Biz Türkiye’nin haysiyetli insanları…

  • GİRİŞ17.04.2015 10:02
  • GÜNCELLEME18.04.2015 08:56

Bu tarihî olayı dünkü Cumhuriyet’in sürmanşetinde görünce insanın aklına o söz geliyor ister istemez;

“Katil muhakkak cinayet mahalline geri döner.”

Sözün muhatabı tabii ki katliamda büyük dedelerini de kaybetmiş, onların mezarlarını arayan gazetenin Hozat’tan bildiren muhabiri değil.
78 yıl önce o cinayetler işlenirken tam da Hozat’tan bildiren muhabirinin şu izlenimlerini manşet yapan Cumhuriyet:
“Nihayet ulaştık. Gerçek zaferi temin ettik. Hozat'tayız. Bir zamanlar cehaletin yuvası, geriliğin ana merkezi olan bu dağlar şimdi Türk motörlerinin uğultusunu birbirlerine aksettirmekle müterennim… Kutu Deresi’nin muhtelif kolları da cehaleti ve geriliği ezmek için yaratılmış olan kahramanların topuğu altındadır...”

73 yıl süren büyük Dersim Katliamı sessizliğini nedense 2011 yılında “mezhepçi” olmakla suçlanan Erdoğan’ın devlet adına özrü bozmuştu. Ne tesadüftür ki yine AK Parti iktidarında ilk kez bir mahkeme kararıyla Dersim Katliamı’nın ilk toplu mezarı kazılıyor.

Tesadüfler zincirinin başındayız daha. Yine ne büyük tesadüftür ki, önce 1936 Beyannamesi daha sonra Kıbrıs meselesinin hararetiyle 1974’teki Yargıtay’ın verdiği kararla gayrimüslim vakıflarının el konan mallarını, arazilerini iade etmek de 77 ve 30 yıl sonra aynı “İslamcı” iktidara kaldı.

Tesadüfler burada da bitmiyor. 90 yıllık Cumhuriyet tarihinde ilk kilise inşaat iznini de AK Parti iktidarı verdi. 1934 Trakya Pogrom’undan beri atıl haldeki ilk sinagogu da bu “anti-semitik” iktidar onarıp, törenle açtı. 100 yıl sonra Ahtamar adasındaki Ermeni kilisesini onarıp ibadete açmak, Sümela Manastırı’nda ilk ayine izin vermek…

İlk resmî Holokost anması, 73 yıl önce Ankara Hükümeti’nin katkılarıyla batırılan Struma için ilk resmî anma da bu “her şeyi Yahudi komplosuyla açıklayan” partinin ilkleri listesinden…
Diyanet’in devletin mezarını bile rahat bırakmadığı Said Nursi’nin risalelerini, yok saydığı Alevilerin klasiklerini ilk kez basmasını da bu tesadüfler zincirine ekleyelim.

Daha 30 yıllık başörtüsü zulmünü bitirmek, 30 yıllık savaşı bitirmek siyasi müzakereye oturmak, 60 yıllık askerî vesayeti sonlandırmak, son 60 yılın bütün darbelerini yargılamak, darbecilerin adlarını kamu binalarından, sokaklardan silmeye gelemedik bile. Hepsinin koskoca cumhuriyet tarihinde aynı beş yıla denk gelmesi de koskoca bir tesadüf olmalı.

Peki ya 1915’ten beri süren 100 yıllık Ermeni Soykırımı inkârını 99. Yılında bitiren taziyenin zamanlaması? O da mı tesadüf.  1919’daki yargılamalar bir tarafa, 99 yıl sonra bir Başbakan çıktı ve 1915’te ölen Ermeniler için taziye yayınladı.
Muhafazakâr-milliyetçi seçmenlerinin çoğunlukta olduğu yüzde 50 oy alan bir iktidar yaptı bunu.

Tesadüf işte…1915’in yüzüncü yılındaki ağır yükünü sırtlamak, 99 yıllık bir gecikmenin ceremesini çekmek de, ilk taziyeyi yayınlamış iktidara düştü.
Soykırım kelimesi etrafında kopan gürültüyü, dünyada doğal olarak 100. Yıl dolayısıyla artan basıncı karşılamak, seçime iki ay kala bunları yaparken 99. yılında gelen  taziyeden geriye adım atmamaya çalışmak da..
Aslında hiçbir şey tesadüf değil.
AK Parti’nin sırtındaki yük hepimizin ortak eseri olan, 100 yıllık bir tarihin yükü.

“Eski Türkiye” ve “Yeni Türkiye” de bir siyasi retorik değil. Son 100 yılla hesaplaştığımız son 10 yılın her gününde rutin bir gündem olarak karşımıza çıkan bütün bu tesadüfler zincirinin artık bir teoriye kavuşturulması çabası…
Bir dayatma değil, yaşadığımız şeye adını koymak Yeni Türkiye.

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN...

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat