Acayip şeyler oluyor!..

.

  • GİRİŞ12.01.2020 09:44
  • GÜNCELLEME12.01.2020 09:44


Bu devletler bi’tuhaf!
İşlerine akıl sır ermiyor.
Adam Rusya’yı dövecek, gelip İran’ı vuruyor.
İran’ı vuracak, bu işi Irak’ta yapıyor.
İran diş gösterecek…
Hıncını Irak’ta almaya çalışıyor.
Güya intikam alacak, ABD’yi üç koldan bilgilendirdiği anlaşılıyor.
Bütün dünya “ABD yanlarına bırakmaz” diyor, Trump çıkıp ‘müzakere’ açıklaması yapıyor.
                ***
Karanlık devletlerin yöntemleri de garip…
ABD dün yan yana çalıştığı İranlıya “Acımasız bir teröristti. O yüzden öldürdüm” diyor.
Terörist dedikleri generalin, güya İran’ın can düşmanı Suudi ile dostluk mektuplaşması yaparken vurulduğu ortaya çıkıyor.
İş burada kalmıyor, generalin yerini İranlıların sızdırdığı patlak veriyor.
                ***
Ne hâlleri varsa görsünler diyeceğiz, o da olmuyor.
İran roketleri ateşlerken Tahran’dan Ukrayna uçağı kalkıyor.
Madem roket atacaksın, bari önlem al be adam… Ama bunu da yapmıyor...
Havalandıktan hemen sonra uçak düşüyor, 176 kişi ölüyor, herkes aval aval birbirine bakıyor.
“Roketle vuruldu” deniyor, İran yalanlıyor.
“Niye düştü o zaman?” diye soruyorlar, ‘motor arızası’ diyor.
Yanarak düştüğü görüntüler ortaya çıkıyor, karakutuyu vermeyeceğini açıklıyor.
“Bunu sen yapmasan hemen suçu ABD’ye yıkmaya çalışırdın” suçlamaları geliyor, konuyu dağıtmaya çalışıyor.
“Nasıl oldu bu iş? Biri çıksa da bir şey söylese” diye bekliyorsun, kimi elektronik harp taktiğiyle İran’a uçağın vurdurulduğunu söylüyor, kimi hâlâ “Yok İran yapmamıştır. Rusya vurmuştur” falan diye saçmalıyor.
Kaçacak yeri kalmayınca, İran “Yanlışlıkla vurduk” itirafında bulunuyor, yalancılığını ortaya döküyor...
Bir devlet böyle bir yalanı niye söyler, akıl almıyor.
Bunca curcunada olan şu ki, arada olan suçsuz insanlara oluyor.
İran, generalinin cenazesinde 90 kişiyi daha toprağa gömdüğü gibi, uçakta da 176 canı pisi pisine imha ediyor.
Neymiş!
Bu efendiler kendi topraklarından ötede güç kavgasına girişmişler.
Rabbim şerlerinden bütün mazlumları ve ülkemizi korusun.
Bölgede lafını doğrudan söyleyen,
Dediğini yapan, demediğinden herkesi emin tutan,
Aleyhine de olsa, gerçekleri olduğu gibi paylaşan,
Şunca alengirli hadisede arada kalan mazlumlara umut olabilen bir tek Türkiye kaldı çünkü.
 
 
**************
 
Libya hakkında bilmediklerimiz…
 
Suriye’de teröre karşı yaptığımız operasyonlar gibi, Libya ve Doğu Akdeniz meselesi de turnusol kâğıdı oldu, herkesin cibilliyetini ortaya döktü.
Deniz Baykal’ın, eski genel başkanı olduğu partisinden ayrı bir tavır takınarak, Libya konusunda millî noktada yer almasını takdir etmek lazım.
CHP yönetiminin “Serrac İhvan’cı, Hafter daha seküler biri. O’nu destekleyelim” zırvalığına en iyi cevap, Baykal’ın sözleri oldu.
Hoş, Selefî Medhali güçlerinin, Türkiye tezkereyi çıkarır çıkarmaz ülkenin üçüncü büyük şehri Sirte’yi hiç çatışmadan Hafter’e teslim etmesi bile CHP’ye cevap olarak yeterdi ama neyse…
Libya’da niye yer almamız gerektiğini, bilmediğimiz detaylarıyla dün Fuat Uğur’un eski Bingazi Başkonsolosu Ali Sait Akın ile yaptığı röportajda okuduk.
Bugüne kadar sadece Doğu Akdeniz’deki haklarımızı koruma penceresinden değerlendirdiğimiz Libya tezkeresi ile ilgili başka mühim noktalar varmış meğer…
Özetle şunları söylüyordu başkonsolosumuz;

Kaddafi 2011’de devrildikten sonra demokratik rejim kurulmak istendi. Aynı yılın sonu yapılan seçimde koalisyon çıktı. Zayıf yönetim radikalleri güçlendirdi. Hafter, 2014’te bu grupları temizlemek iddiasıyla Bingazi’de darbe yaptı.
Başlangıçta halkın genel olarak desteğini aldı. Bunda, başkentin Bingazi’den Trablus’a taşınmasına doğudaki halkın duyduğu kızgınlık da katkı sağladı. 2014’te Libya’da ikinci seçimler yapıldı. Katılım yüzde 14’te kaldı. Buna rağmen genel eğilimi yansıttığı kabul edildi. Seçimlerden İhvan karşıtları ve ulusalcılar güçlenerek çıkmıştı.
Milletvekillerinin tamamı Hafter’in etki alanına girdi. Bu vekillerin arasında bugün ‘ihvancı’, ‘terörist’ dediği Serrac da vardı.
Hafter, başkent Trablus’ta başka bir hükûmet bulunduğu için Meclis’i Tobruk’ta topladı. Doğu’ya giden milletvekilleri arasında Serrac da bulunuyordu. Böylece iki meclis, iki hükûmet dönemi başladı.
Uluslararası kamuoyu bu dönem meşru yönetim olarak Tobruk meclisini gördü. Ancak Birleşmiş Milletler 2015 yılında meşruiyeti Trablus’ta yeniden kurulan hükûmete verip, Tobruk Meclisindeki Serrac’ı da Başbakan atayınca Hafter reddetti.
Hafter’in Trablus hükûmetini yıkacak gücü yoktu. Birleşik Arap Emirlikleri savaş uçağı, helikopter ve silahlı İHA’lar verdi. Mısır, ona destek için Derne’yi bombaladı. BAE’nin, doğu Libya’daki Merc üssünü yönettiği BM Libya Ambargo İhlal Raporu’nda yer aldı.
Trablus’a yönelik saldırılarda, Hafter güçlerinden ABD ve Fransa’ya ait füzeler, silahlar ele geçirildi. Bu donanımda silahlar Trablus hükûmetinde yoktu. Silah ambargosunu delen Fransa, düşen helikopterde ölen askerlerini de açıklayamadı.
BM Güvenlik Konseyi ve AB Başkanlık Konseyi, sivillere saldırılardan dolayı Hafter’in ismen kınanmasını istedi, ABD ve Fransa engel oldu. İki tarafı kınayan bir bildiri yayınlandı.
Hafter’e hava desteği vardı ama kara gücü yoktu. Meşru hükûmeti aşırıcılık ve terörizmle suçlayan Hafter, dünyada aşırılığı başlatan Selefîlerle (Vehhabi gruplar) tam iş birliği yaptı. Darfur’da aşırılıklarıyla tanınan üç bin savaşçı ile Rusya’dan lejyonerleri kiraladı.
Hafter, Bingazi ve Tobruk’ta Türk soylulara karşı nefret dili geliştirdi ve etnik temizliğe girişti. Yağma, öldürme ve tehditler sonucu Türk soyundan gelen (genellikle Misratalılar) yaklaşık 100 bin kişi Batı’ya göç etmek zorunda kaldı. Kontrolündeki bölgeyi Türk vatandaşlarına da yasakladı.
Hafter iç siyasi muhalif değil, tamamen dış güçlerin kontrolündeki bir kişi. Yoğun silah desteği sebebiyle uzlaşmaz ve saldırganlar. Türkiye’ye dost halk ve yönetim yok edilme tehlikesi altında.
Türkiye eğer Libya’da pasif davranırsa bu zayıflık olarak algılanır, dışarıda gücümüz ve itibarımız azalır. Ne güvenirliğimiz, ne dostumuz kalır. Sonuç olarak dış politikamız, ulusal gücümüz ve savunmamız zayıflar. Olası başka saldırganlar da cesaretlenir.
Durum 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı öncesi Kıbrıs’taki vaziyetten farksız. EOKA çetelerinin ve Rum yönetiminin ağır saldırılarında Müslüman Türklerin katledilmesine benzer bir hadiseyle karşı karşıyayız.
BMGK 7 Temmuz’da ateşkes çağrısı yapmıştı. Erdoğan ve Putin’in çağrısı da bununla uyumlu.
BM’nin onayladığı meşru yönetime yönelik saldırıya karşı savunma yardımında bulunmak meşrudur.
Hafter güçleri savaş ve insanlık suçu işlemekte. Lahey Adalet Divanı’nda yargılanmasının yolu açılabilir.

            ***
Eski Bingazi Başkonsolosu Ali Sait Akın’ın bu cümleleri zihnimizi daha da aydınlattı.
Ey CHP ve avaneleri…
Şimdi söyleyin;
Hafter’i mi destekleyelim, meşru hükûmeti mi?
 
 
**************
 
Tavsiye…
 
Kibir mi demiştiniz?
Seçtiğiniz CHP’li belediye başkanlarına ve parti liderlerine bakmanızı öneririm.
Aynı duruşu, üstten bakan ve burnundan kıl aldırmaz tavırlarını, kendilerini kusursuz ve mükemmel addetmelerini bir AK Partilide gördüğünüzde ne derdiniz?
             ***
Koyun mu demiştiniz?
Partinize ve millî meselelerde durduğu yere bakmanızı öneririm.
‘Külliye’de görüşme’ gibi ardı arkası kesilmeyen yalanlara, PKK-FETÖ ile iş birliğine, Suriye ve Libya‘da millî duruşa aykırı politikalara tabandan hiç ses çıkmamasını nasıl yorumlarsınız?
            ***
Yandaş mı demiştiniz?
Tarafsızlık ayağı yapan mahalleye iyi bakmanızı öneririm.
Sırf ileride Cumhurbaşkanı olma ihtimali gördükleri için bir belediye başkanının karşısında kıvranmalarını, ‘rüşvet pazarlığı’ gibi suçlamalarda bile CHP’li başkanları müdafaa etmek için çırpınmalarını, cevabı bütün açıklığıyla verilmiş hadiselerde dahi CHP’lilerin tekrarladıkları suçlamalar karşısında her defasında salağa yatmalarını nasıl yorumlarsınız?
 
 
************
 
Trafik cezaları
 
Kasım ayında yazmıştım bu işin büyüyeceğini…
Nitekim ceza makbuzları yağınca vatandaş patladı, soluğu Kamu Denetçiliği Kurumu’nun önünde aldı.
“Dokuz ay sonra gelen ceza mı olur?” başlıklı yazımı şuraya tekrar koyayım;
Geçen sene “Dikkat edin, ekonomideki sarsıntı trafik cezasıyla bizim cebimize yansıyabilir” diye uyarmıştım.
Kendim de aynı tuzağa düşmüşüm!
Çeşitli noktalardan ufak hız aşımı cezaları gelmeye başladı.
Mesela sınır 88’miş, 89’la geçmişim, yaz 235 lira.
Sadece ben değil, çevremdeki pek çok kişiye makbuz yağmaya başladı.
Tarihler de şubat, mart falan…
İyi de kardeşim dokuz ay sonra gelen ceza mı olur?
Belli ki bu cezaların tebliği için seçimlerin geçmesi beklenmiş.
Sürücüler de ‘hız kameraları devrede olsa bir hafta ya da bir ay içinde makbuz gelirdi’ diye düşünüp, dikkat etmemiş.
Bu, vatandaşa tuzak kurmak olmuyor mu şimdi?
Yakında buradan kıyamet kopar, demedi demeyin.”
(Not: Bu yazıdan sonra aynı hız limitinden ve yine aylar öncesinden kesilen üç trafik cezası daha ödedim.)

Türkiye

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat