3. Dünya Savaşı mı, 1. Dünya Savaşı’nın devamı mı?

  • GİRİŞ09.01.2020 11:33
  • GÜNCELLEME09.01.2020 11:33


Avusturya-Macaristan İmparatorluğu veliahdı Ferdinand ve eşi, Saraybosna ziyareti sırasında Sırp milliyetçi Gavrilo Princip tarafından 28 Haziran 1914’de öldürüldü.
Yirminci yüzyılın en büyük felaketi kabul edilen bu suikasttan bir ay sonra Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Sırbistan’a savaş ilan etti.
Topraklarını korumak isteyen Osmanlı İmparatorluğu ile Almanya, Rusya, Fransa, İngiltere ve ABD de savaşa dâhil oldu.
Ve böylece Birinci Cihan Harbi başladı.
***
Osmanlının sonunu getiren bu savaşta İran tarafsız olduğunu ilan etmişti.
Ancak Rusya ve İngiltere, daha savaş başlamadan önce, 1907’de planlarını yapmış, İran’ı kendi aralarında nüfuz bölgelerine ayırmıştı.
Osmanlı Devleti ile ilgili planları da hazırdı.
Rusya, Türk-İran sınırındaki Kürt aşiretlerini bölgedeki Türk kuvvetlerine ve Türkiye yanlısı aşiretlere karşı kışkırtmaya başladı.
Ülke, kuzeyindeki Türk-Rus bağlantılı çarpışmalara engel olamadığından, ‘taraf değilim’ açıklamasına rağmen savaş alanı hâline geldi.
İran’ın güneyine ise İngilizler asker çıkarıp petrol bölgelerini işgale girişti.
Osmanlı Devleti, Afganistan ve Hindistan yolunun ana kapısı durumundaki İran’ı Cihad-ı Ekber’e katabilmek için çeşitli heyetler oluşturdu.
Savaştaki müttefikimiz Almanya’nın gizli servis üyeleri ise maddi imkânlarla İran aşiretlerini kendi yanlarına çekmeye, bunlarla Rus ve İngilizlere karşı mücadele etmeye çalıştı.
Alman ve Türk yanlısı bazı İranlı siyasiler, İran’ın Rus ve İngilizlere karşı mücadele etmesi için Kirmanşah’ta geçici hükûmet kurdu. (ABD üslerine füzelerin ateşlendiği yer)
İran’da Rus işgalinin ilerlemesi ve Bağdat üzerinden Türk topraklarını tehdit etmeye başlaması üzerine Türk kuvvetleri İran’a girdi.
Bu esnada Bolşevik Devrimi oldu.
Rusların İran’ı tahliye etmeleri üzerine, boşalan bölgeleri ve Bakü petrollerini İngilizler Türk kuvvetlerinden önce ele geçirmek istedi.
Ancak fırsattan istifade etmek isteyen sadece İngilizler değildi.
Urmiye’deki Ermeni ve Nesturiler birleşip, Rusların çekildiği bölgede bağımsız devlet kurmak için bölge ahalisini katletmeye başladı.
Bu duruma müdahale eden Türk kuvvetleriyle şiddetli çarpışmalar yaşandı.
Türk kuvvetleri kısa sürede Ermeni ve Nesturileri mağlup edip Tebriz’i ve Bakü’yü kontrolüne aldı.
Ancak 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Ateşkes antlaşmasının ilgili maddesine göre Türk kuvvetleri İran’daki kuvvetlerini savaş öncesi sınırlara çekti. (*)
***
Bu hatırlatmadan sonra bugüne gelelim…
ABD’nin İranlı general Kasım Süleymani’ye suikastını, Birinci Dünya Savaşı’nı başlatan hadiseye benzetenler var, -ki haksız sayılmazlar.
Ancak yukarıdaki taraflara bakıldığında, Birinci Dünya Savaşı’nın devamı olarak yorumlamak (böyle söyleyen analistler var) akla yatkın değil, çünkü bugünkü şartlar ve ittifaklar çok farklı.
Peki, İran’ın misilleme olarak Irak’taki ABD üslerini vurması 3. Dünya Savaşı’nı başlatır mı?
Görünen o ki, bunu ne İran, ne ABD, ne de başta Rusya ve Türkiye olmak üzere, bölge ülkeleri istiyor.
İsrail ve İngiltere sessiz…
Arka planda neler döndüğünü henüz bilmiyoruz.
Belli olan bir şey var ki, bu tehlikeli gerilimin ağır sonuçları olacak.
***
Hesaplaşma şimdilik bir başka ülkenin toprağında yürütülüyor, burada kurban seçilen Irak.
Önceki gerilimlerden farkı, iki ülkenin birbirlerini taşeronlar üzerinden değil, doğrudan kendi askerî güçleri ile hedef alması.
ABD’nin Suriye’den çekilmesi ve askerlerini Irak’a sevk etmesi sonrası, yeni hedefin İran olduğunu bu gazetede büyük harflerle yazmıştık.
Bundan sonraki süreçte ya İran’da rejime ağır bir darbe inecek ve bölgedeki Şii etkisi zayıflayacak.
Yahut ABD, bölgeden –kendi istediği dışında- çekilmek zorunda kalacak, bu da Başkan Trump’ı koltuğundan edecek.
Düğmeye basılmadan önce, bunun hesabı yapılmıştır illa ki… (ABD’nin İkinci Dünya Savaşı’nı Japonya’ya attığı iki atom bombası ile noktaladığını hatırlatmak isterim. Kendisine yönelik doğrudan bir saldırıya sessiz kalması düşünülemez. Nitekim İran, ilk defa bir Batı ülkesine saldırıyor.)
***
Türkiye’nin politikasına gelince…
Biz İran’ın bölgeye kan kusturan yayılmacı politikasına da karşıyız, Batı’nın emperyalist hedeflerine de…
Dileriz ki Irak’ta, Suriye’de ve bölgemizdeki diğer ülkelerde kanlı, kirli hesaplar son bulsun ve bütün komşularımızın toprak bütünlüğü korunsun.
Lakin buna izin verirler mi?
Asla…
Böyle romantik beklentiler içine girmek sadece hayalcilik olur.
Allah korusun, alev büyürse tarafsız kalmanın da çözüm olmayacağı, yukarıdaki örnekten aşikâr.
Fırtınada ayakta kalmak istiyorsak, hem sahada, hem masada güçlü olmaktan başka çaremiz yok.
Bu da ancak ‘içeride birliği sağlamakla’ mümkün.
Başarabilir miyiz derseniz...
Keşke!..
(*) Kaynak: Barış Metin doktora tezi-Danışmanlar: Doç. Dr. Vahdet Keleşyılmaz, Prof. Dr. Adnan Şişman, Prof. Dr. Hale Şıvgın

TÜRKİYE GAZETESİ
 

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat