu işgal ettirmiş, sonrasında onu da oyuna getirip, ordularımız karşısında yalnız bırakmış (bunun sebebini merak edenler “Kemalist Yalanlar” isimli son kitabımızı okusun), en nihayetinde “Halife”yi götürmüş, o günden sonra Müslümanlar başsız, himayesiz, etkisiz hale gelmiştir. Bu öyle bir “başsızlık”tır ki, İngiltere, Filistin’de Yahudi Devleti kurmakta hiç zorlanmamıştır. 

Yani İslam dünyasında, özellikle de Ortadoğu’da kargaşa İngiliz işgaliyle başlamıştır. Hâlâ da sürüyor ve ne zamana kadar süreceğini kimse bilmiyor. 

Fransa: Ah ah! Fransa’nın korkaklığı ve dönekliği konusunda bir kitap bile yazabilirim. Ama zaman ve zemin müsait değil. Bu yüzden sadece iki olayı kısaca anlatmakla yetineceğim...

1525’te Fransa’nın etrafı Alman İmparatoru Şarlken’in (Charles Quint) ülkeleriyle çevrilmiş, bir ada hâline gelmişti. Fransa Kralı I. Fransuva, Pavye Savaşı’nda Almanya’yı yenmeyi denediyse de kendisi yenildi (24 Şubat 1525). Üstelik yaralandı ve esir düştü. Zindana atıldı. Kurtulma umudu yoktu. Nihayet annesi kanalıyla Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman’a başvurdu: “Lütfen oğlumu zindandan kurtarın!”

Kanuni, Fransa Kralı I. Fransuva’yı zindandan kurtarmakla kalmadı, himayesine aldı. O kadar ki, Fransa’da kıtlık çıktığında gemiler dolusu yiyecek gönderdi. Korkudan Akdeniz’e çıkamayan Fransız ticaret ve balıkçı gemilerine de, Osmanlı bayrağı çektirdi: Fransa’ya saldırmanın Osmanlı’ya saldırmak anlamına geldiğini ilân etti. 

Yani “Türk ekmeği” sayesinde Fransızların karnı doydu.

Fransuva ölünce, yerine oğlu II. Henri (Hanry) geçti (1553). Fakat işler yoluna girmemişti. Bu kez Henri, Kanuni’ye müracaat etti: “Babama yaptığınız yardımları lütfen bize de yapın!”

Kanuni, II. Henri’yi de himayesine aldı. Bu konudaki antlaşma 01 Şubat 1553 yılında İstanbul’da imzalandı...

Fransa Osmanlı Devleti’ne üç yüz bin altın borçlanmıştı. Fakat ödeyecek durumu yoktu. Borçlarına karşılık donanmasını İstanbul’da “rehin” bıraktı. 

Osmanlı buna bile tenezzül etmedi: Fransız donanmasını Turgut Reis’in emrine vererek Akdeniz’e gönderdi. Amaç, Fransa’nın Osmanlı himayesi altında olduğunu bütün dünyaya göstermekti.

yazının devamı için tıklayınız

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat